Yüksek Lisans Tezleri

Permanent URI for this collection

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 20 of 174
  • PublicationMetadata only
    Bebeklerde ve annelerinde bebek-taşıyıcısının postüral denge üzerindeki akut etkisinin araştırılması
    (2023) PEHLİVAN, Sevgi; TANRIVERDİ, Müberra
    Bir bebeği taşımak insanlık tarihi boyunca var olan, doğal ve evrensel bir insan davranışıdır. Bebek-taşıyıcıları birçok kültürde yaygın bir uygulamadır. Bebek-taşıyıcısı, bebekle annenin ve/veya bakım verenin duygusal ilişkisinde gelişme sağlaması, taşıyıcıya sunduğu kolaylık ve hareket özgürlüğü ile de yaygın bir şekilde kullanılmaya devam etmektedir. Bu çalışmada bebeklerde ve annelerinde bebek-taşıyıcısının postüral denge üzerine akut etkisini incelemek amaçlanmıştır. Çalışmaya Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Çocuk Nörolojisi Bölümü'nden Sağlıklı Çocuk Polikliniği'ne yönlendirilen 4-10 ay yaşında 30 bebek ve anneleri dahil edilmiştir. Araştırmalar Altunizade Acıbadem Hastanesi Yürüyüş Analizi Laboratuvarı'nda gerçekleştirilmiştir. Bebek-taşıyıcısının bebeklerde ve annelerinde postüral denge üzerindeki akut etkileri araştırılacak olup bu doğrultuda öncelikle bebekler ve anneleri için demografik değerlendirme formu uygulanmıştır. Çalışmaya katılmayı kabul eden ve dahil edilme kriterlerini karşılayan annelerin demografik bilgi formu doldurulurken boy (m) ve ağırlık (kg) ölçümleri araştırmacı fizyoterapist tarafından gerçekleştirilen ağırlık (kg) / boy2 (m2) formülü ile vücut kitle indeksi hesaplamaları yapılmıştır. Bu antropometrik ölçümlere ek olarak kalça eklemi hareket açıklığı ölçümleri yapılmıştır. Sonrasında 3D hareket analizi sistemi (VICON) ile 15 dakika normal yürüme sırasında, 15 dakika bebeklerini kucakta taşıma sırasında, 15 dakika bebeklerini bebek-taşıyıcısı ile önde taşıma sırasında ve 15 dakika bebeklerini bebek-taşıyıcısı ile arkada taşıma sırasında kütle ağırlık merkezi değişimi ve postüral denge değerlendirilmiştir. Ayrıca VICON değerlendirme yürüyüşlerinden önce ve sonra Visual Analog Skalası ile yorgunluk, ağrı ve konfor sorgulanarak toplam değerlendirme ve uygulama süresi 1 saat olmuştur. Çalışmanın sonunda, annelerde bebek-taşıyıcısı kullanımıyla kütle çekim merkezinin denge sınırları içinde korunduğu, yerçekimi tepki kuvvetinin kontrolünün arttığı ve postüral dengenin geliştiği görülmüştür. Postüral dengenin, bebek-taşıyıcısının önde kullanıldığında bebeğin kollarda taşınmasına veya bebek-taşıyıcısının arkada kullanılmasına oranla daha stabil olduğu saptanmıştır. Ayrıca lordotik postürde normal yürümeye göre önde bebek-taşıyıcısı kullanılmasının postürün korunmasına destek olabildiği, kütle çekim merkezinin kontrolünü arttırabildiği ve postüral dengenin geliştirilmesini sağlayabildiği görülmüştür. Literatür ve çalışmamızın sonuçları göz önüne alınırsa, bebek-taşıyıcısı kullanımının sağlıklı tüm annelere önerilebileceği sonucuna varılmıştır.
  • PublicationMetadata only
    Beş faktör kişilik özellikleri ile bilişsel özellikler arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi / Evaluation of the relationship between five-factor personality traits and cognitive aspects
    (2024) CANBAZOĞLU, Hacer; KILIÇ, Özge; DEVECİ, Erdem
    Bilişsel özelliklerin kişilikle ilişkileri farklı boyutlarda ve farklı araçlarla araştırılmış ancak alan yazında tutarlı sonuçlara bağlanamamıştır. Bu çalışmanın birincil amacı özdenetim, motivasyon, bilişsel kontrol ve bilişsel esneklik, yaratıcı düşünme, duygu düzenleme bilişsel özellikleriyle kişilik arasındaki ilişkiyi; ikincil amacı bilişsel özelliklerle yaş, cinsiyet ve eğitim arasındaki ilişkiyi incelemektir. Çalışma ve 18 yaş ve üzeri okuma bilen 65'i erkek, 238'i kadın 303 bireyle çevrimiçi olarak yapılmıştır. Katılımcılara sosyodemografik form; kişiliği değerlendirmek için Büyük Beş Kişilik Testi (BBKT); bilişsel özellikleri değerlendirmek için Öz-denetim Ölçeği, Yetişkin Motivasyon Ölçeği, Stresli Durumlarda Bilişsel Kontrol ve Esneklik Ölçeği, Marmara Yaratıcı Düşünme Eğilimleri Ölçeği, Duygu Düzenlemede Zorluklar Ölçeği- Kısa Form'u uygulanmıştır. BBK ilk özelliği dışadönüklükle; özdenetim arasında pozitif (r=0.24); Stresli Durumlarda Bilişsel Kontrol ve Esneklik ölçeğinin duygular üzerinde bilişsel kontrolü (r=0.27) ve değerlendirme ve başa çıkma alt puanlarıyla arasında pozitif (r=0.20); Duygu Düzenlemede Zorluklar Ölçeği alt boyutlarından açıklıkla arasında negatif (r=-0.15); motivasyonla pozitif (r=0.28) ve yaratıcı düşünme eğilimiyle arasında pozitif (r=0.24) ilişki gözlenmiştir. BBK uyumluluk kişilik özelliğinin özdenetimle pozitif (r=0.26); duygular üzerinde bilişsel kontrolle pozitif (r=0.16) ve değerlendirme ve başa çıkmayla pozitif (r=0.20); duyguları düzenlemede zorluklar alt boyutu dürtüyle negatif (r=-0.13); motivasyonla pozitif, (r=0.28) yaratıcı düşünme eğilimleriyle pozitif (r=0.26) ilişkileri gözlenmiştir. BBK sorumluluk kişilik özelliğiyle özdenetim arasında pozitif (r=0.53); duygular üzerinde bilişsel kontrol (r=0.33) ve değerlendirme başa çıkma ile pozitif (r=0.44); duygu düzenleme güçlüğüyle negatif (r=-0.18); motivasyonla pozitif (r=0.31); yaratıcı düşünmeyle pozitif (r=0.31) ilişki bulunmuştur. BBK duygusal dengelilik kişilik özelliğiyle özdenetim arasında pozitif (r=0.50); stresli durumlarda bilişsel kontrol ve esneklik alt boyutlarından duygular üzerinde bilişsel kontrol (r=0.66) ve değerlendirme ve başa çıkma arasında pozitif (r= 0.37); duygu düzenlemede zorluklar alt boyutlarından açıklık arasında negatif (r=-0.52) ilişki; yaratıcı düşünmeyle arasında pozitif (r=0.22) ilişki bulunmuştur. Son olarak deneyime açıklık özdenetim arasında pozitif (r=0.37); duygular üzerinde bilişsel kontrol arasında pozitif (r=0.23); duygu düzenlemede zorluklar alt boyutlarından stratejiler arasında negatif (r=-0.13); yaratıcı düşünme arasında pozitif (r=0.36) ilişki bulunmuştur. Bilişsel özellikler cinsiyete göre incelendiğinde erkeklerin özdenetim (p=0.046) ve yaratıcı düşünme eğilimleri puanları daha yüksek (p=0.049) kadınların duygu düzenleme güçlüğü amaçlar alt puanı daha yüksek bulunmuştur (p=0.015). Motivasyonun cinsiyetten etkilenmediği gözlenmiştir. Yaşa göre bilişsel işlevler incelendiğinde de sadece stresli durumlarda bilişsel kontrol ve esnekliğin duygular üzerinde bilişsel kontrol alt boyutuyla pozitif yönde ve zayıf bir ilişki bulunmuştur. Kişilik ve yaşamın pek çok alanını etkileyen kişilik ve bilişsel özellikler arasındaki bu yakın ilişki konuya farklı yönleriyle gelecek araştırmalara zemin hazırlayabilir.
  • PublicationOpen Access
    Yoğun bakım hemşirelerinin santral venöz kateter ilişkili kan dolaşım enfeksiyonlarını önlemeye yönelik bilgi düzeyleri ve kanıta dayalı hemşireliğe yönelik tutumları arasındaki ilişkinin incelenmesi / The level of knowledge of intensive care nurses towards preventing central venous catheter-related bloodstream infections and their attitudes towards evidence-based nursing practice
    (2024) GÜLLE, Beril Şeyda; ATEŞ, Nimet
    Yoğun bakım ünitelerinde görülen sağlık hizmeti ilişkili kan dolaşım enfeksiyonu santral venöz kateterlerin komplikasyonlarından birisidir ve önlenebilir sorundur. Çalışmalarda, hemşirelerin santral venöz kateter ilişkili kan dolaşım enfeksiyonları (SKİ-KDE) ile ilgili yeterli bilgi düzeyine sahip olmaları ve kanıta dayalı uygulamalar ile enfeksiyon riskinin önlenebildiği gözlenmiştir. Kanıta dayalı uygulamalar; profesyonelleşmeye, hemşirelik uygulamalarının bilimselleşmesine, bilimsel bilginin güncel tutulmasına, etkin karar vermeye, hasta bakım kalitesini arttırmaya neden olmaktadır. Bu araştırma da, yoğun bakım hemşirelerinin SKİ-KDE önlemeye yönelik bilgi düzeyleri ile kanıta dayalı hemşireliğe yönelik tutumları arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışma İstanbul'daki bir devlet hastanesinde 2023 tarihinde çalışmayı kabul eden 90 yoğun bakım hemşiresi üzerinde, gerekli etik izinler ve onamlar alınarak yapılmıştır. Örneklem sayısı G*Power ile yapılan güç analizi sonucunda hesaplanmıştır. Çalışmanın verileri; kişisel bilgi formu, SKİ-KDE önlemeye yönelik soru formu, kanıta dayalı hemşireliğe yönelik tutum ölçeği ile toplanmıştır. Verilerin analizi SPSS 24.0 ile yapılmıştır. Çalışmada ilişki, pearson korelasyon testi ve regresyon testi ile analiz edilmiştir. Bulgular:'Santral Venöz Katater İlişkili Kan Dolaşım Enfeksiyonlarını Önlemeye Yönelik Soru Formu'alanında katılımcıların ölçek puan ortalaması 70,22 ve standart sapması 9,48 bulunmuştur.'Kanıta Dayalı Hemşireliğe Yönelik Tutum Ölçeği' Toplamı alanında katılımcıların ortalaması 4,26 ve standart sapması 0,52 bulunmuştur. Veriler sonucunda, kanıta dayalı hemşireliğe yönelik tutum değişkeninin santral venöz kateter ilişkili kan dolaşım enfeksiyonlarını önlemeye yönelik etkisinin incelenmesi amacıyla regresyon analizi yapılmıştır ve kurulan model arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Sonuç: Kurumlarda SKİ-KDE önlemeye yönelik kanıta dayalı uygulamalar içeren hizmet içi eğitimlerin verilmesi ve eğitimin devamlılığının sağlanarak geri bildirim alınması, hemşirelerin kanıta dayalı uygulamalarda (KDU) önemli rol oynadığını benimsemesi, KDU ile ilgili sempozyum, kongre gibi etkinliklere katılım sağlaması gerekmektedir.
