Goal:
17 - Amaçlar için Ortaklıklar

Loading...
Project Logo
Description
Amaçlar için Ortaklıklar Uygulama araçlarını güçlendirmek ve sürdürülebilir kalkınma için küresel ortaklığı canlandırmak. Hedefler, tüm hedefleri başarmak üzere ulusal planları desteklemek suretiyle Kuzey-Güney ve Güney-Güney işbirliğini artırma amacını güdüyor. Uluslararası ticaretin geliştirilmesi ve gelişmekte olan ülkelerin ihracatını artırmalarına destek verilmesi, adil ve açık, herkesin yararına olan, evrensel kurallara dayalı ve hakkaniyetli bir ticaret sistemini oluşturmanın unsurlarıdır.

Publication Search Results

Now showing 1 - 10 of 12
  • PublicationMetadata only
    Adölesan Çağı Obezitesinde Uyguladığımız Bariatrik Cerrahi Ameliyatlarının Sonuçları
    (2021-11-01T00:00:00Z) Yapalak, Yunus; Ayan, Furkan; İskurt, Yiğit; Coşkun, Halil; Yardımcı, Erkan; AYAN, FURKAN; İSKURT, YİĞİT; COŞKUN, HALIL; YARDIMCI, ERKAN
    AMAÇ: Çocukluk çağı morbid obezitesi özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde son iki dekatta iki kat artış göstermiş olup tedavide bariatrik cerrahi etkili bir yöntem olarak uygulanmaktadır (1). Laparoskopik sleeve gastrektomi (LSG) günümüzde en sık uygulanan bariatrik cerrahi yöntemidir (1,2). Adölesan çağı obezitesinin tedavi yönetimi multidisipliner yaklaşım gerektirmektedir (3). Çalışmamızda, adölesan çağı obezitesinde uyguladığımız bariatrik cerrahi sonuçlarımızı göstermeyi amaçladık. YÖNTEM: Retrospektif olarak 2018-2021 yılları arasında Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı’na bariatrik ve metabolik cerrahi uygulanan 634 hastadan; adölesan çağında (≤18 yaş) morbid obezite nedeniyle (VKİ≥40kg/m2), çocuk endokrinoloji ve çocuk psikiyatristi tarafından yönlendirilen ve LSG uygulanan 32 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların demografik verileri (yaş, cins, ek hastalık, vücut kitle indeksi (VKİ), komorbid hastalıkları, ilaç kullanım öyküsü) incelendi. Postoperatif dönemde komplikasyon, fazla kilo kaybı oranları, komorbid hastalıkların remisyon durumu değerlendirildi. BULGULAR: Çalışmadaki toplam 32 hastanın ortalama yaşı 16,1±1,07 yıl idi. Hastaların 24’ü (%75) kız ve 8’i (%25) erkek idi. Preoperatif ortalama VKİ 47,4±7,56 kg/m2 idi. Hastaların 22’sinde (%66,6) tip 2 diyabet, 7’sinde (%21,8) hipertansiyon ve 4’ünde (%12,5) obstrüktif uyku apne sendromu vardı. Tüm hastalara LSG uygulandı. Ortalama ameliyat süresi 71,2±17,3 dakika ve yatış süresi 4,3±0,7 gün idi. Peroperatif ve postoperatif herhangi bir komplikasyon izlenmedi. Mortalite izlenmedi. Postoperatif takiplerinde ortalama % EWL değerleri 3.ayda %27,7, 6.ayda %48,05 ve 12.ayda %72,1 idi. Komorbid hastalıklardaki remisyon oranların tip 2 diyabet için %86,3, hipertansiyon için %71,4 ve obstrüktif uyku apne sendromu için %100 olarak saptandı. SONUÇ: Adölesan çağı obezitesinde endikasyona uygun olarak seçilmiş hastalarda LSG tekniği güvenli ve etkili bir tedavi yöntemidir. Anahtar Kelimeler: Adölesan, Obezite, Sleve Gastrektomi
  • PublicationMetadata only
    Palliative Care in High and Low Resource Countries
    (2021-01-01T00:00:00Z) KEBUDİ, Rejin; ÇAKIR, FATMA BETÜL; Silbermann, Michael; ÇAKIR, FATMA BETÜL
    Palliative Care (PC) is defined by the World Health Organization (WHO) as a support provided by multiple disciplines in order to improve the quality of life of both patients and their caregivers, throughout the disease course, from diagnosis to end- of-life. PC aims to prevent and treat symptoms and side effects of the disease and its treatment. PC is well developed in most high-income countries; however in most low-income settings, where approximately 80% of patients with cancer requiring PC care for advanced disease live, PC services are still uncommon. Health indicators monitoring global PC development are policy, education, use of medicines, service provision and professional activity. Globally, PC development may be categorized as Group 1 (no known hospice-PC activity), Group 2 (capacity-building activity), Groups 3a Isolated PC provided, 3b Generalized PC provided, 4a hospice-PC services at a stage of integration into regular service provision, and 4b hospice-PC services at a stage of advanced integration into regular service provision. Spirituality is an essential element of patient-centered PC. The use of Complementary and Traditional Medicine (CTM) in Middle Eastern countries is widespread. There are wide discrepancies in cancer care and PC in many regions of the world. The Individualized Care Planning and Coordination (ICPC) Model is designed to facilitate the advance care planning with continuity of all the measures like symptom control or emotional, social and spiritual care of both the patient and the family during the disease steps like relapse or end of life.
