Goal:
04 - Nitelikli Eğitim

Loading...
Project Logo
Description
Nitelikli Eğitim Kapsayıcı ve hakkaniyete dayanan nitelikli eğitimi sağlamak ve herkes için yaşam boyu öğrenim fırsatlarını teşvik etmek. Herkes için kapsayıcı ve nitelikli eğitimin başarılması, eğitimin sürdürülebilir kalkınma için en güçlü ve denenmiş araçlardan biri olduğuna dair inancı yeniden vurguluyor. Bu hedef, 2030 yılına kadar tüm kız ve erkek çocuklarının ücretsiz ilköğretim ve ortaöğretimi tamamlamasını sağlayacaktır. Ayrıca, uygun maliyetli mesleki eğitime eşit erişim sağlamayı, cinsiyet ve varlık eşitsizliklerini ortadan kaldırmayı, nitelikli yükseköğretime herkesin erişmesini sağlamayı da hedefliyor.

Publication Search Results

Now showing 1 - 8 of 8
  • PublicationMetadata only
    The effect on the healthy lifestyle behaviors of e-health literacy in nursing students
    (2017-05-12T00:00:00Z) AŞTI, TÜRKİNAZ; KAYA, Hatice; TURAN, Nuray; Çulha, Y; AYDIN, GÖ; AŞTI, TÜRKINAZ
  • PublicationMetadata only
    Okul Öncesi Çocuklardaki Böbrek ve Üreter Taşlarında Üreterorenoskopi Sonuçlarımız
    (2021-05-27T00:00:00Z) İlktaç, Abdullah; İLKTAÇ, ABDULLAH
    AMAÇ:Pediatrik taş hastalığının tedavisinde üreterorenoskopi (URS) oldukça sık olarak kullanılmaktadır. Biz bu yazıda okul öncesi çocukluk döneminde görülen böbrek ve üreter taşlarının tedavisinde URS deneyimimizi paylaşmaktayız.YÖNTEM-GEREÇLER:2013-2020 yılları arasında böbrek ve üreter taşı nedeniyle cerrahi uygulanan 7 yaş altı çocuk hastaların verileri retrospektif olarak analiz edildi. Böbrek taşları için Storz flex X2 7.5 F fleksibl üreteroskopi, üreter taşlarının cerrahisi için ise Richard Wolf 4.5 F semirigid üreteroskopi kullanıldı. Bütün hastaların taşları 272 μm holmium lazer fiber kullanılarak kırıldı. Hastalar için ameliyat esnasında skopi kullanılmadı. Böbrek taşları tedavisi için uygun olan hastalarda 10.7 F 13 cm Cook akses kılıf kullanıldı. Akses kılıfın ilerletilemediği hastalarda kılavuz tel üzerinden fleksibl URS ilerletilerek taşa ulaşıldı. Hastaların üreteral stentleri postoperatif 1. günde direkt üriner sistem grafisi ile kontrol edildi. Ameliyat sonrası 2-4. haftalar arası hastaların direkt üriner sistem grafisi ve üriner ultrasonografi ile değerlendirilmesi sonucunda ya sadece stent çekimi işlemi uygulandı ya da rest kalküllere müdahale edilerek en üst seviyede taşsızlık sağlanmaya çalışıldı. Hastaların komplikasyon oranları ilk 30 gün Clavien-Dindo sınıflamasına uygun olarak kayıt altına alındı. Bütün hastalar ameliyat öncesi ve taşsızlık sağlandıktan sonra metabolik değerlendirme ve medikal tedavinin düzenlenmesi için pediatrik nefroloji ile konsülte edildi.BULGULAR:2013-2020 yılları arasında kliniğimize böbrek ve üreter taşı nedeniyle başvuru sonrasında endoskopik olarak ameliyat kararı alınan 1-7 yaş arası toplam 48 hasta çalışmaya dahil edildi. Böbrek taşı nedeniyle fleksibl URS uygulanan 26 hastanın ortalama yaşı 3.6±1.6 yıl, ortalama taş boyutu 11.5±3.4 mm ve ortalama ameliyat süresi 49±17 dakika idi. Ortalama hastane yatış süresi 1.8±1.9 gün ve taşsızlık oranı ilk cerrahi sonrası %73.1 olarak hesaplandı. İlk ameliyat sonrası bütün çocuk hastalara double J stent takıldı. URS geçmediği için double j stent takılıp ikinci seansta tedavi edilen bir hasta ve 4 mm üstü rest kalkülü olan 5 hastada 2. kez uygulanan f-URS sonrası bu oran %88.5’e yükseldi.