  • PublicationMetadata only
    Pediatrik hastalarda eczacı tarafından yürütülen ilaç uzlaşısı hizmetinin uygulanması ve değerlendirilmesi / Implementation and evaluation of pharmacist-led medication reconciliation in pediatric patients
    (2024) MERCÜMEK, Berre; İZZETTİN, Fikret Vehbi; BEKTAY, Muhammed Yunus
    İlaç hataları ve advers ilaç olayları, çeşitli faktörlere bağlı olarak pediatrik popülasyonda yetişkin popülasyona kıyasla daha sık görülmekte ve daha büyük bir önem taşımaktadır. İlaç uyuşmazlıklarına bağlı hatalar genellikle hastaların yeni ilaçlar aldığı veya mevcut ilaçlarında değişiklik yapıldığı hasta bakım merkezleri arasındaki geçişlerde ortaya çıkmaktadır; bu hataların %60'ı hastaneye kabul, nakil veya taburculuk sırasında meydana gelmektedir. İlaç uzlaşısının, ilaç hatalarını (%70-80) ve advers ilaç olaylarını (%15'in üzerinde) azaltmada etkili bir yöntem olduğu kanıtlanmıştır. Bu çalışmanın amacı, çocuk sağlığı ve hastalıkları servisine yatış sırasında ve servisler arası geçişlerde ortaya çıkan kasıtsız ilaç uyuşmazlıklarını ilaç uzlaşı hizmetleri ile belirlemek ve sınıflandırmaktır. Ayrıca, yatış sürecinde ilaç incelemesi yapılarak hastaların kullandıkları ilaçların uygunluğunun değerlendirilmesi, ilaçla ilgili sorunların tespit edilip sınıflandırılması amaçlanmıştır. Ağustos 2022-Şubat 2023 tarihleri arasında prospektif kesitsel bir çalışma olarak gerçekleştirilen çalışmamızda hastaneye yatışta ve servisler arası geçişlerde ilaç uzlaşısı yapılarak kasıtsız ilaç uyuşmazlıkları MedTax'a (The Medication Discrepancy Taxonomy) ilaçla ilgili sorunlar (İLİS) ise PCNE v9.1 kullanılarak sınıflandırılmıştır. Çalışmamıza dahil edilen 105 hastadan 68 (%64,76) hastada İLİS tespit edilmiştir. 68 hastada en az 1, en fazla 8; toplam 204 tane İLİS tespit edilmiştir. Çalışmamıza dahil edilen hastaların %23,8'inde (n=25), servise yatışta veya servisler arası geçişlerde en az bir kasıtsız ilaç uyuşmazlığı saptanmıştır. Toplamda 47 (%9,07) tane bilinçsiz ve amaç dahilinde olmayan uyuşmazlık tespit edilmiştir. Tespit edilen 47 ilaç uyuşmazlığının %80,15'i tamamen ilaç uyuşmazlığı iken %19,15'i kısmi ilaç uyuşmazlığıdır. En sık görülen ilaç uyuşmazlığı ilacın atlanması (n=37) olarak saptanmıştır. İLİS'lerin en sık belirlenen nedeni, örneklem genelinde %41,17 oranında ilaç seçimi olup, bunu sırasıyla doz seçimi ve hasta nakli nedenleri takip etmiştir (%29,41 ve %23,03). Tespit edilen İLİS'lerin %62,74'ü (n=128) ilacın etkinliği, %24'ü (n=49) ilacın güvenliği ve %13,26'sı (n=27) diğer sebeplere bağlı oluşan İLİS'lerdir. İLİS'lerin tespit edilen en yaygın nedeni, örneklem genelinde %41,17 oranında ilaç seçimi iken, sırasıyla doz seçimi ve hasta nakli (%29,41 ve %23,03) nedenleri bu oranı takip etmiştir. Çalışmamızın sonuçları, İLİS'lerin etkili bir şekilde klinik eczacılar tarafından tespit edilebileceğini göstermektedir. Klinik eczacıların İLİS'leri tespit etmesi, akılcı ilaç kullanımının artmasına katkı sağlayacaktır.
  • PublicationMetadata only
    Otizm spektrum bozukluğu olan çocuklarda postür, el fonksiyonları ve duyusal işleme becerisinin beslenme üzerine etkisi / The effect of posture, hand functions and sensory processing skills on nutrition in children with autism spectrum disorder
    (2024) AYDIN, Yağmur; DURGUT, Elif
    Otizm spektrum bozukluğu (OSB), genellikle sosyal iletişimde sorunlar, alışılmadık ve kısıtlanmış ilgi alanları ve tekrarlayıcı davranışlar gibi özelliklerle tanımlanan erken çocukluk döneminde görülen nörogelişimsel bir bozukluktur. OSB olan çocuklarda yaşamlarının farklı dönemlerinde postür, denge, postüral kontrol, el becerisi, yürüme, duyu bütünlüğü, beslenme ve motor gelişim ile ilgili problemler gözlenmekte, tüm bunların sonucunda çocukların yaşam kaliteleri de olumsuz etkilenebilmektedir. Bu çalışma ile OSB'li çocuklarda postür, denge, el fonksiyonları ve duyusal işleme becerileri ile beslenme davranışları arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya 5-10 yaş aralığında 40 OSB tanısı alan çocuk (çalışma grubu) ve ebeveynleri ile 40 tipik gelişim gösteren çocuk (kontrol grubu) ve ebeveynleri dahil edildi. Tüm çocukların postür değerlendirmeleri kapsamında kraniyovertebral açı (KVA) ölçümü ile baş postürleri ve Pediatrik Denge Skalası (PDS) ile postural kontrolleri; el fonksiyon değerlendirmeleri kapsamında Jebsen Taylor El Fonksiyon Testi (JTEF) ile el becerileri ve Jamar el dinamometresi ile el kavrama kuvvetleri; Dunn Duyu Profili ile duyusal işleme becerileri; Beslenme Problemleri Tarama Testi (STEP) ve Otizm Öğün Davranış Kısa Ölçeği (BAMBI) ile beslenme problemleri ve Çocuklar için Yaşam Kalitesi Ölçeği-Ebeveyn Formu (ÇİYKÖ-E) ile yaşam kaliteleri değerlendirildi. Ebeveynlerin depresyon, anksiyete ve kaygı durumlarının değerlendirilmesinde Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ), Beck Anksiyete Ölçeği (BAÖ) ve Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri kullanıldı. Veri analizi için SPSS v.22 programı kullanıldı. Tüm analizler için anlamlılık düzeyi p<0.05 olarak kabul edildi. KVA açı değeri, PDS skoru, JTEFT alt parametre değerleri, el kavrama kuvveti değerleri, aspirasyon riski dışında STEP'in tüm alt grup puanları ve BAMBI toplam puanları, ÇİYKÖ-E skoru, ebeveynlerin BDÖ, BAÖ ve Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri puanları açısından kontrol grubu lehine anlamlı fark saptandı (p<0,05). OSB olan olgularda PDS skoru ile JTEFT 'dama pulları' alt parametresi dışındaki tüm değerleri arasında negatif yönlü orta düzeyde ilişki, el kavrama kuvveti ölçüm sonuçları arasında pozitif yönlü orta düzeyde ilişki, JTEFT 'dama pulları' dışındaki tüm alt parametre değerleri ile el kavrama kuvveti ölçüm değerleri arasında negatif yönlü orta düzeyde ilişki olduğu tespit edildi (p<0,05). OSB olan olguların ÇİYKÖ-E 'duygusal' skorları ile ebeveyn BDÖ, BAÖ, Durumluk Kaygı ve Sürekli Kaygı puanları arasında; ÇİYKÖ-E 'toplam' skorları ile ebeveyn BDÖ puanları arasında negatif yönlü orta düzeyde ilişki olduğu gözlendi (p<0,05). OSB olan olgularda PDS skoru ile BAMBI total skoru arasında negatif yönlü orta düzeyde ilişki olduğu saptandı (p<0,05). JTEFT 'küçük objeler' alt parametre değeri ile STEP 'total' sıklık x yoğunluk; JTEFT 'beslenme simülasyonu' alt parametre değeri ile STEP 'beceri eksikliği' sıklık, sıklık x yoğunluk ve 'besin reddi' sıklık x yoğunluk puanları arasında pozitif yönlü orta düzeyde ilişki olduğu bulundu (p<0,05). Duyu Profili Ölçeği duyusal işlemleme bölümü toplam puanı ile STEP 'total' sıklık, sıklık x yoğunluk ve STEP 'beceri eksikliği' sıklık skorları arasında negatif yönlü yüksek düzeyde ilişki; Duyu Profili Ölçeği duyusal işlemleme bölümü toplam puanı ile STEP 'aspirasyon riski', 'besin seçme', 'besin reddi', 'besin davranış problemi' alt grupları sıklık, sıklık x yoğunluk skorları, 'beceri eksikliği' sıklık x yoğunluk skoru ve BAMBI total skoru arasında negatif yönlü orta düzeyde ilişki olduğu saptandı (p<0,05). Duyu Profili Ölçeği modülasyon bölümü toplam puanı ile STEP 'besin davranış problemi' sıklık, sıklık x yoğunluk skorları dışında STEP total ve diğer alt grupları sıklık, sıklık x yoğunluk ve BAMBI total skorları arasında negatif yönlü orta düzeyde ilişki gözlendi (p<0,05). Duyu Profili Ölçeği davranış ve duygusal cevaplar bölümü toplam puanı ile STEP 'total' ve tüm alt grup sıklık, sıklık x yoğunluk ve BAMBI total skorları arasında negatif yönlü orta düzeyde ilişki bulundu (p<0,05). Duyu Profili Ölçeği 'total' puanı ile STEP 'besin seçme', 'beceri eksikliği' ve 'total' alt grupları sıklık, sıklık x yoğunluk skorları arasında negatif yönlü yüksek düzeyde ilişki; Duyu Profili Ölçeği 'total' puanı ile STEP 'aspirasyon riski', 'besin reddi', 'besin davranış problemi' alt grupları sıklık, sıklık x yoğunluk skorları ve BAMBI total skorları arasında negatif yönlü orta düzeyde ilişki olduğu gözlendi (p<0,05). Sonuç olarak; OSB'li çocuklarda postür, el fonksiyonları, duyusal işlemleme becerisi, beslenme ve yaşam kalitesinin olumsuz etkilendiği; el fonksiyonları, duyusal işleme becerisi ve yaşam kalitesi ile beslenmenin ilişkili olduğu tespit edildi. OSB tanısı almış çocukların en erken dönemde bu parametreler açısından değerlendirilerek, fizyoterapi ve rehabilitasyon programları ile desteklenmelerinin hem çocuklar hem de ebeveynleri için faydalı olabileceği düşünülmektedir.