  • PublicationMetadata only
    Sağlık Bilimlerinde Araştırma ve Değerlendirmeler
    (2021-02-01T00:00:00Z) Kurnaz, Büşra; Akbaş, Merve; AKBAŞ, MERVE
    2019 yılının sonlarında Çin’de saptanan ve kısa süre de ülke içerisinde yayılım gösteren korona virüsünün, sars virüsü ile benzerlik gösterdiği açıklanmıştır. Çin’den sonra dünyadaki diğer ülkelere de yayılan virüs, pandemi ilan edilmesine sebep olmuştur. Sağlık hizmetleri başta olmak üzere, ekonomi ve eğitim sistemlerini de etkilemiştir. Ülkelerin ekonomik büyümeleri durmuş negatif yönlü ilerlemeler meydana gelmeye başlamıştır. Sağlık kurumlarında doluluklar yaşanmış, personel ve tıbbi ekipman yetersizlikleriyle karşı karşıya kalınmıştır. Okulları kapatma kararı alınan ülkelerde, uzaktan eğitim yöntemine başvurulmuştur. Bu çalışmada, Türkiye, Almanya ve İran’ın mevcut sağlık sistemleri, gelişmişlik düzeyleri ve eğitim konusundaki durumları incelenecek ve pandemi döneminde bu alanlarda aldığı önlemler değerlendirilecektir. Güncel veriler incelendiğinde, üç ülkenin de 82 milyon civarında nüfusunun olduğu bilinmektedir. Ancak sağlık sistemleri, yaşlı nüfus oranındaki farklılıklar, sağlık harcamalarına ayrılan pay, dünya ekonomisindeki yeri ve eğitim konusundaki farklılıkları alınan pek çok önlemi etkilemektedir. Ülkeler değerlendirildiğinde, pandemi döneminde temel sağlık davranışlarının kazandırılması ve bu yönde politika geliştirilmesi konusunda yetersiz kalındığı sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla bu çalışma, yetersiz kalınan konular göz önünde bulundurularak yönetsel açıdan değerlendirilmiştir.
  • PublicationOpen Access
    Gene Hunting Approaches through the Combination of Linkage Analysis with Whole-Exome Sequencing in Mendelian Diseases: From Darwin to the Present Day
    (2021-07-08T00:00:00Z) Susgun, Seda; Kasan, Koray; Yucesan, Emrah; SÜSGÜN, SEDA; YÜCESAN, EMRAH
    Background: In the context of medical genetics, gene hunting is the process of identifying and functionally characterizing genes or genetic variations that contribute to disease phenotypes. In this review, we would like to summarize gene hunting process in terms of historical aspects from Darwin to now. For this purpose, different approaches and recent developments will be detailed. Summary: Linkage analysis and association studies are the most common methods in use for explaining the genetic background of hereditary diseases and disorders. Although linkage analysis is a relatively old approach, it is still a powerful method to detect disease-causing rare variants using family-based data, particularly for consanguineous marriages. As is known that, consanguineous marriages or endogamy poses a social problem in developing countries, however, this same condition also provides a unique opportunity for scientists to identify and characterize pathogenic variants. The rapid advancements in sequencing technologies and their parallel implementation together with linkage analyses now allow us to identify the candidate variants related to diseases in a relatively short time. Furthermore, we can now go one step further and functionally characterize the causative variant through in vitro and in vivo studies and unveil the variant-phenotype relationships on a molecular level more robustly. Key Messages: Herein, we suggest that the combined analysis of linkage and exome analysis is a powerful and precise tool to diagnose clinically rare and recessively inherited conditions.