Üreter taşı nedeniyle URS yapılan 22 hastanın ortalama yaşı 4.3±1.5 yıl, ortalama taş boyutu 9.7±2.9 mm, ortalama ameliyat süresi 26±6.4 dakika ve taşsızlık oranı ilk cerrahi sonrası % 91 olarak saptandı. Double j stent çekilme esnasında 2 çocuk hastadaki rest kalküllerin endoskopik olarak tedavisi sonrası bütün üreter taşı hastalarında taşsızlık sağlandı.Peroperatif olarak hiçbir hastada komplikasyon gözlenmedi. Postoperatif olarak 3 böbrek taşı ve 1 üreter taşı hastası pyelonefrit nedeniyle yatarak tedavi edildi. Üreter taşı hastalarından bir tanesinin double j kateteri spontan olarak düştü ve hastaya ek müdahale gerekmedi.SONUÇLAR:Çalışmamız özellikle okul öncesi çocuklarda böbrek ve üreter taşlarının tedavisinin deneyimli merkezlerde yüksek taşsızlık ve düşük komplikasyon oranları ile yapılabildiğini göstermesi açısından önemlidir.
  • PublicationMetadata only
    What changed in the blood concentrates? Innovations and Current Clinical Applications
    (2019-09-30) Tunalı, Mustafa; TUNALI, MUSTAFA
    Kan Konsantrelerinde Ne Değişti? Yenilikler ve Güncel Klinik Uygulamalar Doç. Dr. Mustafa Tunalı Vücudumuzun orjinal tamir materyalini, kendi kanımızı, tamir ve rejenerasyonda kullanma felsefesine dayanan otojen kan konsantrelerinin geçmişi yarım asır’a yaklaşmaktadır. Bu ürünlerin tarihi, fibrin doku yapıştırıcıları ile başlayarak, günümüzde çok çeşitli Platelet Rich Plazmalar ve Platelet Rich Fibrinler ile devam etmektedir. Kan konsantrelerinin en güncel, gelişmiş ürünleri ise Platelet Rich Fibrinlerin injekte edilebilen tipleri ve klinik kullanım için modifiye edilmiş hibrit ürünlerdir. Otojen kan konsantrelerinin gelecekte de Tıp ve Diş Hekimliğinde önemli bir yere sahip olacaklarını düşünebiliriz. Bu yeni çalışmalar, doku mühendisliğindeki yeniliklerle de birleştiğinde farklı bir okuryazarlık ortaya çıkmaktadır. Biyolojik dil okuryazarlığı. Biyolojik dilde biyoloji ile diyalog önemli bir nokta olarak göze çarpmaktadır, sadece biyolojiyi anlamak değil, biyolojiye de kendimizi anlatmamız ve vücudumuzun da bizim ne yapmaya çalıştığımızı anlaması önemli bir aşama olabilir. Doç. Dr. Mustafa Tunalı, Bezmialem Vakıf Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalında öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Öncesinde, 1999 yılında Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi-nden mezun olduktan sonra 2005 yılında Selçuk Üniversitesi’nden doktora derecesini almıştır. Daha sonra Gülhane Askeri Tıp Akademisinde de görev yapmıştır. Misafir öğretim üyesi olarak Turku Üniversitesi, Finlandiya’da ve Oradea Üniversitesi, Romanyada bulunmuştur. Dr. Mustafa Tunalı’nın araştırmaları trombositten zengin fibrin ürünleri, Periodontoloji ve Dental İmplantoloji’deki klinik kullanımlarına odaklanmaktadır. Bu konuda birçok ulusal ve uluslararası makaleleri ve patentleri vardır. Ayrıca, birçok kez davetli konuşmacı olarak konuşmalar yapmış ve kurslar düzenlemiştir. Türk Periodontoloji Derneği, Avrupa Periodontoloji Derneği, Türk Oseeointegrasyon Derneği, Avrupa Osseointegrasyon Derneği ve Periodontoloji, Ağız Cerrahisi, Estetik ve İmplant Diş Hekimliği Organizasyonu (POSEIDO) dernek üyelikleri vardır. Çok sayıda Dergide hakemlik ve editörlük görevleri bulunmaktadır. 