  • PublicationOpen Access
    Afetlerde kullanım için hidrojenli ve hidrojensiz elde edilmiş kırmızı pancar ekstresi ile zenginleştirilmiş fonksiyonel besin geliştirilmesi / Development of functional nutrients enriched with red beet extract obtained with and without hydrogen for use in disasters
    (2024) AKGÜL SEFER, Fatma; ERDOĞAN, Özcan; ALWAZEER, DURİED
    Olağan hayat akışını bozan Afetler ve acil durumlarda toplum sağlığı birçok risk faktörüyle karşı karşıya kalmaktadır. Yaşamın devamlılığı için gerekli olan en elzem faktör ise beslenme faaliyetinin devamının sağlanabilmesidir. Afet öncesi planlamalarda önem verilmesi gereken başlıklardan birisinin beslenme sağlığının korunması olmalıdır. İlk saatlerde afetzedelere besin zenginliği kısıtlı yiyecekler ulaştırılmaktadır. Bu sebeple olağandışı durumlarda toplum sağlığını koruyucu, bireylerin gereksinimlerini sağlıklı şekilde giderebileceği; afet öncesi planlama ve sonrasında depolamada karmaşıklık yaratmayan paketli olmasıyla güvenli ve en önemlisi afetler ve acil durumlar gibi hallerde tedariği oldukça çabuk sağlanabilecek fonksiyonel besin barı üretimi planlanmıştır. Güvenilir besin olan bu fonksiyonel besin bar desteklerinin tedariği ile afet içerisinde afet yaşanması gibi risklerde daha tolere edilebilir olacaktır. Çalışmamızda ülkemizde üretilen kırmızı pancarın, hidrojenle ekstraksiyonundan hidrojenli kırmızı pancar ekstraktının dahil edilmesi ile kontrol grubuna kıyasla antioksidanlığı araştırılmıştır. Antioksidanların halk sağlığını koruyucu, tedavi edici etkilerinin olduğu da bilinmektedir. Bu çalışmanın ülke ekonomisine katkılar sağlayacak bir proje olduğu öngörülmektedir. Literatürde hidrojenle ekstre edilmiş kırmızı pancar ekstratı kullanılarak afet ve acil durumlar için tasarlanmış başka bir fonksiyonel besin bar desteği çalışması bulunmamaktadır.
  • PublicationOpen Access
    Kırım Kongo Kanamalı Ateş virüsü kelkit suşu proteinlerinin ökaryotik hücrelerde stabil ifadesi / Stably expression of proteins of Crimean-Congo Hemorrhagic Aever virus kelkit strain in eukaryotic cells
    (2024) BAKANGİL, Özlem; DOYMAZ, Mehmet Ziya
    Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA), insanlarda ciddi hastalığa neden olan zoonotik bir bulaşıcı hastalıktır. Bu hastalık özellikle vektör kenelerin endemik olduğu ülkelerde yüksek ölüm oranı ile karakterizedir. KKKAV'nün biyolojisi ve immunolojisine yönelik çalışmalarda viral proteinler diğer viral sistemde olduğu gibi büyük öneme sahiptir. KKKAV proteinlerinin çeşitli süreçlerdeki önemi birçok araştırmalarda ele alınmış ve bu çalışmalarda KKKAV proteinleri genellikle geçici ifade sistemleri kullanılarak üretimi sağlanmıştır. Bununla birlikte, proteinlerin stabil ifadesi tüm çalışmalar için zaman içerisinde tutarlı ve güvenilir bir model olmaktadır. Bu yüksek lisans tez çalışmasında, insan hücrelerindeki glikozilasyon süreçlerini taklit edebilen ökaryotik hücre hatları kullanarak KKKAV glikoproteinlerinin ve nükleoproteinlerinin stabil ekspresyon ile sürekli bir şekilde üretilmesini amaçlanmıştır. Bunun için insan hepatoselüler hücre hatları (Huh-7), KKKAV proteinlerinin stabil ifadesinde kullanılmıştır. Hücrelerde seleksiyon için seçici antibiyotiklere olan dirençleri, MTT analizi ile değerlendirilmiştir. KKKAV NP, PreGn ve PreGc kodlayan plazmitler Lipofectamine® 3000 ve polietilenimine (PEI) gibi transfeksiyon ajanlarının yardımıyla hücrelere aktarılmıştır. KKKAV nükleoproteinlerini ve glikoproteinlerini kararlı bir şekilde ifade eden hücreler, antibiyotiklere dirençli olan kolonilerin seleksiyonu ile üretilmiştir. Hücrelerde transfekte edilen genin stabil ekspresyon için genoma entegrasyonunun tespiti, transfekte edilen KKKAV genlerine özgü primerler tasarlanarak polimeraz zincir reaksiyonu ile gerçekleştirilmiştir. Genomik düzeydeki doğrulamaların yanı sıra hücrelerdeki hedef proteinlerin ifadesi gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu, Western blot, enzim immünoanalizleri ve immunfloresan analizleri ile de test edilmiştir. Yapılan deneyler, KKKAV proteinlerinin stabil hücrelerde başarılı bir şekilde ifade edildiğini göstermiştir. Western blot analizi, stabil hücre hatlarında üretilen proteinlerin beklenen boyutta olduğunu ve antijenitelerini doğrularken, EIA analizi bunların antijenik özellikleri tekrar test edilmiştir. Ayrıca, immunofloresan yöntemle mikroskobik görüntüleme üretilen proteinlerin hücreler içindeki lokalizasyonunu ortaya koymuştur. Özetle, bu tez çalışmasında, stabil hücrelerde KKKAV'nün nükleoprotein ve glikoproteinleri başarılı bir şekilde üretilmiştir. Bu stabil hücre hatlarının, KKKAV 'nün biyolojisi, immunolojisi ve patojenezi üzerine daha detaylı araştırmalarda önemli araçlar olarak hizmet etmesi beklenmektedir; çünkü bu virüs, araştırılması gereken öncelikli patojenlerden biri olarak kabul edilmektedir.
  • PublicationOpen Access
    Diyabet yönetiminde algılanan engeller ve öz yönetimin öz bakım davranışları üzerine etkisi / Perceived barriers in diabetes management and the impact of self-management on self-care behaviors
    (2024) IŞIKLI, Hülya; AŞTI, TÜRKİNAZ; BAYINDIR ÇEVİK, AYFER
    Bu çalışmanın amacı diyabetli bireylerin diyabet yönetiminde algıladıkları engelleri ve diyabet öz yönetimin öz bakım davranışları üzerine etkisini değerlendirmektir. Ayrıca diyabetlinin algıladıkları engeller ile diyabetlinin sosyodemografik, hastalık özellikleri ve metabolik parametreleri ile olan ilişkisini incelemektir. Materyal ve Metot: Çalışma tanımlayıcı-ilişki arayıcı tipte tasarlanmış olup, Eylül 2022- Şubat 2023 tarihleri arasında İstanbul Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu Şehir Hastanesi yataklı dahiliye servislerinde çalışmaya katılmayı kabul eden diyabetliler ile yürütülmüştür. G-Power 3.1 programı ile %95 güven aralığında ve 0.95 güç oranıyla görülüş sıklığı 0.5 ve standart sapma ±0.05 kabul edilerek yapılan analiz sonucunda diyabetli sayısı 300 olarak belirlendi. Dahil edilme kriterlerine uygun 300 tip 2 diyabetli basit tesadüfi örnekleme ile belirlendi. Veriler yüz yüze görüşme yoluyla toplanmıştır. Veriler ''Diyabetli Birey Tanıtıcı Bilgi Formu'', "Diyabet Öz Bakım Aktiviteleri Anketi, "Diyabette Engeller Ölçeği", ve "Diyabette Öz-yönetim Algı Skalası (DÖYAS)" kullanılarak elde edilmiştir. Bulgular: Çalışmada diyabetli bireylerin %51,3' ünün kadın, %35,3' ünün tanı süresinin 6 ile 10 yıl arası ve %78,7' sinin diyabet dışında bir kronik rahatsızlığı olduğu bulundu. Diyabetlilerin %52'sinin retinopatisi olup, %43,7'si insülin kullanmaktadırlar. Diyabetliler en fazla diyet (x :3,61±0,72), en az egzersiz (x :2,3±1,4) özbakım aktivitesini gerçekleştirmektedir. Diyabetli bireylerin yarısından fazlasının (%56,2) en çok insülin kullanımında engel algıladığı ve yaklaşık üçte birinin (%36,7) diyabet tedavisine uyumunun olduğu belirlenmiştir. Katılımcılar en fazla kendi kendini izlemede (x : 0,68±0,88), en az ise sağlık profesyonelleri ile ilişkilerinde (x : 0,028±0,38) engel yaşamaktadır. Diyabette Öz-yönetim Algısının orta düzeyde olduğu (x : 21,8±2,97) bulunmuştur. Yaş, cinsiyet, medeni durum, tanı süresi, başka bir kronik rahatsızlığın olması, komplikasyon yaşama durumu diyabetle yaşamda engel algılamanın farklı alt boyutları ile ilişkili bulundu (p<0,05). Özbakım aktivitelerinden diyet puanı ilaç kullanımında (r:-0,208) ve yaşam değişikliğinde (r:-0,236), egzersiz puanı yaşam şekli değişikliğinde (r: -0,576 ) engel algılama ile ilişkilidir. Kan şekerine bakma sıklığı puanı diyabetle başa çıkmada (r: 0,141) engel algılama ile ilişkilidir (p<0,05). Diyabetle başa çıkmada engel algısı arttıkça özyönetim algısı zayıf düzeyde artmaktadır (r:0,019). Diyabet öz yönetim algısı ile diyabet özbakım aktiviteleri ve diyabette yaşanan engeller arasında ilişki bulunamamıştır (p<0,001).Metabolik parametrelerin kötü olması diyabetlinin yaşam şekli değişikliği yapmada ve ilaç kullanımı ile ilgili alanlarda engel algılamasına neden olmaktadır (p<0.005). Sonuç: Başarılı bir diyabet yönetimi için diyabetlinin algıladığı engellerin azaltılması ve engeller ile başa çıkmanın öğretilmesi, özbakım aktivitelerinin gerçekleştirilmesinde, öz yönetimlerinin güçlendirilmesinde ve metabolik parametrelerinin iyileştirilmesinde önemlidir. Bu kapsamda diyabetliler ile çalışan hemşireler diyabetlilerin yaşadıkları engelleri ve bu engellerin diyabetlilerin özbakım aktiviteleri ve özyönetimleri üzerindeki etkisini değerlendirmeli ve yapacakları eğitimlerde bunu dikkate almalıdır. Gelecekteki çalışmalar farklı diyabet grupları ve cinsiyetler arasında karşılaştırmalı olarak yapılabilir. Öz bakım davranışlarını ve öz yeterliliği geliştirmek için diyabetle yaşamda engellerle mücadele gücünün arttırılmasına yönelik diyabet politika yapıcılarının uygun, kolay erişilebilir ve sürdürülebilir program desteğine ihtiyaç bulunmaktadır.