  • PublicationMetadata only
    SAĞLIK TURİZMİNDE HİZMET VEREN SAĞLIK PROFESYONELLERİNDE KÜLTÜRLERE DUYARLILIK
    (2021-09-24T00:00:00Z) Kıyak, Yasemin; Adıgüzel, Yasemin; Erdoğan, Özcan; KIYAK, YASEMIN; ADIGÜZEL, YASEMIN; ERDOĞAN, ÖZCAN
    Sağlık, şüphesiz dünyanın her yerinde en çok önemsenen ve değer verilen kavramlardan biridir. DSÖ’YE göre sağlık -yalnızca hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir. Hastalık ise sağlığın tanımıyla anlam kazanmakta ve vücut fonksiyonlarının bozulmasını ifade etmektedir. Field’a (1993) göre hastalık, toplumsal ve kültürel içerikli bir kavram olarak da ele alınmalıdır. Kültürel faktörler, bireyin sağlığı ve hastalığı nasıl algıladıklarını etkiler. Aynı zamanda birey sağlığını nasıl koruyacağını, nasıl yükselteceğini, hastalık ortaya çıktığında nasıl tedavi edileceğini kültürüne göre seçmek ister. Günümüzde gelişen teknoloji, tıbbi ve sağlık bilimlerindeki ilerlemeler aracılığıyla mortalite ve morbidite oranlarını artıran hastalıklara çözümler bulunmaya başlanmıştır. Ayrıca eğitim düzeyinin yükselmesiyle bireyler, sağlıklı yaşam biçimi davranışlarını benimsemeye başlamış ve yaşam süresi uzamıştır. Bu durum toplum yaşlanmasını ve beraberinde kronik hastalıkların artışını doğurmuştur. Tüm bu değişimler sağlık hizmetlerinin sunumunda farklılıkları ortaya çıkarmıştır. Bu farklılıklardan biri olan ‘Sağlık Turizmi’ tüm dünyada ve ülkemizde gelişim göstermektedir. Ülkemiz de sağlık turizminde en çok tercih edilen ilk 10 ülkeden biridir. TÜİK’İN 2020 yılı verilerinde 388.150 hasta sağlık hizmeti almak için Türkiye’yi tercih etmiştir. Sağlık turizminin amacı; bireylerin sağlığının korunması, iyileştirilmesi ve rehabilite edilmesi için yaşadıkları ülke dışından başka bir ülkeye yaptıkları ziyaretleri içermektedir. Sağlık turizmi, medikal ve termal turizm; yaşlı ve engelli turizmi olarak dörde ayrılmaktadır. Bunlardan en çok medikal ve termal turizm rağbet görmektedir. Medikal tedavi işlemleri içerisinde en çok kemoterapi uygulaması ile estetik , kalp ve damar ve diş cerrahisi operasyonları tercih edilmekteyken termal turizmde ise termomineral su banyosu, inhalasyon, iklim kürü gibi tamamlayıcı tedaviler daha fazla tercih edilmektedir. Sağlık turizmi her ne kadar bireylere sağlık eşitliği ve imkanlara erişim sağlasa da sağlık profesyonelleri için önemli etik, eşitlik ve güvenlik sorunlarına yol açmaktadır. Farklı kültürlerden gelen bireylerin etnik yapıları, dinsel farklılıkları, kültürel geçmişleri, hastalıklara bakış açıları ve beklentileri durum ve olaylara göre farklılık göstermektedir. Bu kapsamda sağlık turizmi yapılan ülkelerde hizmet veren sağlık profesyonellerinin; bireylerin kültürel ihtiyaçlarının farkında olmaları, kültürel ve geleneksel beklentilerine saygı duymaları ve bireyleri yargılamamaları büyük önem taşımaktadır. Özellikle sağlık profesyonellerinden hastalık odaklı bakım yerine bireye özgü tedavi ve bakım hizmetlerini sunmaları beklenmektedir. -Bireyin kültürel farklılıkların tanımlanmasında ve anlaşılmasında uygun ve etkili davranış biçimini teşvik eden ve kültürlerarası iletişim IWACT’21 140 yönünden pozitif duygu geliştirebilme kabiliyeti- olarak tanımlanan kültürel duyarlılık kavramının sağlık turizminde hizmet veren tüm sağlık profesyonellerinde olması gereklidir. Sağlık profesyonellerinin içerisinde yer alan hekimler ve hemşireler, hastalıkların tıbbi tedavisinin uygulanması ve bakımında hastalarla birebir temas halinde olan gruplardır Tedavi ve bakım hizmetlerinin sunumunda bireylerin kültürel uygulamalarını daha fazla gözlemleme imkanına sahiptirler. Bu uygulamalar; beslenme, giyinme, hijyen, ailenin yapısı, cinsiyet rolleri ve cinsel davranışlar, evlilik örüntüleri, gebeliğe yönelik uygulamalar, boş zamanları değerlendirme, stres kaynakları ve baş etme yöntemleridir. Günümüz dünyasında sağlık turizminin artmasıyla insanlar arasındaki kültürel farklılıklar ve etkileri daha görünür olmuştur. Bu derleme çalışmasının amacı sağlık turizminde hizmet veren sağlık profesyonellerinin kültürlere duyarlılık davranışlarının önemini vurgulamaktır. Anahtar Sözcükler: Sağlık Turizmi, Kültür, Kültürel Duyarlılık, Sağlık Profesyonelleri, Sağlıkta Eşitlik