149 What changed in the blood concentrates? Innovations and Current Clinical Applications Assoc. Prof. Dr. Mustafa Tunalı The history of autogenous blood concentrates, which is based on the philosophy of using our body-s original repair material, our own blood, in repair and regeneration, is approaching half a century. The history of these products, starting with fibrin tissue adhesives, continues today with a wide variety of Platelet Rich Plasmas and Platelet Rich Fibrins. The most current and advanced products of blood concentrates are the injectable types of Platelet Rich Fibrins and hybrid products modified for clinical use. Autogenous blood concentrates may still have an important place in medicine and dentistry in the future. When these new studies are combined with innovations in tissue engineering, a different literacy emerges. Biological language literacy. Dialogue with biology stands out as an important point in biological language, not only understanding biology, but also explaining ourselves to biology and our body. It may be an important step when our bodies understand what we are trying to do. Dr. Mustafa Tunalı, DDS, PhD, now is an Associate Professor of Periodontology, Bezmialem Vakif University School of Dentistry, Department of Periodontology. Prior to that, he graduated from Hacettepe University Faculty of Dentistry in 1999 and in 2005 received his PhD from Selçuk University. Later, he worked at Gülhane Military Medical Academy. He has been a visiting professor at the University of Turku, Finland and the University of Oradea, Romania. Currently Dr. Mustafa Tunalı’s researches focus on the platelet-rich fibrin materials and their clinical usage in Periodontology and Dental Implantology. He has many national and international articles and patents on this subject. In addition, he has given speeches as invited speakers and organized courses. He is a member of Turkish Association of Periodontology, European Association of Periodontology, Turkish Association of Osseointegration, European Association of Osseointegration and Periodontology, Oral Surgery, Aesthetic and Implant Dentistry Organization (POSEIDO). He has served as referee and editor in many journals. TDA 25th INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS
  • PublicationMetadata only
    Depresyonda erişkin dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu ile durumluk ve sürekli anksiyetenin ilişkisi
    (2021-12-03T00:00:00Z) Kılıç, Özge; Boylu, Muhammed Emin; KILIÇ, ÖZGE; BOYLU, MUHAMMED EMİN