  • PublicationOpen Access
    Elit futbol oyuncularda pandemi sonrası yeniden spora dönüşte hamstring ve quadriceps kas gruplarının fonksiyonel durumlarının değerlendirilmesi / Evaluation of hamstring and quadriceps muscle groups and theircondition in returning to sports after pandemic in elite football players
    (2024) DİKMEN, Göksel; TUNCAY, İbrahim
    Covid-19 pandemisi profesyonel ve amatör çoğu spor branşında antrenman ve müsabakaları durdurmuştur. Bu çalışmanın amacı oyuncularında pandemi sonrası spora dönüş aşamasındaki elit futbol oyuncularında hamstring/quadriceps kas gruplarının fonksiyonel durumunun değerlendirilmesidir. Yöntem: Pandemi sonrasında spora dönüş yapan altyapı futbolcuları (U19) spora dönüş öncesinde ve sezon öncesi hazırlık dönemi değerlendirildi. Çalışma Bezmialem sporcu sağlığı merkezi ve Beşiktaş Futbol Akademisinde yürütüldü. Pandemi sürecinde minimum 6,5 ay (ortalama;12,5 ay (6,5-15 ay) spordan uzak kalan 22 elit akademi oyuncusu değerlendirildi. İzokinetik test ile pik tork (PT) değerleri 60˚/s 4 tekrar ve 180˚/s 15 tekrar olacak Dominant (D) ve non-dominant (ND) şekilde ölçüldü. Ölçümler esnasında eş zamanlı olarak yüzeyel-Elektromiyografi (y-EMG (Neurocess)) cihazı ile non-invazif olarak hasmtring (H) ve quadriceps (Q) kas gruplarının kontraksiyon büyüklükleri ve bilateral asimetri indeksleri değerlendirildi. İstatistiksel analizler için SPSS 25 programı kullanıldı. Niceliksel verilerin değerlendirilmesinde Student t testi kullanıldı. Yüzeyel EMG kontraksiyon büyüklükleri ile izokinetik test ilişkisi Pearson korelasyon testi ile tespit edildi. Anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirildi. Bulgular: PTNDH 60˚/s ve PTNDH 60˚/sn arasında anlamlı fark tespit edildi (p<0,01). PTDQ 60˚/sn ve PTDH 60˚/sn s-EMG maksimum kontraksiyon büyüklükleri arasında r=.65, PTDQ 180˚/sn ve PTNDQ 180˚/sn ile s-EMG maksimum kontraksiyonları arasında r=.62 ilişki tespit edildi. Pandemi sonrasında sezon öncesi ortalama bilateral asimetri indexi s-EMG ile hamstring gurubu için % 33,8 ve quadriceps için %25,6 olarak ölçüldü. Çıkarımlar: Dominant ve non-dominant kas gruplarında s-EMG ile izokinetik test korelasyonu maksimum kuvvet- pik tork ilişkisi için orta seviyede korelasyona sahiptir. Bilateral asimetri indeksleri hasmtirng ve quadriceps kas grupları için sezon başı yaralanma açısından riskli olarak değerlendirilmiştir.
  • PublicationMetadata only
    Prediyabet ve diyabet hastalarında klinik eczacının rolünün araştırılması / Investigation of the role of the clinical pharmacist in prediabetes and diabetes patients
    KUTLUAY, NUR BURCU; İZZETTİN, FİKRET VEHBİ; SÜMBÜL ŞEKERCİ, BETÜL
    Giriş: Prediyabet ve diyabet hastalıkları dünya genelinde görülme sıklığı giderek artan kronik hastalıklardır. Hastaların mevcut hastalıklarını kendi kendilerine yönetmelerine olanak verilmelidir. Bunu sağlık uzmanlarıyla uyum içerisinde yapmaları önemlidir. Eczacının geleneksel rolü ilaç temini ve hasta danışmanlığı olsa da genişletilmiş hizmetler aracılığıyla prediyabet ve diyabet hastalıklarının klinik sonuçlarına olumlu katkıda bulunabileceğine dair kanıtlar artmaktadır. Bu hizmetler uygun maliyet, hasta eğitimi ve farmasötik bakımın etkin bir şekilde sağlanmasıyla sunulabilir. Tezin amacı; prediyabet ve diyabet hastalarının hastalık algıları, bilgi düzeyleri, tedaviye uyumları ve klinik eczacıların bu alandaki rollerini destekleyen mevcut argümanların bir incelemesini sunmaktır. Materyal ve Metot: Araştırmamız girişimsel olmayan, prospektif ve gözlemsel bir araştırma olup, prediyabet ve diyabet hastalarının farmasötik bakım ihtiyacını, mevcut hastalık algısını, bilgi düzeyini ve uyum seviyesini incelemek amacıyla tasarlandı. 27.07.2021-30.04.2022 tarihleri arasında İstanbul Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi İç Hastalıkları Polikliniği'nde gerçekleştirilen çalışmaya, bilgilendirme yapıldıktan sonra çalışmaya katılmayı onaylayan ve 18 yaş ve üzerinde prediyabet veya tip-2 diyabet tanısı almış olan hastalar dahil edildi. Bu hastaların 1. ve 2. vizitlerinde, 90 gün arayla, hastalık kısa algı ölçeği ve kendi hazırladığımız bilgi ölçüm anketleri uygulandı ve rutin laboratuar değerleri takip edilerek kaydedilerek değerlendirildi. 1. vizit sonrasında, klinik eczacı tarafından hastalara hasta eğitimi verildi. Eğitim sonrasında hastalara kendi hazırladığımız broşürler dağıtıldı. Bu eğitimlerde diyabet ve prediyabet hastalığının tanımı ve tipleri, belirtileri, hastalık nedeniyle vücutta oluşabilecek durumlar, rutin olarak yaptırılması gereken tetkikler ve risk grupları hakkında bilgilendirme yapıldı. Elde edilen veriler ile eğitim öncesi ve sonrası hastaların hastalık algısı, rutin laboratuar testleri ve bilgi düzeyi değerlendirildi. Bulgular: Çalışmamıza 79 diyabet ve 66 prediyabet hastası olmak üzere toplam 145 hasta dahil edilmiştir. Prediyabet hastalarının %77,27'si kadın ve diyabet hastalarının %51,89'u erkek hastadır. Prediyabet hastalarının yaş ortalaması ise 45,79±1,40 iken diyabet hastalarının yaş ortalaması 49,24±1,08'dir. Hastaların aile diyabet öyküsü incelendiğinde prediyabet tanışı almış hastaların %72,73'ünün ve diyabet tanısı almış hastaların %67,1'inin ailesinde diyabet öyküsü olduğu belirlenmiştir. Hastalara 1.vizitte "Hastalığınızla ilgili eğitimi kimden/nereden alırsınız?" sorulduğunda prediyabet hastalarının %71,21'i ve diyabet hastalarının %75,9'u hekim cevabını vermiştir. Bu soruya 1.vizit ve 2. vizit sonrası verilen cevaplar karşılaştırıldığında eczacı yanıtı oranında artış gözlenmiştir. Çalışmaya katılan hastaların mevcut hastalığı hakkındaki bilgi seviyesinde eğitim sonrası artış ve tedaviye uyum gözlenmiştir. Eğitim öncesi ve sonrasında kaydedilen kilo, bel çevresi ölçüsü, kan glikozu, kolesterol, HbA1c, Homa-IR ve üre düzeylerinde 90 günlük interval sonrasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık tespit edilmiştir. Kısa Hastalık Algısı Ölçeği kullanılarak yapılan ölçümlerde, 1. ve 2. vizitlerde katılımcıların verdiği yanıtlar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık elde edilmiştir. Araştırma kapsamında elde edilen bulgularda klinik eczacı müdahalesi sonrasında katılımcıların hastalık algıları, hastalık bilgi seviyeleri, tutum ve davranışları arasında ilişki bulunmuştur. Sonuç: Elde edilen veriler ile prediyabet ve diyabet hastalarına klinik eczacı tarafından sunulan hasta eğitimi ve takibi gibi farmasötik bakım hizmetlerinin hastalık prognozuna, hastaların bilgi seviyelerine ve hastalık algılarına olumlu etkileri olduğu saptanmıştır. HbA1c> %9 olan hastaların klinik eczacı müdahalelerinden en büyük faydayı elde ettiği ve bu hastaları hedeflemenin uygun olacağı düşünülmektedir. Hastaların hastalıkları hakkında eğitim alması farmasötik bakım ihtiyaçlarının belirlenmesine katkı sağlayacak ve sağlık uygulayıcılarına da yol gösterici olacaktır. Klinik eczacıların yardımıyla hastayı eğitmek prediyabet hastalığının tip-2 diyabete geçişini önlemek ve diyabet hastalarının tedavisinin kontrolsüz kalması durumunda oluşabilecek komplikasyonların en kısa sürede kontrol altına alınmasını sağlayarak tedavinin başarı olasılığını artıracaktır. Böylece hastaların yaşam kalitesinde artış gözlemlenebilir. Anahtar Kelimeler: Klinik eczacılık, farmasötik bakım, prediyabet, diyabet, hasta eğitimi
  • PublicationMetadata only
    Eczacıların astım farmasötik bakımında bilgi seviyesi, tutum ve davranışlarının araştırılması / Investigation of knowledge level, attitudes and behaviors of pharmacists in asthma pharmaceutical care
    ÇAKMAK, DİLAN; İZZETTİN, FİKRET VEHBİ; AL-EZZI, SAAD AHMED ALI