  • PublicationMetadata only
    A novel id-iri score: development and internal validation of the multivariable community acquired sepsis clinical risk prediction model
    (2020-04-01T00:00:00Z) Diktas, Husrev; Uysal, Serhat; Erdem, Hakan; Cag, Yasemin; Miftode, Egidia; Durmus, Gul; ULU KILIÇ, AYŞEGÜL; Alabay, Selma; Szabo, Balint Gergely; Lakatos, Botond; Fernandez, Ricardo; Korkmaz, Pinar; Caliz, Michael Cruz; Argemi, Xavier; Kulzhanova, Sholpan; Kormaz, Fatime; Yilmaz-Karadag, Fatma; Ergen, Pinar; Atilla, Aynur; Puca, Edmond; Dogan, Mustafa; Mangani, Francesca; Sahin, Suzan; Grgic, Svjetlana; Grozdanovski, Krsto; Yilmaz, Gul Ruhsar; Del-Vecchio, Rosa Fontana; Demirel, Aslihan; SIRMATEL, FATMA; ŞENER, ALPER; Sacar, Suzan; Aydin, Emsal; Batirel, Ayse; Dragovac, Gorana; El-Sokkary, Rehab; Alexandru, Crisan; Arslan-Ozel, Selcan; BOLUKÇU, SİBEL; Ozkaya, H. Deniz; Nayman-Alpat, Saygin; Inan, Asuman; Al-majid, Fahad; Kaya-Ugur, Berna; Rello, Jordi; BOLUKÇU, SİBEL
    We aimed to develop a scoring system for predicting in-hospital mortality of community-acquired (CA) sepsis patients. This was a prospective, observational multicenter study performed to analyze CA sepsis among adult patients through ID-IRI (Infectious Diseases International Research Initiative) at 32 centers in 10 countries between December 1, 2015, and May 15, 2016. After baseline evaluation, we used univariate analysis at the second and logistic regression analysis at the third phase. In this prospective observational study, data of 373 cases with CA sepsis or septic shock were submitted from 32 referral centers in 10 countries. The median age was 68 (51-77) years, and 174 (46,6%) of the patients were females. The median hospitalization time of the patients was 15 (10-21) days. Overall mortality rate due to CA sepsis was 17.7% (n = 66). The possible predictors which have strong correlation and the variables that cause collinearity are acute oliguria, altered consciousness, persistent hypotension, fever, serum creatinine, age, and serum total protein. CAS (%) is a new scoring system and works in accordance with the parameters in third International Consensus Definitions for Sepsis and Septic Shock (Sepsis-3). The system has yielded successful results in terms of predicting mortality in CA sepsis patients.
  • PublicationMetadata only
    From Social Sustainability to Social Entrepreneurship: A Path for Social Value Creation
    (2020-12-01T00:00:00Z) Toker, Kerem; TOKER, KEREM
    Despite the discussion of social sustainability, which has been a crucial component of sustainable development for decades, unfortunately, the desired successful outcomes have not been realized in practice. This failure caused the need to examine the concept of social sustainability differently than ever before. Social entrepreneurship is a valuable tool to meet this need. Concordantly, this chapter purposes to evaluate the relations between social sustainability and social entrepreneurship by comprehensively analyzing them. Discussing this relationship and proposing a new perspective will support overcome theoretical dilemmas and practical struggles. Therefore, the concept of sustainability was explained in detail through a wide literature review, and then the concept of social entrepreneurship was examined, and links, similarities, and gaps were revealed between the two concepts. As a result, the effective implementation of social sustainability policies depends on the social impact and value created by social entrepreneurship.