    Amaç: Komorbid bozukluklar erişkin dönemde dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun (DEHB) görünümünü etkileyebilir. Klinikçalışmalarda DEHB tanısı konan bireylerde en sık eş tanılar depresif bozukluklar ve anksiyete bozukluklarıdır [1]. Depresyon tanılıhastalarda ise DEHB sıklığı % 9.4 olarak gösterilmiştir [2]. Sürekli anksiyete, DEHB belirti şiddeti ile işlevsel bozulma arasındaki ilişkiyearacılık etmektedir [3]. Bu çalışmanın amacı depresyon hastalarında DEHB’nun durumluk ve sürekli anksiyeteyle ilişkisininincelenmesidir.Metod: Bir üniversite hastanesi psikiyatri polikliniğinde değerlendirilen, Mental Bozuklukların Tanımsal ve Sayısal El Kitabı TanıÖlçütleri 5. Baskısına (DSM-5) göre depresyon tanısı alan, anksiyete bozukluğu eş tanısı olmayan hastalar çalışmaya alındı. Hastalarerişkin dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu özbildirim ölçeği (ASRS v1.1) DSM-5 DEHB tarama ölçeği (ASRS-5), durumluk vesürekli anksiyete (STAI-I, STAI-II) ve Beck depresyon özbildirim ölçeklerini doldurdu. Araştırma için üniversite girişimsel olmayanaraştırmalar etik kurulundan onay alındı. Çalışma Helsinki Deklarasyonu-na uygun şekilde yürütüldü. Tüm katılımcılar, çalışmanın amacıve içeriği anlatıldıktan sonra yazılı ve aydınlatılmış onam verdi.Bulgular: Çalışmaya alınan depresyon tanılı 38 hastanın (29 kadın, 9 erkek) yaş ortalaması 30.2 ± 11.2’ydi. 11’i (%29) evli, 27’si (%71)bekardı. 26’sının (%68.4) eğitim düzeyi üniversite ve üstündeydi. 13’ü (%34.2) öğrenci, 12’si (%31.6) çalışan, 12’si (%31.6) çalışmayanbireylerdi, bir kişi (%2.6) emekliydi. 25 kişinin (%65.8) maddi durumu orta düzeydeydi. 16 kişi (%42) sigara kullanmaktaydı. HemASRS-5 (p=0.047, r=0.33), hem ASRS v1.1 (p=0.004, r=0.46) sürekli anksiyeteyle pozitif yönde ilişkiliydi. ASRS v1.1 durumlukanksiyeteyle pozitif yönde ilişkili bulunmuşken (p=0.002, r=0.48), ASRS-5 ile durumluk anksiyete arasında ilişki bulunamadı (p=0.071 ,r=0.30).Tartışma ve Sonuç: Bu çalışmada depresyon tanılı erişkin hastalarda DEHB taramasında kullanılan iki ölçeğin durumluk ve süreklianksiyete ile ilişkileri incelenmiştir. Hem ASRS-5 hem ASRS v1.1. sürekli anksiyeteyle pozitif yönde ilişkiliyken, ASRS v1.1 durumlukanksiyeteyle pozitif yönde ilişkili bulunmuş, ASRS-5’le durumluk anksiyete arasında ilişki bulunamamıştır. Bulgularımız, depresyonhastalarında anksiyeteli depresyonun, anksiyetesiz depresyona kıyasla ASRS v1.1. puanlarıyla daha fazla ilişkili olduğunu gösterençalışmayla uyumludur [4]. Yeni ve geniş örneklemli bir klinik çalışmada da ASRS v1.1’le ölçülen özbildirim DEHB puanlarının Beckdepresyon puanlarıyla pozitif ilişkili olduğu ortaya konmuş, depresyon puanları düştükçe, DEHB olarak pozitif taranan hasta sayısının dadüştüğü gösterilmiştir [5]. Depresyon tanılı hastalarda ASRS-v1.1’ in DSM-IV’e göre ve klinik görüşme ile konulan tam sendrom DEHBtanısı için % 60 duyarlılık, % 68.6 özgüllük; % 21.4 pozitif tahmin değeri, % 92.3 negatif tahmin değeri ortaya konmuştır. Depresyonhastalarında DEHB tarandığında negatif sonuç alınmasının DEHB’nun bulunmadığını güçlü şekilde ortaya koyabildiği, ancak taramasonucu pozitifse bu pozitifliğin depresyondan mı DEHB’ndan mı kaynaklandığının incelenmesi gerektiği şeklinde yorumlanmıştır [4].Erişkin depresyon hastalarında, DEHB eştanısı araştırılırken durumlarda anksiyetenin de DEHB tarama ölçek puanlarını etkileyebileceğigöz önünde bulundurulmalıdır. Durumluk anksiyetesi yüksek olan depresyon hastalarında DEHB taranması için, ASRS-5 ölçeği ASRSv1.1’e göre daha uygun olabilir.