    Giriş: Astım, önemli derecede morbidite ve mortaliteye yol açan yaygın bir hastalıktır. Günümüzde her yaştan ve her etnik kökenden birçok insanın astımdan muzdarip olduğu görülmektedir. Bu hastalığın hükümete, sağlık sistemlerine, ailelere ve hastalara olan yükünün dünya çapında arttığı görülmektedir. Eczacılar, hastaların astımlarını nasıl izleyeceklerini ve yöneteceklerini anlamalarına yardımcı olmaktadır. Tezin amacı; eczacıların astım hastalığı hakkında algılarını, bilgi seviyelerini, tutumlarını ve astım farmasötik bakım uygulamalarına uyumlarını belirlemektir. Materyal ve Metot: Araştırmamız eczacıların astım farmasötik bakımında bilgi seviyesi tutum ve davranışlarının araştırıldığı tanımlayıcı prospektif bir çalışma olarak tasarlanmıştır. Çalışmamıza 21 Eylül 2021 – 9 Şubat 2022 tarihleri arasında gerekli bilgilendirme yapıldıktan sonra çalışmaya katılmayı onaylayan 18 yaş üzeri serbest eczane, hastane, kamu ve özel sektörde çalışan eczacılar dahil edildi. Online anket sistemi olarak Google formlar anket sistemi kullanıldı. Katılımcılara anket e-posta veya mesaj olarak dijital ortamda gönderildi. Örnekleme yöntemi olarak ayrımcı olmayan kartopu örnekleme yöntemi kullanıldı. Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 32.4±8.86'tür. Astım hastalığı hakkında bilgimin yeterli düzeyde olduğunu düşünme seviyesi 3.27±1,18'dir. Astım bilgi seviyesi ölçüm anketinde katılımcılar tarafından elde edilen bilgi seviyesi ortalama değeri 79.7±12,3 olarak kaydedilmiştir. Astım hastalığı hakkında bilgi seviyesi mesleki deneyimden bağımsızdır. Astım hastalığı hakkında bilgi seviyesi bilgi ortalamasından (70 puan) bağımsızdır. Katılımcılar eczacının dâhil olduğu astım farmasötik bakımında atak sayısının azalacağını belirtmişlerdir. Eczacılar astım hastalarında optimal olmayan ilaç kullanımının önüne geçmek için sağlık uzmanları ile hastalar arasındaki iletişimin geliştirilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Serbest eczacılar tarafından verilen astım farmasötik bakım hizmetinin klinik ve ekonomik sonuçlarda iyileşmeye neden olabileceğini ifade etmiştirler. Sonuç: Elde edilen sonuçlar, eczacıların astım konusunda yeterli bilgiye sahip olduğunu göstermiştir. Eczacıların astım tedavisine karşı olumlu bir tutum içinde olduklarını bulmuştur. Eczacılara göre, astımın başarılı yönetimi için, hasta ve sağlık ekibi arasında iyi bir iletişimin gerektiği ifade edilmiştir. Yine araştırmaya katılan eczacılar, eczacıların astım bakım ekibinde önemli bir rol oynadığını düşünmektedir. Anahtar Kelimeler: Astım, klinik eczacılık, farmasötik bakım, bilgi seviyesi, tutum ve davranış
  • PublicationOpen Access
    Hastane öncesi acil sağlık hizmetlerinde yeni bir birim olan vaka formu onay biriminin retrospektif analizi / Retrospective analysis of the case form confirmation department, a new department in pre-hospital emergency healtcare
    BAĞCI, TAYFUN; ERDOĞAN, ÖZCAN
    Bu çalışmada hastane öncesi acil sağlık hizmetini yürüten İstanbul Acil Sağlık Hizmetlerine bağlı çalışan 112 İl Ambulans Servisi Başhekimliği (Avrupa) bünyesinde 2019 Aralık ayında kurulmuş olan Vaka Formu Onay Biriminin 112 Acil Sağlık Hizmetleri İstasyonları tarafından ASOS'a (Acil Sağlık Otomasyon Sistemi) manuel olarak bilgilerin girildiği Vaka Formlarını incelediği ve hatalarla ilgili geri bildirimde bulunarak hastanın tıbbi geçmişi, sağlık personelinin yaptığı uygulamalar, kullanılan malzemeler ve faturalandırma açısından iyileştirmeye sebep olup olmadığını incelemeyi amaçlamaktadır. Retrospektif bir analiz olan çalışmada Ki-kare testi, bağımsız örneklem t testi ve varyans analizi kullanılmıştır. Çalışmanın evrenini İstanbul 112 İl Ambulans Servisi Başhekimliği (Avrupa) yakasında hizmet veren Acil Sağlık Hizmetleri istasyonlarına bağlı sağlık personellerinin 2020 Ocak - 2020 Kasım ayları arasında doldurduğu 614.957 vaka formu oluşturmaktadır. Çalışmanın örneklemi olarak 11 ay içerisinde hata tespit edilen 26.919 vaka formu incelenmiştir. Elde edilen veriler SPSS 25.0 paket programı ile çözümlenmiştir. Bu çalışmada Vaka Formu Onay Biriminin aktif olarak çalışmasının vaka formlarında var olan vaka bilgisi, uygulama, malzeme hatalarının tamamında azalmaya yol açtığını göstermiştir. Çalışmada incelenen veriler istasyonların bulunduğu ilçelere ve aylara göre incelenmiştir. Hataların tamamı ay bazından incelendiğinde Ocak ayı itibariyle kademeli olarak hataların vaka bilgisi, malzeme ve uygulama alanlarının tamamında %90'dan fazla oranında azalma olduğu tespit edilmiştir.
  • PublicationOpen Access
    Covid-19 pandemi döneminde Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi acil servisine başvuran ve 112 ambulans ekipleri tarafından getirilen kardiyopulmoner arrest vakalarının retrospektif analizi / Retrospective analysis of case of cardiopulmonary arrest attending to Bezmialem Vakif University emergency department and brought by 112 ambulance teams during the Covid-19 pandemic period
    DİKENOVA, MESUT; SÖNMEZ, ERTAN
    Kardiyopulmoner arrest (KPA) spontan solunum ve dolaşım işleminin herhangi bir nedenle ani olarak durmasıdır. KPA tedavisi için yapılan işlemlerin tümü kardiyopulmoner resüsitasyonu (KPR) oluşturmaktadır. Avrupa Resüsitasyon Konseyi 2021 kılavuzu verilerine göre; koroner kalp hastalıklarına bağlı ölümlerin ise yüzde %50'sini ani kardiyak arrestler oluşturmaktadır. Covid-19 pandemisinde acil servisler tüm dünyada ilk başvuru basamağı olarak büyük yük altında kalmıştır. Bu çalışmada Covid-19 döneminde acil servise getirilen hastane dışı kardiyak arrest (HDKA) vakaları incelenmiştir. Bu çalışma etik kurul onayı alındıktan sonra Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi Hastanesi acil servisine getirilen non-travmatik, 18 yaş üstü 190 KPA vakası dahil edilerek retrospektif olarak yapıldı. Hastane bilgi işlem merkezinden KPA tanı koduna sahip hastaların acil servis epikriz raporları alındı. Bu hastalardan verilerine tam olarak ulaşılamayan ve başvuru anında exitus kabul edilip müdahale edilmeyen vakalar çalışma dışı bırakıldı. Tüm olgular yaş grupları, cinsiyet, Covid-19 durumu, hastaneye geliş şekilleri, hasta sonlanımı, komorbidite varlığı, ilaç kullanımı, hastane dışında uygulanan havayolu, arreste tanıklık durumu, acil servise geliş saati gibi demografik ve klinik özellikler bakımından araştırıldı. Bu özelliklerin hasta sonlanımına etkileri istatiksel olarak analiz edildi. Çalışmamıza 190 hasta dahil edildi. Hastaların yaş ortalaması 66,2 olup %66,3'ünü (n=126) erkekler, %33,7'sini (n=64) kadınlar oluşturmaktaydı. 65 yaş ve üstü hastaların %57,6 (n=110) ile daha fazla HDKA ile acil servise başvurdukları görüldü. KPR uygulanan vakaların %67,9'unun (n=129) exitus olduğu tespit edildi. KPA şahitli vakalarda Spontan Dolaşımın Geri Dönüşü (SDGD) oranı %33,5 olarak anlamlı seviyede yüksek görülmüştür (p=0.04). Eşlik eden komorbidite durumuna göre anlamlı farklılıklar tespit edilmiştir. Hastane dışında uygulanan KPR sürelerinde 10 dakika ve altında KPR süresi olan vakaların SDGD oranı %42.3 ile anlamlı seviyede yüksek tespit edilmiştir (p=0.03). Çalışmamızda acil sağlık hizmetlerinin müdahalesi olan KPA olguları erkek cinsiyette daha fazla oranda görülmektedir (%66.3). Komorbit hastalık olarak HT (%76,5), DM (%56.3), SVH (%54.5), KBH (%57.9) ve Malignite (%72.4) bulunan olgularda exitus oranları daha fazladır. Acil servis öncesi uygulanan entübasyon işleminin SDGD oranını ve acil servis sonlanımını (%45,3) pozitif etkilediği görülmektedir. Acil sağlık hizmetlerinin havayolu güvenliği sağlama girişimleri desteklenmelidir. KPA şahitli olan olgularda exitus oranlarının daha düşük olduğu tespit edilmiştir (%66,5). 21 dakika veya üzeri uygulanan KPR'de mortalite yüksektir (%94,3). Acil servise getirilen KPA vakalarının tıbbi kayıtlarının daha açık ve eksiksiz kaydedilmelidir. Covid-19 döneminde KPA arrest vakalarını inceleyen daha fazla çalışma yapılması önerilebilir. Anahtar Kelimeler: Kardiyak arrest, Kardiyopulmoner resüsitasyon, acil servis, Covid-19
  • PublicationOpen Access
    PTCH1 geninde meydana gelen epigenetik değişimlerin mide kanserli olgularda incelenmesi / Epigenetic analysis of PTCH1 gene in the patients with gastric cancer
    MATPAN, ERCE; ELİBOL, BİRSEN; AKÇAKAYA, ADEM