  • PublicationMetadata only
    Seçilmiş Bazı Avrupa Ülkelerindeki HIV Enfeksiyonu ve Tüberkülozun İnsidanslarının İstatistiksel Proses Kontrol Yöntemi ile İzlenmesi
    (2021-03-01T00:00:00Z) Toluk, Özlem; Ercan, İlker; Akalın, Halis; TOLUK, ÖZLEM
    Amaç: İstatistiksel proses kontrol (İPK), bir sürecin verilerini incelemek için geliştirilen ve sürecin anlaşılmasını uygun hâle getirenanaliz yöntemidir. Bu çalışmanın amacı, 1990-2016 yılları arasındaseçilmiş bazı Avrupa ülkelerinde insan immün yetmezlik virüsü (HIV)enfeksiyonu ve tüberkülozun (TB) kontrol altında olup olmadığınınaraştırılması, ayrıca kontrol dışına çıktığı yıllardaki HIV ve TB birlikteliğinin incelenmesidir. Ayrıca bu hastalıklarla seçilmiş Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü gelişmişlik kriterlerinin ilişkisinin araştırılmasıdır. Gereç ve Yöntemler: Çalışma kapsamımızdaki seçilmiş bazı Avrupa ülkelerinin, yıllar bazında HIV ve TB seyrinin İPK ile incelendiği çalışmamızda, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Birleşmiş Milletler HIV/AIDS (kazanılmış immün yetmezlik sendromu) Ortak Programı veri tabanlarından, 1990-2016 yılları arasındaki HIV ve TB insidans verileri alınmıştır. Avrupa ülkelerinin yarıyıl popülasyonları, DSÖ veri tabanından alınmıştır. Çalışmaya alınan Avrupa ülkeleri (Almanya, Fransa, İngiltere, İspanya, İtalya, Macaristan, Türkiye, Polonya ve Ukrayna), DSÖ Avrupa Bölgesi sınıflandırmasına dayanılarak seçilmiştir. Bulgular: Batı Avrupa ülkelerinde, HIV ve TB kontrol altına alınmıştır. Orta Avrupa ülkelerinde, TB kontrol altında, HIV kontrol dışında seyretmektedir. Doğu Avrupa ülkelerini temsil eden Ukrayna’da ise her 2 enfeksiyon da kontrol dışında görülmektedir. Sonuç: HIV’in kontrol altına alınmasını etkileyen faktörler açısından bir değerlendirme yapıldığında, ülkeler arasında önemli epidemiyolojik ve HIV kaskadı farklılıkları olduğu dikkat çekicidir. Özellikle HIV enfeksiyonunu kontrol altına almaya yönelik politikalar oluşturulurken, bu enfeksiyonu kontrol altına alan ülkelerin politikalarının da incelenmesi gerekmektedir.
  • PublicationOpen Access
    Diagnosis, treatment and prevention of infective endocarditis: Turkish consensus report-2019
    (2020-03-01T00:00:00Z) Yavuz, Serap Simsek; AKAR, AHMET RÜÇHAN; Aydogdu, Sinan; Deniz, Denef Berzeg; DEMİR, HAKAN; HAZIROLAN, TUNCAY; Ozatik, Mehmet Ali; Ozer, Necla; Sargin, Murat; Topcuoglu, Emine Nursen; Turhan, Nesrin; Yilmaz, Mehmet Birhan; Azap, Ozlem; Basaran, Seniha; Cag, Yasemin; Cagatay, Atahan; Cinar, Gule; Kaya, Sibel Dogan; Hizmali, Lokman; Isik, Mehmet Emirhan; Kilicaslan, Nirgul; Menekse, Sirin; Meric-Koc, Meliha; Ozturk, Serpil; Sensoy, Ayfer; Tezer-Tekce, Yasemin; Tukenmez-Tigen, Elif; Uygun-Kizmaz, Yesim; Velioglu-Ocalmaz, Mutlu Seyda; Yesilkaya, Aysegul; Yilmaz, Emel; Yilmaz, Neziha; Yilmaz-Karadag, Fatma; MERİÇ KOÇ, MELİHA
    Infective endocarditis (IE) is a rare but still important as an infectious disease due to high rate of morbidity and substantial mortality. Although IE is not a notifiable disease in Turkey, and an incidence study has not been performed, the incidence may be higher than that in the developed countries due to frequent predisposing cardiac conditions and higher rates of nosocomial bacteremia, which may lead to IE in risk groups. IE generally affects the elderly in developed countries but it is frequently encountered among young individuals in Turkey. In order to reduce mortality and morbidity, it is critical to diagnose IE, to determine the causative agent, and to start treatment rapidly. Most patients cannot be diagnosed at the first visit, about half can be