  • PublicationMetadata only
    Okul oncesi cocuklarin dis tedavi ihtiyaci ve davranis rehberligi tipinin tele-dis hekimligi ile saptanmasi: pilot calisma - Determining dental treatment need and behavioral guidance in preschool children via tele-dentistry: a pilot study
    (2021-10-07T00:00:00Z) Gürsoy, Bircan; Kaya, Mustafa Sarp; GÜRSOY, BİRCAN; KAYA, MUSTAFA SARP
    AMAÇ: Tele diş hekimliği, muayene-konsültasyon gibi sağlık hizmetlerine fiziki erişim güçlüklerinde yeni bir seçenektir. Bu çalışmanın amacı, okul öncesi çocuklarda diş tedavi ihtiyaçlarının ve uygulanacak davranış rehberliği tipinin saptanmasında klinik muayene ile tele-diş muayenesini karşılaştırmaktır. YÖNTEM: Çalışmaya, kliniğimizden ilk muayene randevusu alan 4-6 yaş arası sağlıklı ve başka bir tıbbi işlem sebebiyle genel anestezi endikasyonu olmayan, özel bakım ihtiyacı bulunmayan çocuklar, velinin onamı alınarak dahil edildi. Klinik muayene (KM); diş kliniğinde çocuk fotöyde oturup veli eşliğinde, Tele diş muayenesi (TM); çocuk ve velisiyle randevulaşılan saatte telefondan video görüşme yoluyla yapıldı. Her iki muayenede; spontan ağrı, provake ağrı, gıda sıkışma ağrısı, acil tedavi ihtiyacı ve elektif tedavi ihtiyacı varlığı ile velinin tedavideki davranış öngörüsü (Frankl Skalası), uygulanacak davranış rehberliği tipi (farmakolojik/non-farmakolojik), oluşturulan forma kaydedildi. Hastanın KM ve TM’deki kategorik veri dağılımlarının karşılaştırılması Fisher Exact testiyle (p< 0.05) yapıldı. BULGULAR: Çalışmaya ortalama 4.6 ± 0.6 yaşında 6 kız 5 erkek dahil edildi. KM ve TM’de; spontan ağrı (χ²: 5.238, p= 0.631), provake ağrı (χ²: 0, p= 1), gıda sıkışma ağrısı varlığı (χ²: 0.786, p= 0.659) dağılımlarında fark bulunmamış, ancak acil tedavi ihtiyacı dağılımlarında fark (χ²: 4.545, p= 0.033) bulunmuştur. Elektif tedavi ihtiyacı (χ²: 0.259, p= 0.611), velinin tedavideki davranış öngörüsü (χ²: 1.732, p= 0.489) ve uygulanacak davranış rehberliği tipi (χ²:0.733, p= 0.670) dağılımlarında ise fark saptanmamıştır. SONUÇLAR: Okul öncesi çocuklardan oluşan bu örneklemde TM elektif tedavi ihtiyacının ayırt edilmesi ve davranış rehberliği tipi öngörüsünde KM’ye benzer, acil diş tedavisi ihtiyaçlarının saptanmasında farklıdır. Acil tedavi ihtiyaçlarının TM ile saptanmasında mevcut yöntemin iyileştirilmesi gereklidir. Anahtar kelimeler: Tele-tıp, tele-diş hekimliği, çocuk diş hekimliği
  • PublicationMetadata only
    Covid-19 Pandemisinde Bir Risk Faktörü: Yaşlılarda Kırılganlık
    (2021-05-25T00:00:00Z) Adıgüzel, Yasemin; İlhan, Nesrin; ADIGÜZEL, YASEMIN
    Covid-19 Pandemisinde Bir Risk Faktörü: Yaşlılarda Kırılganlık Yasemin ADIGÜZEL1, Nesrin İLHAN2 1 Arş. Gör., Bezmialem Vakıf Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü, yadiguzel1@bezmialem.edu.tr. 2 Doç. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Halk Sağlığı Hemşireliği Anabilim Dalı, nesrin.ilhan@medeniyet.edu.tr. Koronavirüs hastalığı (Covid-19), tüm dünyaya yayılarak 11 Mart 2020 tarihinde DSÖ tarafından pandemi ilan edilmiştir(1). Covid-19, herkesi enfekte edebilmekle birlikte en çok orta yaşlı ve yaşlı yetişkinleri etkilemektedir(2,3). Yapılan çalışmalarda yaşlıların Covid-19’a karşı daha savunmasız olduğu ve enfeksiyon ile ölüm oranlarının yaşlılarda daha yüksek olduğu bulunmuştur(2,4,5). Covid-19 pandemisinde yaşlı bireylerde ölüm oranlarının artmasıyla yaşlılar için sokağa çıkma kısıtlamaları yapılmıştır (3,6). Bu durum, azalmış işlevsel yetenek ve ilerleyici geriatrik kırılganlık oluşum riskiyle mücadele eden yaşlıların başa çıkmaları gereken başka sorunlar doğurmuştur(7). Bu sorunlar; uzun süre evde hareketsiz kalma, sosyal ilişkilerin azalması, stres, anksiyete ile kendileri ve yakınları için hastalık ve ölüm korkusudur(7,8,9,10). Özellikle bu