    Gastrik kanser (GC) dünyada teşhisi konulan dördüncü en sık kanser olmakla beraber, mortalitesi yüksek ve prognozu kötü bir malignitedir. Yapılan moleküler çalışmalarda, hedhehog sinyal yolağının bir proteini olan PTCH1 reseptör regülasyonunun bozulmasının mide kanserine sebep olduğu gösterilmiştir. Bu nedenle, bu çalışmada cerrahi gastrektomi uygulanmış mide kanserli olgulardan rezekte edilen tümör dokularında, PTCH1 geninin epigenetik değişimi ve buna bağlı olarak ortaya çıkan ekspresyonel farklılıkların incelenmesi amaçlanmıştır.Çalışmaya, gastrik kanser tanılı, 50-70 yaş aralığında, 13 erkek ve 9 kadın hastadan cerrahi gastrektomi ile rezekte edilmiş tümör dokusu ve tümörden uzak bir bölgeden alınmış kontrol dokusu dahil edildi. Elde edilen dokulardan ticari izolasyon kiti yardımıyla DNA izole edildi. İzole edilen DNA'ların konsantrasyonları belirlendikten sonra uygun koşullarda bisülfit dönüşümü yapıldı ve EpiTect Metil 2 PCR Sistemi yardımıyla metile ve metile olmayan primerler kullanılarak kantitatif gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu (RT-qPCR) ile PTCH1 genindeki metilasyon profilindeki değişimler belirlendi. Protein düzeyindeki değişimler için homojenize doku örneklerinden ELISA yardımıyla PTCH1 protein ekspresyonları ölçüldü. RT-PCR sonucunda metile primerlerin kullanıldığı düzenekte çoğunlukla tümör dokusundan elde edilen örneklerin erime sıcaklığı ile tümör uzak dokulardan elde edilen örneklerin erime sıcaklığı arasında yaklaşık 0.5 ± 0.25 derece değişimin olduğu ve bu nedenle tümörlü dokuların metilasyon profillerinin sağlıklı dokuya oranla değiştiği tespit edildi. Protein ekspresyonu sonuçları değerlendirildiğinde PTCH1 protein miktarının kanserli dokularda anlamlı derecede arttığı tespit edildi (p<0,05). Elde edilen sonuçlar gastrik kanser oluşumunda etkisinin olabileceği düşünülen ve PTCH1 genindeki metilasyon profilinde istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmediğinden PTCH1 proteinindeki değişimin direk epigenetik değişimler ile ilişkili olmadığını düşündürmektedir. Bu nedenle, bu sonuçlar çevresel etkiler sonucu oluşan epigenetik değişimlerin gastrik kanser oluşumunda etkisinin sınırlı olduğuna işaret etmektedir.
  • PublicationOpen Access
    Huzursuz bacaklar sendromlu multipl skleroz hastalarında oksidatif stres ve serum mineral değerleri / Oxidative stress and serum mineral values in multiple sclerosis patients with restless LEGS syndrome
    AKÇİN, ŞEYMA; MERAL, İSMAİL
    Multipl skleroz (MS), enflamasyon, demiyelinizasyon ve akson hasarı ile seyreden, korteks, beyaz madde ve derin gri cevherin de tutulabildiği fokal ve multifokal plaklarla karakterize otoimmün bir santral sinir sistemi (SSS) hastalığıdır. SSS'nin en sık görülen inflamatuvar demiyelinizan hastalığıdır ve sıklıkla genç yetişkinlerde ortaya çıkar. Kronik bir hastalık olan MS'in bir kısmı ataklarla seyrederken bir kısmı ilerleyicidir. Multipl sklerozda etkilenmenin varlığı ve derecesini belirlemek için detaylı hikâye, fizik muayene yanında laboratuvar ve görüntüleme yöntemleri kullanılmaktadır. MS hastalarında MSS hasarına bağlı olarak tahmin edilen tüm belirti ve bulgular meydana gelse de sıklıkla ekstremitelerde kuvvet kaybı, duysal belirtiler, ataksi, mesane problemleri, yorgunluk, diplopi, görme bulanıklığı gibi görsel belirtiler, dizartri, bellek-konsantrasyon-dikkat bozukluğu gibi kognitif yakınmalar görülmektedir. MS klinik tipleri, klinik izole sendrom (KİS), relapsing (ataklarla seyreden) MS ve progresif (kötüleşen) MS olarak üç ana başlık altında tanımlanmıştır. KİS, izole optik nöropati, medulla spinalis tutulumu, beyin sapı sendromu, nispeten daha az sıklıkla hemisferik tutulum ile klinik bulgu vererek ortaya çıkan ilk nörolojik tablo olarak tanımlanmaktadır. Ataklarla seyreden MS (RRMS), akut atakların görüldüğü ve ataklar arasında hastalıkta kötüleşmenin gözlenmediği MS tipidir. Progresif seyreden MS ise atak ve iyileşmeler ile devam eden hastalık seyri boyunca özürlülüğün eklendiği klinik seyir tipidir. Yapılan çalışmalarda MS oluşumu sürecinde birden fazla immün mekanizmanın rol aldığı, miyelin kaybının yanı sıra aksonal kaybın da gerçekleşebildiği, dejenerasyon ve tamir mekanizmalarının eş zamanlı rol aldığı aktif bir süreç olduğu gösterilmiştir. Bağımsız dönemlerde farklı ataklarla lezyonlar oluşturması, her hasta ve ataklarda klinik seyrin değişken olması otoimmün sürecin kompleks ve heterojen bir mekanizmanın rol oynadığı düşündürtmektedir. Huzursuz bacaklar sendromu (HBS), Willis-Ekbom hastalığı olarak da bilinen, akşam saatlerinde görülen ve geceleri kötüleşen, istirahat halinde iken bacakları hareket ettirme dürtüsü veya ihtiyacı ile ortaya çıkan sensori-motor, kronik, ilerleyici bir hareket bozukluğudur. Literatüre bakıldığında HBS, ilk olarak 175 vaka serisi ile hazırlanan derleme yazısında "Restless Legs Syndrome" olarak adlandırılmıştır. 17. Yüzyılda Sir Thomas Willis tarafından gözlemlenmiş ancak sendrom tanımlaması 1945 yılında 'Huzursuz Bacaklar' klinik bulguları ile Ekbom tarafından yapılmıştır. Son yıllarda en fazla çalışılan konulardan olan serbest radikaller ve antioksidanlar gün geçtikçe daha da önem kazanmaktadır. Normal şartlar altında canlı metabolizması sağlıklı iken antioksidanlar ile serbest radikaller denge halindedir. Ancak bu denge serbest radikaller lehine değiştiği zaman, oksidatif stres kaynaklı hastalıklara yatkınlık gözlenmektedir. Anahtar kelimeler: relapsing remitting multpl skleroz, huzursuz bacaklar sendromu, oksidatif stres, çinko, klor, sodyum, potasyum
  • PublicationMetadata only
    Hemşirelerde duygusal zekâ ve afete müdahale öz-yeterlilik ilişkisi / The relationship between emotional intelligence and disaster response self-efficacy in nurses
    DOĞAN KUDAY, AHMET; ERDOĞAN, ÖZCAN
    Bu araştırma, hemşirelerin duygusal zekâ düzeylerinin afete müdahale özyeterlilikleriyle olan bağlantısının literatüre kazandırılması amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın evrenini İstanbul Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi'nde görev yapan 390 ve İstanbul UMKE'de görev yapan 689 hemşire olmak üzere toplam 1079 hemşire, örneklemini ise araştırmaya katılmayı kabul eden 565 hemşire oluşturmuştur. Veri toplama araçları olarak 14 maddelik "Sosyodemografik Bilgi Formu", 41 maddelik "Gözden Geçirilmiş Schutte Duygusal Zekâ Ölçeği (GGSDZÖ)" ve 19 maddelik "Afete Müdahale Öz-Yeterlilik Ölçeği (AMÖYÖ)" uygulanmıştır. Verilerin analizinde sayı/yüzde, ortalama, Student's t-test, Mann-Whitney U, One-Way ANOVA, Kruskal Wallis, korelasyon ve regresyon analizleri kullanılmıştır. Çalışma grubunun %66,7'si (n=377) kadın, %33,3'ü (n=188) erkektir. Hemşirelerin %25,7'si (n=145) 24 yaşın altında, %39,8'i (n=225) 25-34 yaş aralığında, %34,5'i (n=195) 35 yaş ve üzerindedir. Hemşirelerin %56,5'i (n=319) evli, %43,5'i (n=246) bekardır. Hemşirelerin %39,8'inin (n=225) çocuğu yokken, %34,7'sinin (n=196) bir çocuğu, %25,5'inin (n=144) iki ve daha fazla çocuğu vardır. Hemşirelerin %66,4'ü (n=375) çekirdek, %33,6'sı (n=190) geniş aileye sahiptir. Hemşirelerin %28,7'sinin (n=162) geliri giderden fazla, %38,9'unun (n=220) geliri giderle eşit ve %32,4'ünün (n=183) geliri giderden azdır. Hemşirelerin %25,0'i (n=141) lise, %11,3'ü (n=64) ön lisans, %41,4'ü (n=234) lisans, %14,7'si (n=83) yüksek lisans ve %7,6'sı (n=43) doktora mezunudur. Hemşirelerin %88,1'i (n=498) en az bir afet ile karşılaşmış ve %79,8'i (n=451) en az bir doğal afette görev almıştır. Çalışma bulguları; hemşirelerin yaş, cinsiyet, medeni durum, aile tipi, gelir durumu ve daha önce afet yaşama durumuna göre GGSDZÖ ve AMÖYÖ alt boyut ve toplam puan ortalamaları arasında anlamlı bir ilişki görülmediğini (p>0.05) göstermiştir. Eğitim durumu, çalıştığı kurum, çalıştığı birim, meslekte çalışma süresi ve daha önce afette görev alma durumuna göre GGSDZÖ ve AMÖYÖ alt boyut ve toplam puan ortalamaları arasında ise anlamlı bir ilişki görüldüğü (p<0.05) saptanmıştır. Çocuk sayısı ile toplam GGSDZÖ ortalama puanıyla istatiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmuştur (p<0.05). Bununla birlikte, afet yaşama durumuna göre GGSDZÖ ve AMÖYÖ puanları arasında anlamlı bir ilişki görülmezken, afette görev alma durumuna göre anlamlı ilişki görülmüştür (p<0.05). Yapılan korelasyon ve regresyon analizi sonucunda duygusal zekâ ile afete müdahale öz-yeterlilik arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki olduğu (r=0,885, p<0,05) ve duygusal zekâ ölçeğinin afete müdahale öz-yeterliliği pozitif yönde anlamlı bir şekilde etkilediği (β =1,660, p<0,05) bulunmuştur. Bu sonuçlar doğrultusunda; duygusal zekâ düzeyi ve afete müdahale öz-yeterliliği düşük olan hemşirelerin bu alanda geliştirilmesi gereken grup olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Hemşirelerin lisansüstü eğitimlerinin desteklenmesi, eğitim ve kurs programlarının geliştirilmesi, afet hemşireliğinin özel dal olmasının sağlanması, hastanenin acil ve diğer birimlerinde çalışan hemşirelerin beceri ve klinik tecrübe kazanmalarına fırsat sağlayacak çalışma programlarının oluşturulması, tatbikatlar düzenleyerek hemşirelerin deneyim kazanmalarının sağlanması, STK ve gönüllülük hizmetlerinin desteklenmesi önerilmektedir. Gelecekteki araştırmalar için hemşirelerde duygusal zekâ ve afete müdahale öz-yeterliliğin farklı evren ve örneklem üzerinde tekrarlanarak araştırılması ve hemşirelerde duygusal zekâ ve afete müdahale öz-yeterliliklerinin geliştirilmesinin faydalarının belirlenmesi önerilmektedir.
