Esansiyel trombositoz hastalarında anksiyete, depresyon skorlarının hastaların ortalama trombosit hacmi, trombosit sayısı, nötrofil/lenfosit oranı parametreleri ile ilişkisi / The correlation of anxiety and depression scores with mean platelet volume, platelet count and neutrophil/lymphocyte ratio in patients with essential thrombocytosis
Abstract
Giriş: Esansiyel trombositoz (ET), en sık tanı alan kronik myeloproliferatif neoplazm (KMN) hastalık grubundandır. KMN hastalarında anksiyete ve depresyon sıklıkla görülmekle birlikte, bu alanlarda yapılan çalışmalar henüz çok kısıtlıdır ve tıbbi ilgi oldukça yetersizdir. Hastaların anksiyete ve depresyon seviyeleri arttıkça, hastaların fiziksel ve duygusal yakınmaları da artmakta ve tedaviye uyumu zorlaşmakta, hastalık seyri kötüleşmekte ve hastaların yaşam kalitesi azalmaktadır. Yaşam kalitesini, psikososyal durum, anksiyete, depresyon, fiziksel ve sosyal işlevsellik ve semptom yükü gibi faktörler olumsuz etkilemektedir. Diğer yandan, psikiyatri alanında yapılan modern çalışmalarda ruhsal hastalıkların tanı ve seyrinde yordayıcı olarak kullanabilecek biyobelirteçler üzerine çalışmalar hızlanmaktadır. Bunlar arasında en çok öne çıkanlar, ortalama trombosit hacmi (OTH), trombosit sayısı, nötrofil/lenfosit oranıdır (NLO). Bu prospektif çalışmada, esansiyel trombositoz hastalarının anksiyete ve depresyon skolarının ve yaşam kalitesinin hastaların hematolojik parametreleri ile ilişkini incelemek ve bunlar üzerindeki etkilerini araştırmayı amaçladık. Yöntem: Çalışmaya esansiyel trombositoz tanısı almış 46 hasta ve 46 sağlıklı kontrol olmak üzere 92 kişi dahil edildi. Katılımcılara sosyodemografik veri formu, Beck Anksiyete Ölçeği (BAÖ), Beck Depresyon Envanteri (BDE) ve Kanserin Tedavisi ve Araştırması için Avrupa Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeği (EORTC-QLQ) uygulanmıştır ve rutin bakılan hemogram tetkiklerinden trombosit sayısı, ortalama trombosit hacmi (OTH), nötrofil/lenfosit oranı (NLO) değerleri kaydedilmiştir ve veriler analiz edilmiştir. Bulgular: Çalışmamızda, hasta grubu ve kontrol grubu anksiyete ve depresyon skorları arasında istatiksel açıdan anlamlı bir fark bulunmuştur (p<.001). Gruplar arasında trombosit sayısı, NLO ve CRP düzeyleri arasında istatiksel açıdan anlamlı bir farklı gözlenmiştir (sırasıyla, p=<.001, p=<.001 ve p=<.001). Ancak, OTH değerleri açısından anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir (p= .096). Hasta grubunda, trombosit sayısı yüksekliği ile BDE aldıkları puan arasında istatistiksel açıdan pozitif yönde ilişki saptanmıştır (p= .035). Hastaların BAÖ ve BDE skorları ve EORTC-QLQ alt ölçek skorları ile karşılaştırıldığında, genel sağlık skoru (GSS) ve fonskiyonel ölçek skoru (FÖS) ile istatiksel açıdan ters yönde bir anlamlı ilişki içinde iken, semptom skoru (SS) alt ölçeği ile pozitif yönde bir ilişki içindeydi (sırasıyla p=<.001, p=<.001, p <.001). OTH değeri, BAÖ, BDE, EORTC-QLQ alt ölçekleri arasında istatiksel açıdan anlamlı bir ilişki saptanmadı. NLO ile EORTC-QLQ semptom ölçeği alt skorları ile istatistiksel açıdan ters yönde anlamlı bir ilişki içindeydi (p= .033). BDE skorları, fiziksel aktivite şiddeti ve sıklığı ile istatiksel açıdan anlamlı bir ilişki içindedir buna rağmen BAÖ skorları ile istatiksel açıdan anlamlı bir ilişki bulunmamıştır (sırasıyla,p= .013, p= .154). Sonuç: Çalışmamızda, ET hastalarının kontrol grubuna göre anksiyete ve depresyon skorlarının yüksek olduğu ancak psikiyatrik tedavilerinin olmadığı görüldü. Hasta grubunda, trombosit sayısı ile depresyon skorları arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Trombosit sayısının, hastalarda depresif yakınmaları için yordayıcı bir faktör olabileceği görülmektedir. Ayrıca, hastaların NLO değerleri arttıkça hastaların semptom yükündeki artışa ve özellikle işlevsellikte düşmeyle beraber hayat kalitesindeki kötüleşmeye dikkat çekmesi, anksiyete ve depresyon etiyolojisinde sekonder bir sebep olarak gösterilebilir. Daha önceki çalışmalarda depresyon ve yorgunluk ile yüksek ilişki gösterilen bulgularda, yorgunluğun altında yatan sebeplere açıklık getirebilecek niteliktedir. Diğer yandan, ET hastalarının fiziksel aktivite şiddeti ve sıklığı arttıkça, hastaların depresyon skorlarında belirgin bir düşme olduğu gözlenmiştir. Ancak, buna rağmen anksiyete skorlarında bir fark oluşturmamıştır. Bu bulgu, egzersizin depresif yakınmaların azalmasında olumlu bir etkisi olduğu görülürken, kaygıyı azaltmak çok da etkin olmadığını göstermektedir. ET hastalarında trombosit sayısı depresyon açısından yordayıcı bir parametre olarak görülürken, NLO hastaların fiziksel yakınmaları ve buna bağlı ortaya çıkabilecek anksiyete ve depresyon açısından dikkate değerdir. Anahtar kelimeler: esansiyel trombositoz, trombosit sayısı, depresyon, nötrofil lenfosit oranı, anksiyete, yaşam kalitesi