bireylerin kısıtlamada olası düşme ve yaralanma durumlarını ve kronik hastalıkları yönetememe sebebiyle yaşadıkları rahatsızlıkları Covid-19 ile enfekte olma korkusuyla göz ardı etmeleri muhtemeldir. Bu durum, onları kırılganlık riskine karşı daha savunmasız hale getirmektedir(7).Kırılganlık; yaşa bağlı olarak fizyolojik rezervlerin azalması, çoklu organ veya sistemlerde fonksiyonel kayıp ve stresörlere karşı savunmasızlığın artması olarak tanımlanan geriatrik bir sendrom olmakla birlikte dünyada ve ülkemizde giderek artarak küresel bir sağlık yükü oluşturmaktadır(11,12). Kırılganlığın etiyolojisi bilinmemekle birlikte, kronik inflamasyon ile kas- iskelet ve endokrin sistemde değişiklikler, hücresel yaşlanma, apopitozis, kardiyovasküler sistem hastalıkları, kadın cinsiyet, komorbiditeler, genetik, çevresel faktörler (stres, malnütrisyon vb.), ırk, eğitim, sosyoekonomik durum, depresyon, sigara, alkol kullanımı ve polifarmasi kırılganlığın patogenezinde rol oynamaktadır(11,13,14). Kırılganlığın oluşumunda rol oynayan bu faktörler Covid-19 pandemisinde de devam etmektedir. Bu durum mevcutta kırılgan olan yaşlıların şiddetli kırılganlık dönemine girmesine sebep olabileceği gibi kırılgan olmayan yaşlılar için de risk oluşturmaktadır(10). İngilitere’deki ve İtalya-daki hastaneleri kapsayan gözlemsel bir kohort çalışmasında Covid-19-un, kırılgan yaşlılar için daha şiddetli sürebileceği ve prognozunun kötü ilerleyebileceği tespit edilmiştir(15). Türkiye-deki tüm hastanelerde ulusal çapta yürütülen bir kohort çalışmasında ise 18.234 Covid-19 hastasının % 67,4’ünün kırılgan, % 15,4’ünün ise şiddetli kırılganlık döneminde olduğu tespit edilmiştir(16). Kısıtlamaların bir sonucu olarak, toplumda yaşayan beş yaşlı yetişkinden dördünün yaşam alanı hareketliliğinde önemli bir azalma yaşanmaktadır ve bu durum kırılganlık, sarkopeni ve kronik hastalık riskini artırmaktadır(10). Bu süreçte yaşlı bireyin fonksiyonel bağımsızlığının ve işlevselliğinin korunması için kronik hastalıklarını yönetme, farmakolojik tedavilerine uyumu sağlama, fiziksel güç ve direnci artıran egzersizler yapma, beslenmenin düzenlenmesi, kilo kontrolü ve bakım verenlerin dijital ortamlarla bakımı desteklemesi gibi alanlarda yapılacak girişimlerle kırılganlığın önlenmesi sağlanabilir(11,17). Kırılganlığın önlenmesi için Covid-19 pandemisinde ve getirdiği kısıtlamalarda yaşlı bireylerin gerek fiziksel gerekse ruhsal açıdan takip edilmesi, telefon ve diğer dijital ortamlarda temaslarının desteklenmesi, çevirim içi sosyal destek, ruhsal destek faaliyetlerinin yürütülmesi önemlidir. Tele-Sağlık ve Tele-hemşirelik uygulamalarının yaygınlaştırılmasıyla pandemi döneminde yaşlıların günlük yaşam aktivitelerinde bağımsızlıkları desteklenebilmektedir(18). Yaşlıların telefon, bilgisayar ve internete erişememeleri, sınırlı dakika kullanımları onların yakınlarıyla etkileşim kurmasını ve online alışveriş imkanlarını kullanmalarını zorlaştırabilir. Bunlar ve benzeri durumların devlet kurumları ve yerel yönetimler aracılığıyla destelenmesiyle yaşlıların sosyal fonksiyonelliği desteklenebilir(17,19). Yaşlılarda kırılganlığın değerlendirilmesi ve semptomların belirlenerek önlenmesi önemlidir. Kırılganlığın değerlendirilmesinde; Fried Kırılganlık Ölçeği, Edmonton Kırılganlık Ölçeği, FRAIL İndeksi, CSHA Kırılganlık Ölçeği ve Tilburg Kırılganlık Ölçeği gibi araçlar kullanılmaktadır. Bu araçlar sayesinde kırılganlık erken evrede belirlenebilmektedir(11,13). Covid-19 pandemisinde de yaşlıların kırılganlıktan korunması, kırılganlığın değerlendirilmesi ve Covid-19 ile enfekte olduklarında kırılgan yaşlıya özgü girişimleri alabilmeleri için hemşirelerin kırılganlığın farkında olmaları önemlidir.Anahtar Kelimeler: Yaşlılık, Kırılganlık, Kırılgan Yaşlı, Covid-19, Hemşire.