  • PublicationOpen Access
    Sağlık eğitimi veren bir üniversitede okuyan öğrencilerin afet bilinci ve temel ilk yardım düzeylerinin değerlendirilmesi: Bir Vakıf Üniversitesi örneği / Evaluation of disaster awareness and basic first aid levels of students reading at A HEALTH education university: A foundation university example
    AKTAŞ, MERVE NUR; DOĞAN DEMİR, AYŞEGÜL
    Yapılan bu çalışmada sağlık eğitimi veren bir üniversitenin sağlık bölümlerinde öğrenim gören üniversite öğrencilerinin ilk yardım bilgi düzeyleri ile afet bilinç düzeylerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmaya 2021-2022 eğitim ve öğretim yılı içinde Bezmialem Vakıf Üniversitesinin Tıp Fakültesi ile Sağlık Meslek Yüksekokulunda öğrenim gören 233 kadın ve 73 erkek olmak üzere toplam 306 üniversite öğrencisi katılmıştır. Araştırmaya katılan öğrencilerin ilkyardım bilgi düzeyleri ile temel afet bilinçlerinin belirlenmesinde "İlkyardım ve Temel Afet Bilinci Belirleme Anketi" kullanılmıştır. Elde edilen verilerin analizinde SPSS 22.0 programında Mann Whitney U testi, Kruskal Wallis H testi ve Spearman Korelasyon analizi kullanılmıştır. Bulgular: Araştırmaya katılan öğrencilerin %9,7'si 18 yaşında, %28,2'si 19 yaşında, %42,7'si 20 yaşında, %10,4'ü 21 yaşında, %9,1'i 21+ yaşında, %35,3'ü 1.sınıf öğrencisi, %55,7'si 2.sınıf öğrencisi, %4,2'si 3.sınıf öğrencisi, %4,9'u 4.sınıf öğrencisi olduğu bulunmuştur. Araştırmanın sonunda öğrencilerin ilk yardım bilgi düzeyinin orta seviyenin üzerinde olduğu, temel afet bilinç düzeyinin ise yüksek düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Öğrencilerin ilkyardım konusundaki görüşlerinin öğrenim görülen sınıf ve daha önce ilk yardım eğitimi değişkenlerine göre anlamlı farklılık gösterdiği tespit edilmiştir (p<0.05). Öğrencilerin afet bilinç düzeylerinin eğitim görülen bölüm, daha önce ilkyardım eğitimi alınan birim, daha önce afet yaşama durumu, daha önce ilkyardım eğitimi alma durumu ve yaşadıkları afet türü değişkenlerine göre anlamlı farklılık gösterdiği bulunmuştur (p<0.05). Bunun yanında öğrencilerin ilkyardım bilgi düzeyleri ile afet bilinç düzeyleri arasında pozitif yönde anlamlı ilişki olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Sonuç olarak, sağlık bölümlerinde öğrenim gören üniversite öğrencilerinde ilkyardım bilgi düzeyinin yüksek olmasının temel afet bilinç düzeyini arttırdığı söylenebilir.
  • PublicationOpen Access
    Sumak (RHUS CORiARİA) bitkisinin beslenme ve fitoterapide kullanımıüzerine araştırmalar / Research on use of sumak (RHUS CORiARİA) plant in nutrition and phytotherapy
    KARADUMAN, ZEYNEP NİSA; KARTAL, MURAT
    Sumak (Rhus coriaria) 150 farklı türü olan Anacardiaceae familyasının bir bitkisidir. Sumak (Rhus coriaria) meyvesinin tozu, tebliğde, meyvelerinin uygun teknik şartlarda kurutulduktan sonra sofra tuzu katılarak öğütülmüş hali olarak tanımlanmaktadır. Ülkemizde ekşi tadı nedeniyle suda bekletilen meyveleri süzülerek "sumak ekşisi" olarak soslarda, kurutulmuş toz hali yemeklerde, salatalarda ve etlerde limonlu bir tat vermek amacı ile kullanılan bir meyvedir. Yapılan araştırmalarda sumak meyveleri tanence zengin olup yüksek miktarda fenolik maddeler, organik asitler, yağ asitleri, vitamin ve mineraller gibi birçok bileşiği içerdiği görülmüştür. Bu bilgiler ışığında bu araştırmada Gaziantep-Oğuzeli bölgesinde yetişen sumak (Rhus coriaria) bitkisi araştırma materyali olarak seçilmiştir. Bitkinin meyvelerinden hareketle su, alkol ve sulu-alkol ekstrelerinin fenolik, flavonoid, antosiyanin miktarları ve antioksidan aktivite özellikleri incelenmiştir. Soxhlet cihazı kullanılarak n-hekzan ile ekstre te edilen meyvelerde ise yağ asidi kompozisyonu analiz edilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre optimum çözücünün tespiti yapılmıştır. Topladığımız sumak (Rhus coriaria) meyveleri ve aktardan alınan toz sumak numune olarak kullanılmıştır. Antioksidan aktivite tayininde DPPH ile ölçülen antioksidan aktivitesi (IC50) sumak meyvesi 16,22 (µg/mL) ve toz sumakta 17,36 (µg/mL) olarak bulunmuştur. Topladığımız Sumak (Rhus coriaria) meyvelerinden ve aktardan alınan toz sumak numunesinde; fenolik-flavonoid madde miktarı tayini için; su, etil alkol ve sulu-etilalkol (50:50) çözücü sistemleri kullanılarak ekstreler hazırlanmıştır. Fenolik madde miktarı en çok sumak numunelerinin sulu-etilalkol çözeltilerinde tespit edilmiştir. 1 gram kuru bitkideki fenolik madde, toz sumakta 55,50 mg, meyve sumakta 54,02 mg olarak bulunmuştur. Flavonoid madde miktarı en çok sumak numunelerinin etil alkol çözeltilerinde tespit edilmiştir. 1 gram kuru bitkideki flavonoid madde, meyve sumakta 5,00 mg, toz sumakta 3,87 mg olarak bulunmuştur. Sumak (Rhus coriaria) meyvesindeki yağ asidi kimyasal kompozisyonu gaz kromatografisi kütle spektrometresi ve alev iyonlaşma detektörü (GS-MS/FID) ile analiz edilmiş ve 10 adet bileşen tespit edilerek miktarları belirlenmiştir. Yağ asidi ana bileşenleri oleik asit (%27,34), palmitik asit (%21,06) ve/ linoleik asit (%17,65) olarak bulunmuştur. Toplam antosiyanin miktarı ise toz sumakta %0,069 bulunurken meyve sumakta tespit edilememiştir. Anahtar Kelimeler: Sumak, beslenme, kimyasal kompozisyon, fenolik bileşik
  • PublicationOpen Access
    Bezmialem Vakıf Üniversitesi ve Bezmialem Dragos Hastanesi'nin afetlerde güvenilirlik düzeyinin belirlenmesi ve hastane afet planı'nda görev alan personelin bilgi düzeylerinin hastane güvenliğine etkisi / Determination of the reliability level of Bezmialem University and Bezmialem Dragos Hospital in disastersand the effect of the knowledge level of the personnel working in the hospital disaster plan on hospital safety
    ERKMEN, ÜMRAN; TAŞLIDERE, BAHADIR
    Afetler geçmişten günümüze kadar insan hayatını maddi ve manevi olarak olumsuz etkileyen, can kayıplarının yaşandığı, doğanın dengesinin bozulduğu müdahale ve iyileştirme aşamalarında yardıma ihtiyaç duyulan olaylardır. Yaşanan afetler sonucu dünya üzerinde birçok hastanenin de olumsuz yönde etkilenerek kötü sonuçların ortaya çıktığı olaylar yaşanmış ve sağlık personelinin ve sağlık kuruluşunun en değerli olduğu kriz anlarında gerekli müdahaleler, hastanelerin ve hastane personelinin de etkilenmesi sebebi ile aksamıştır. Hastanelerin güvenliğini sağlamak amacı ile Sağlık Bakanlığı tarafından Hastane Afet Planı (HAP) Yönetmeliği hazırlanmıştır. Yaşanan bu üzücü olaylar değerlendirildiğinde hastanelerin güvenliğinin sağlanması, afetler sonrasında gerekli müdahalelerin aksamaması ve hastanelerin güvenliğine olumlu yönde etki sağlayacak faktörlerin iyileştirilmesi ve geliştirilmesi amacı ile bu çalışma yapılmıştır. Araştırma; Bezmialem Vakıf Üniversitesi ve Bezmialem Dragos Hastanesi'nde gerçekleştirilmiştir. Çalışma 151 kişi ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın verileri, araştırmacı tarafından hazırlanan demografik ve HAP hakkında bilgi düzeyinin belirlenmesine yönelik soruların yer aldığı 21 'i 3'lü likert tipinde olmak üzere toplam 39 soruluk anket, Bezmialem Vakıf Üniversitesi ve Bezmialem Dragos Hastanesi'nin HAP'larında yer alan ''Güvenli Hastane Kontrol Listesi'' kullanılarak toplanmıştır. Çalışma verilerinin sunulmasında minimum, maksimum, ortalama, standart sapma, medyan, birinci çeyrek, üçüncü