diagnosed after 3 months, and the disease often goes unnoticed. In patients diagnosed with IE, the rate of the identification of a causative organism is significantly lower in Turkey than that in developed countries. Some important microbiological diagnostic tests are not performed in most centers and several antimicrobials that are recommended as the first option for the treatment particularly antistaphylococcal penicillins, are unavailable in Turkey. These problems necessitate reviewing the epidemiological, laboratory, and clinical characteristics of IE in our country, as well as the current information about its diagnosis, treatment, and prevention together with local data. The diagnosis and treatment processes of IE should be standardized at every stage so that the management can be conducted in a setting in which physicians of various specialties are involved and is consistent with the current recommendations. The Study Group for Infective Endocarditis and Other Cardiovascular Infections of the Turkish Society of Clinical Microbiology and Infectious Diseases called for the collaboration of the relevant specialist organizations to establish a consensus report on the diagnosis, treatment, and prevention of IE in the context of current information and local data in Turkey.
  • PublicationMetadata only
    Adölesan Çağı Obezitesinde Uyguladığımız Bariatrik Cerrahi Ameliyatlarının Sonuçları
    (2021-11-01T00:00:00Z) Yapalak, Yunus; Ayan, Furkan; İskurt, Yiğit; Coşkun, Halil; Yardımcı, Erkan; AYAN, FURKAN; İSKURT, YİĞİT; COŞKUN, HALIL
    AMAÇ: Çocukluk çağı morbid obezitesi özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde son iki dekatta iki kat artış göstermiş olup tedavide bariatrik cerrahi etkili bir yöntem olarak uygulanmaktadır (1). Laparoskopik sleeve gastrektomi (LSG) günümüzde en sık uygulanan bariatrik cerrahi yöntemidir (1,2). Adölesan çağı obezitesinin tedavi yönetimi multidisipliner yaklaşım gerektirmektedir (3). Çalışmamızda, adölesan çağı obezitesinde uyguladığımız bariatrik cerrahi sonuçlarımızı göstermeyi amaçladık. YÖNTEM: Retrospektif olarak 2018-2021 yılları arasında Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı’na bariatrik ve metabolik cerrahi uygulanan 634 hastadan; adölesan çağında (≤18 yaş) morbid obezite nedeniyle (VKİ≥40kg/m2), çocuk endokrinoloji ve çocuk psikiyatristi tarafından yönlendirilen ve LSG uygulanan 32 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların demografik verileri (yaş, cins, ek hastalık, vücut kitle indeksi (VKİ), komorbid hastalıkları, ilaç kullanım öyküsü) incelendi. Postoperatif dönemde komplikasyon, fazla kilo kaybı oranları, komorbid hastalıkların remisyon durumu değerlendirildi. BULGULAR: Çalışmadaki toplam 32 hastanın ortalama yaşı 16,1±1,07 yıl idi. Hastaların 24’ü (%75) kız ve 8’i (%25) erkek idi. Preoperatif ortalama VKİ 47,4±7,56 kg/m2 idi. Hastaların 22’sinde (%66,6) tip 2 diyabet, 7’sinde (%21,8) hipertansiyon ve 4’ünde (%12,5) obstrüktif uyku apne sendromu vardı. Tüm hastalara LSG uygulandı. Ortalama ameliyat süresi 71,2±17,3 dakika ve yatış süresi 4,3±0,7 gün idi. Peroperatif ve postoperatif herhangi bir komplikasyon izlenmedi. Mortalite izlenmedi. Postoperatif takiplerinde ortalama % EWL değerleri 3.ayda %27,7, 6.ayda %48,05 ve 12.ayda %72,1 idi. Komorbid hastalıklardaki remisyon oranların tip 2 diyabet için %86,3, hipertansiyon için %71,4 ve obstrüktif uyku apne sendromu için %100 olarak saptandı. SONUÇ: Adölesan çağı obezitesinde endikasyona uygun olarak seçilmiş hastalarda LSG tekniği güvenli ve etkili bir tedavi yöntemidir. Anahtar Kelimeler: Adölesan, Obezite, Sleve Gastrektomi