  • PublicationMetadata only
    Tip 1 Diyabetes Mellitus-lu Çocuklar Ve Sağlıklı Çocukların El Fonksiyonlarının Karşılaştırılması
    (2018-04-18T00:00:00Z) Atay, Canan; Kaya Mutlu, Ebru; Taşkıran, Hanifegül; Özgen, İlker Tolga; ÖZGEN, İLKER TOLGA
    Amaç: 8-12 yaş arası Tip1 Diyabetes Mellitus’lu (T1DM) çocuklar ile sağlıklı çocukların el fonksiyonlarının karşılaştırılmasıdır.Materyal-Metod: Bu amaçla 8-12 yaş aralığında T1DM tanısı konmuş çocuklar (n=46) ile sağlıklı çocuklar (n=51) olmak üzere iki grupçalışmaya dahil edildi. Grupların üst ekstremite eklem hareket açıklığı (EHA) universal gonyometre ile, kas kuvveti -Hand-held- dinanometre(Lafeyette Instrument®, Lafayette,IN) ile, elin kaba kavrama kuvveti -Hand-Grip- El Dinamometresi JAMAR (JAMAR, JA Preston Co,Michigan, USA) ile, parmak kuvveti -pinchmetre- Baseline® (MechanicalPinch Gauges, NexGen Ergonomics, Inc.Montreal, Canada) ile, elinfonksiyonel değerlendirilmesi Modifiye-Jebsen-Taylor El Fonksiyon Testi (JTEFT) ve Purdue-Pegboard testi ile ve yaşam kalitesi Çocuklar İçinYaşam Kalitesi Ölçeği (ÇİYKÖ) ile değerlendirildi.Bulgular: JTEFT, yazı yazma süresi T1DM grubunun dominant tarafında kontrol grubuna kıyasla anlamlı ölçüde uzun bulundu (p=0,001).T1DM grubunun non-dominant tarafında kart çevirme, büyük-hafif nesneler ve büyük-ağır nesneleri atlatma süresi kontrol grubuna göre anlamlıölçüde uzun bulundu (sırasıyla p=0,001, p=0,001 ve p=0,002). Purdue-Pegboard fonksiyon testinde, kas kuvvetinde ve EHA’da her iki gruparasında anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). Çocukların ÇİYKÖ’nden aldıkları puan ortalamaları karşılaştırıldığında; fiziksel sağlık (p=0,04),psikososyal sağlık (p=0,001), duygusal işlevsellik (0,001), okul işlevselliği (p=0,002) ve ölçek toplam puanı (p=0,001) ile ebeveynleriningörüşlerine göre de duygusal işlevsellik açısından (p=0,02) gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulundu.Sonuç: Amerikan Diyabet Derneği-nin klinik uygulama kılavuzlarında, rutin muayenede kardiyovasküler ve sinir sistemlerinin analizleriniönermesine rağmen kas-iskelet bozukluklarının değerlendirilmesine yer verilmemektedir. Çalışmamızın sonuçlarına göre, T1DM-li çocukların elfonksiyonlarında, özellikle yazma için dominant taraf ve kart döndürme ve büyük nesneyi hareket ettirmede non-dominant tarafın sağlıklıçocuklara göre etkilendiği bulundu. Ayrıca, yaşam kalitelerinin kontrol grubuna göre düşük olduğu ancak ebeveynlerin bunu tam olarakgöremediği bulundu. Bu nedenle, el fonksiyonlarının değerlendirilmesi gibi kas-iskelet bozukluklarının değerlendirilmesi T1DM’li çocuklarınrutin kontrollerine dahil edilmesi gerektiğini ve T1DM-li çocuklar için fonksiyonel yetenekleri ve yaşam kalitesini en üst düzeye çıkarmak içinçok disiplinli bir yaklaşım gerekliliğini düşünmekteyiz.