çeyrek, frekans ve yüzde kullanılmıştır. Çalışmaya katılan 151 kişinin demografik verileri incelendiğinde;64 (%42.4) katılımcının kadın, 87 (%57.6) katılımcının erkek olduğu ve katılımcıların yaş ortalamasının 34.69±8.28 yıl olduğu, çalışma sürelerinin 1 ile 348 ay arasında değişmekte olup ortalaması 90.14±72.40 ay olarak bulunmuştur. Çalışmaya katılan 151 katılımcıdan, 96 (%63,6) kişinin Bezmialem Vakıf Üniversitesi Hastanesi'nde 55 (%36,4) kişinin Bezmialem Dragos Hastanesi'nde çalıştığı, çalışmaya katılan katılımcıların meslekleri incelendiğinde, 20 (%13.2) kişinin doktor, 52 (%34.4) kişinin hemşire, 42 (%27.8) kişinin yardımcı sağlık personeli, 23 (%15.2) kişinin teknisyen veya tekniker, 14 (%9.3) kişinin idari personel olduğu görülmektedir. Katılımcıların bilgi düzeylerinin; çalışma süreleri ile arasında pozitif yönde istatistiksel olarak anlamlı ilişki olduğu (p<0.001), cinsiyetlerine göre istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı (p>0.05), çalıştıkları hastaneye göre anlamlı fark olmadığı (p>0.05), mesleklerine göre doktorların puanlarının hemşire, yardımcı sağlık personeli, idare ve teknisyen/tekniker pozisyonlarında çalışanların puanlarından daha düşük olduğu (sırasıyla, p<0.001, p=0.003, p<0.001, p=0.009), afet ve acil durumla ilgili eğitim alma durumlarına göre istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu(p<0.001) saptanmıştır. Katılımcıların, medyan değerine göre değerlendirmesinde, %57.6 (n=87)'sının bilgi düzeyi yetersiz, %42.4 (n=64)'ünün bilgi düzeyi yeterli olarak değerlendirilmiştir. Hastanelerin güvenlik puanlarına bakıldığında, Bezmialem Vakıf Üniversitesi Hastanesinin 37 puan üzerinden güvenlik puanı 14.525, Bezmialem Dragos Hastanesinin 37 puan üzerinden güvenlik puanı 24 olarak belirlenmiştir. Her iki hastane de orta derecede güvenli olarak derecelendirilmiştir. HAP personelinin bilgi düzeyleri ile Bezmialem Vakıf Üniversitesi Hastanesi ve Bezmialem Dragos Hastanesi'nin güvenlik puanlarının ilişkisine bakıldığında, istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmamıştır (p>0.05) Tüm bu veriler ışığında hastanenin güvenlik düzeyini yükseltmek için ilgili birimler tarafından, HAP içeriğindeki gerekli prosedürlerin oluşturulması, sistemlerin aktive edilmesi, kaynakların sağlanması ve personelin sık periyodlarla eğitim alması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
  • PublicationOpen Access
    T.C. İstanbul Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığının 2020 yılı araç yangını kayıtlarının değerlendirilmesi / Evaluation of 2020 vehicle fire records of T.C. Istanbul Metropolitan Municipality Fire Department
    ARSLAN, ENES; ÖZDER, ACLAN
    Bu çalışmada, 01.01.2020-31.12.2020 tarihleri arasında İstanbul'da gerçekleşen araç yangınlarının genel durumu, sayısı, aylara göre sayı değişikliği, nedenlerine göre sayıları, aylara göre yangın çıkış nedenleri, ilçelerindeki araç yangın sayıları v.b bakımından ilçelerine, nedenlerine ve aylara göre gösterdikleri dağılımı, yangınlara karşı alınan tedbirler ve müdahale aşamasında kullanılan araç ve ekipmanın neler olduğu ve bunların araç yangınını nasıl etkiledikleri incelenmiştir. Araştırmanın evrenini, İstanbul ilinde 01.01.2020-31.12.2020 tarihleri arasında meydana gelen araç yangınlarına ait tüm veriler oluşturmaktadır. Verilerin girişi ve analizinde "Statiscial Package for Social Sciences (SPSS) 25" programı kullanılmıştır. İncelemeler sonucu verilerin sayı ve yüzde dağılımları yapılmış ve aralarındaki anlamlı ilişkilerini anlayabilmek için Pearson Corelasyon değerlerine bakılmıştır. Araştırmada 1509 araç yangını verileri incelenmiştir. Araç Yangınlarının en fazla olduğu ilk 3 ilçe sırasıyla %5,9 (n=89) Esenyurt, %5,2 (n=78) Pendik, %5,1 (n=77) Ümraniye, en az olduğu ilçeler, %0,9 (n=14) Beyoğlu, %0,8 (n=12) Beşiktaş, %0,8 (n=12) Şile' dir. Araç Yangınlarının nedenleri olarak 2020 yılı içinde en sık meydana gelen nedenler %59,6 (n=900) ile Elektrik, %13,1 (n=199) Tespit Edilemedi ve %11,0 (n=166) ile Kızışma olurken en az sıklıkta araç yangını görülen nedenler %3 (n=4) ile Kimyasal Madde Tutuşması, %0,2 (n=3) ile Bilgisayar ve %0,2 (n=3) ile Yangın Zannı olmuştur. Toplam araç yangının en sık meydana geldiği ilçeler %5,9 (n=89) ile Esenyurt, %5,2 (n=78) ile Pendik ve %5,1 (n=77) ile Ümraniye olurken en az araç yangının meydana geldiği ilçeler %0,9 (n=14) ile Beyoğlu, %0,8 (n=12) ile Beşiktaş ve%0,8 (n=12) ile Şile olmuştur. Araç Yangınlarının en sık meydana geldiği aylar %10,7 (n=162) ile Ocak, %10,2 (n=154) ile Ekim ve %10,1 (n=152) ile Haziran olurken en az sıklıkta araç yangını görülen aylar %5,4 (n=81) ile Mayıs, %5,8 (n=88) ile Nisan ve %6,6 (n=100) ile Aralık olmuştur. Araç Yangınlarının ay ve nedenlerine göre incelendiğinde ocak ayında en sık meydana gelen %7,2 (n=109) ile elektrik nedenli araç yangınlar olurken bilgisayar ve lpg oto nedenli araç yangınlar hiç karşılaşılmamıştır. Şubat ayında en sık meydana gelen %5,1 (n=77) ile elektrik nedenli araç yangınları olurken yangın zannı olarak tespit edilen ve kimyasal madde tutuşması nedenli araç yangınları hiç karşılaşılmamıştır. Mart ayında en sık meydana gelen %4,9 (n=74) ile elektrik nedenli araç yangınları olurken yangın zannı olarak tespit edilen, sabotaj, kimyasal madde tutuşması, bilgisayar ve benzin parlaması nedenli araç yangınları ile karşılaşılmamıştır. Nisan ayında en sık meydana gelen %3,2 (n=48) ile elektrik nedenli araç yangınları olurken yangın zannı olarak tespit edilen, lpg oto, kimyasal madde tutuşması ve bilgisayar nedenli araç yangınları ile karşılaşılmamıştır. Mayıs ayında en sık meydana gelen %3,0 (n=46) ile elektrik nedenli araç yangınları olurken bilgisayar, lpg oto ve sabotaj nedenli araç yangınları ile karşılaşılmamıştır. Haziran ayında en sık meydana gelen %6,8 (n=102) ile elektrik nedenli araç yangınları olurken yangın zannı olarak tespit edilen, araç yangınları olurken bilgisayar, kimyasal madde tutuşması, lpg oto ve sigara nedenli araç yangınları ile karşılaşılmamıştır. Temmuz ayında en sık meydana gelen %5,3 (n=80) ile elektrik nedenli araç yangınları olurken yangın zannı olarak tespit edilen ve sabotaj nedenli araç yangınları ile karşılaşılmamıştır. Ağustos ayında en sık meydana gelen %4,2 (n=64) ile elektrik nedenli araç yangınları olurken yangın zannı olarak tespit edilen, sabotaj, lpg oto, kimyasal madde tutuşması ve bilgisayar nedenli araç yangınları ile karşılaşılmamıştır. Eylül ayında en sık meydana gelen %5,6 (n=85) ile elektrik nedenli araç yangınları olurken yangın zannı olarak tespit edilen, sabotaj, kimyasal madde tutuşması, bilgisayar ve benzin parlaması nedenli araç yangınları ile karşılaşılmamıştır. Ekim ayında en sık meydana gelen %6,2 (n=94) ile elektrik nedenli araç yangınları olurken yangın zannı olarak tespit edilen, kimyasal madde tutuşması ve lpg oto nedenli araç yangınları ile karşılaşılmamıştır. Kasım ayında en sık meydana gelen %4,8 (n=72) ile elektrik nedenli araç yangınları olurken yangın zannı olarak tespit edilen ve lpg oto kaynaklı araç yangınları ile karşılaşılmamıştır. Aralık ayında en sık meydana gelen %3,3 (n=49) ile elektrik nedenli araç yangınları olurken kimyasal madde tutuşması, bilgisayar ve benzin parlaması nedenli araç yangınları ile karşılaşılmamıştır.