Kimliklendirmede tiroid kartilaj ossifikasyon süreçlerinin bilgisayarlı tomografi yöntemi ile değerlendirilmesi / Assessment of thyroid cartilage ossification processes by radiological methods in forensic identification
Abstract
Giriş ve amaç: Yaş ile tiroid kıkırdağın ossifikasyon derecesi arasında bir ilişkinin varlığı konusunda farklı görüşler savunulmaktadır; bazı makaleler bu ilişkinin geçerli olduğunu savunurken, diğerleri yaşam tarzı, beslenme ve genetiğin tiroid kıkırdağın kemikleşme süreçleri üzerindeki etkisinin daha önemli olduğunu savunmaktadır. Bu çerçevede, adli tıp uygulamalarında yaşın doğru tahmini için birkaç yöntemin kombinasyonunun gerekli olduğu değerlendirilmekte ise de, bütün yöntemler arasında, tiroid kartilaj ossifikasyonunun radyografik özellikler kullanılarak incelenmesinin de geçerli bir yöntem olarak uygulanıp uygulanamayacağının netleştirilmesi önemlidir. Bu çalışmada, Türk toplumunda tiroid kartilaj ossifikasyon değerlerinin temelde bilgisayarlı tomografi yöntemi ile ölçümü, elde edilen verilerin istatiksel analizi sonucu yaş ve cinsiyet ile ilişkisinin değerlendirilmesi ve böylece kimliklendirmede kullanılabilecek Türk toplumunda tiroid kartilaj ossifikasyonu veri havuzuna katkı sağlanması amaçlanmıştır. Yöntem: 29/12/2020 tarih 22/438 sayılı Bezmialem Vakıf Üniversitesi Girişimsel Olmayan Klinik Araştırmalar Etik Kurulu onayının alınmış olmasının yanı sıra; bu çalışmanın retrospektif ve prospektif olarak gerçekleştirilen tüm prosedürlerinde, devamındaki geliştirici versiyonları ile birlikte 1964 Helsinki Deklarasyonu ilkelerine uygun hareket edildi. Örneklem grubu, 01/01/2015 ve 01/01/2021 tarihleri arasında Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Radyoloji Anabilim Dalında tiroid kartilajı kapsayacak şekilde boyun bölgesi kontrastsız BT çekilen hastalarla oluşturuldu. Kontrastsız BT çekilen 11-29 yaş arası 540 olgu normal popülasyon dağılımını simüle edebilmek üzere kayıtlardan randomize şekilde tespit edildi. Ancak, randomize olarak seçilmiş bu olgular, anormal Ca-P değerleri veya BT çekilme zamanında geçmişe yönelik tespit edilebilen ve doğrudan Ca-P metabolizması ile ilişkili herhangi bir kronik hastalık varlığı nedeniyle bias potansiyeli taşıyıp taşımadıklarını görmek için klinik verilerine göre değerlendirildi. 11 olgunun BT grafisi öncesi neoplazi tanısının olduğu ancak bunlardan sadece birinde BT grafisinden bir yıl önce Ca düzeyinde 0,2-0,7 oranında düşüş olduğu ve BT grafi gününden önceki diğer Ca-P düzeylerinin hep normal değerler arasında olduğu görüldü. 11 neoplazi olgusundan diğer ikisinin de dosyasında Ca-P testleri bulunmadığı; toplam üç olgu dışında, kalan sekiz neoplazi olgusunun BT grafi gününden önce hep normal Ca-P değerlerine sahip olduğu görüldü. Geriye kalan 529 olgudan 373'ünün dosyasında Ca-P testlerinin bulunduğu, hepsinin normal sonuçlar ve ayrıca BT sevki için akut nedenler (284'ü yaralanma olmak üzere) taşıdığı; 164'ünün dosyasında Ca-P testi olmadığı ancak BT sevki için yine akut nedenler (154'ü yaralanma olmak üzere) taşıdığı tespit edildi. Bias potansiyeli taşıyan, yukarıda bahsedilmiş üç neoplazi olgusu ve daha düşük bias riski taşıyan geri kalan sekiz neoplazi olgusunun -zaten kesin olmayan- olası bias risklerinin ihmal edilmesine karar verildi. Olguların belirlenmesinde yaş gruplarının eşit dağılımına dikkat edilerek, yaşa göre olgular 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28 ve 29 olacak şekilde toplam 19 gruba ayrıldı. Olguların belirlenmesinde her iki cinsiyetin de 15 kadın ve 15 erkek olarak eşit dağılımına özen gösterildi. Bilgisayarlı tomografi görüntüleri retrospektif olarak Synapse sistemi kullanımı PACS (Picture Archiving and Communication System, Synaps Fujifilm, Japan) sistemi kullanımı ile retrospektif olarak tarandı, çalışma olguları Syngo.via (software version syngo.via VB30A_HF06, Siemens, Germany) iş istasyonuna yüklendi. Tüm olgular iş istasyonunda açılarak her bir olgu için tiroid kartilajda sağda ve solda ossifikasyon mevcut olan alanların sayıları ile sağda ve solda ossifiye olmuş hacmi cm3 birimi ile hesaplandı. Ölçümlerden elde edilen veriler 2013 Microsoft Office Exel programına kaydedildi. Kaydedilen değerler IBM SPSS 22.0 (Statistical Package for the Social Sciences, Armonk, NY, USA) programına aktarılarak, ossifikasyon başlangıç yaşı, ossifikasyon başlama yeri, yaş gruplarına göre ossifiye olmuş alan sayısı, ossifiye olmuş alan sayısının cinsiyete göre dağılımı ve ossifikasyon hacminin yaşlara göre dağılımı, tüm olgular total ossifikasyon hacminin cinsiyete göre dağılımı parametrelerinin analizleri yapıldı. Veri analizleri öncesi gözlemci içi ve gözlemciler arası uyum testleri gerçekleştirildi; tanımlayıcı istatistik uygulamaların yanı sıra Ki kare, Mann Whitney U, Kruskal-Wallis, Post-hoc testlerinden Dunn ve non-parametrik korelasyon testleri kullanıldı. Gözlemciler arası değerlendirmeler için Sınıf İçi Korelasyon Katsayısı kullanıldı. Anlamlılık düzeyi p<0,05 olarak kabul edildi. Bulgular: Ossifikasyonun en erken görüldüğü yaş kadınlarda 13, erkeklerde ise 15 olarak tespit edildi. Ossifikasyon başlangıcının en sık olarak kadınlarda tiroid kartilaj sağ tarafta arka üçgen ile inferior boynuz üst yarısında, sol tarafta ise arka üçgen ile posterior lamina orta kısmında; erkeklerde sağ tarafta inferior boynuz üst yarısı, alt yarısı, arka üçgende, sol tarafta ise arka üçgen, alt boynuz üst yarısı, posterior lamina orta kısımda olduğu görüldü. Buna göre kadınlardaki ossifikasyon başlangıç odağının erkeklerden daha üst seviyede meydana geldiği, simetri durumu değerlendirildiğinde ise her iki cinsiyet için sol tarafta sağa göre daha üst seviyede oluştuğu değerlendirildi. Beklenmedik bir bulgu olarak her iki cinsiyette de, kadınlarda daha belirgin olmak üzere, 21 ve 28 yaş gruplarında, ve sadece kadınlarda 24 ve 26 yaş gruplarında görülen daha düşük ossifiye olmuş bölge sayısı değerleri dışında, genel anlamda yaş ile ossifiye olmuş bölge sayısının artış gösterdiği; ayrıca ossifiye olmuş bölge sayısı artış hızının 17 yaş civarına kadar kadınlarda fazlayken bu yaştan sonra ve ilerleyen yaşlarda daha da artmak üzere erkeklerde daha fazla olduğu belirlendi. Toplam ossifikasyon bölge sayılarının 19 yaşında eşitlendiği, sonrasında ise artış hızı ile doğru orantılı olarak erkeklerde daha da arttığı görüldü. Tiroid kartilaj laminasının ön orta hattının üst yarısında ilk ossifikasyonun kadınlarda 16, erkelerde 19 yaşında, alt yarısında ise kadınlarda 25, erkeklerde ise 17 yaşında olduğu tespit edildi. 29 yaş öncesi ve bir yaş farklarla gruplar değerlendirildiğinden ossifikasyon bölge sayısına göre ilerleme paterni ile ilgili radyolusen pencere ve tam ossifikasyona varma gibi parametreler ve dosyalarda verisine ulaşılamayan gebelik ve doğum parametreleri değerlendirilmedi. Tiroid kartilaj her iki tarafta, cinsiyetten bağımsız olarak artan yaş ile ölçülen ossifikasyon hacmi arasında anlamlı pozitif ve orta derecede korelasyon gösteren bir ilişki olduğu görüldü (p˂0,001, r=0,622(sağda), r=0,589(solda)); yaş arttıkça sonraki yaşlar ile olan ossifikasyon hacim farkının azaldığı tespit edildi, bu durumun istatistik analizi yapılmadı. Ayrıca, toplam ossifikasyon hacminin her iki tarafta anlamlı şekilde, erkeklerde kadınlara göre daha yüksek olduğu görüldü (p˂0,001(sağda), p˂0,001(solda)) Sonuç: Bu çalışmada, ulaşılabilen literatürde bulunan ağırlıklı bilgisinin aksine ossifikasyonun kadınlarda 13 erkeklerde 15 yaş gibi erken bir yaşta başladığı tespit edilmiştir. Ossifiye olan bölge artış hızının 17 yaşına kadar kadınlarda, sonrasında ise erkeklerde daha fazla olması; toplam süreçte de erkeklerde ossifikasyon hacminin daha fazla olması ve yaş arttıkça sonraki yaşlar ile olan ossifikasyon hacim farkının azalmakta olması dikkat çekici bulgulardır. Daha da önemlisi, cinsiyetten bağımsız şekilde yaş artışı ile artan ossifiye hacim arasında bulunan anlamlı pozitif ve orta dereceli korelasyon içeren ilişki, normalde ossifikasyon hacmini ölçmenin yaş tespiti için kimliklendirmede bir kullanım sağlayabileceğini düşündürmekte olsa da, grupların tek tek iç ve dış dağılım farkları incelendiğinde, bireyler arası değişkenliğin, yaş ile doğrudan ve kuvvetli bir korelasyonun desteklenemeyeceği kadar büyük olduğu görülmüştür. Bu nedenle, zaten istatistik anlamda yüksek değil orta dereceli bir korelasyona ulaşılmış olduğundan, tiroid kartilaj ossifikasyonunun, yaş tayininde bugün için yardımcı ek bir yöntem olma yerinin bu çalışmanın sonuçlarına göre de korunduğu söylenebilir. Üç boyutlu tetkikler, elektriksel doku direnci ölçümü ve biyoinformatik gücü yüksek meta-analizler gibi ileri incelemelerle tiroid kartilaj ossifikasyonu için yeni yorumlar mümkün olacaktır.