Yüksek Lisans Tezleri

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.12645/18148

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 20 of 196
  • Publication
    Pediatrik hastalarda eczacı tarafından yürütülen ilaç uzlaşısı hizmetinin uygulanması ve değerlendirilmesi / Implementation and evaluation of pharmacist-led medication reconciliation in pediatric patients
    (2024) MERCÜMEK, BERRE; İZZETTİN , FİKRET VEHBİ; BEKTAY, MUHAMMED YUNUS
    İlaç hataları ve advers ilaç olayları, çeşitli faktörlere bağlı olarak pediatrik popülasyonda yetişkin popülasyona kıyasla daha sık görülmekte ve daha büyük bir önem taşımaktadır. İlaç uyuşmazlıklarına bağlı hatalar genellikle hastaların yeni ilaçlar aldığı veya mevcut ilaçlarında değişiklik yapıldığı hasta bakım merkezleri arasındaki geçişlerde ortaya çıkmaktadır; bu hataların %60'ı hastaneye kabul, nakil veya taburculuk sırasında meydana gelmektedir. İlaç uzlaşısının, ilaç hatalarını (%70-80) ve advers ilaç olaylarını (%15'in üzerinde) azaltmada etkili bir yöntem olduğu kanıtlanmıştır. Bu çalışmanın amacı, çocuk sağlığı ve hastalıkları servisine yatış sırasında ve servisler arası geçişlerde ortaya çıkan kasıtsız ilaç uyuşmazlıklarını ilaç uzlaşı hizmetleri ile belirlemek ve sınıflandırmaktır. Ayrıca, yatış sürecinde ilaç incelemesi yapılarak hastaların kullandıkları ilaçların uygunluğunun değerlendirilmesi, ilaçla ilgili sorunların tespit edilip sınıflandırılması amaçlanmıştır. Ağustos 2022-Şubat 2023 tarihleri arasında prospektif kesitsel bir çalışma olarak gerçekleştirilen çalışmamızda hastaneye yatışta ve servisler arası geçişlerde ilaç uzlaşısı yapılarak kasıtsız ilaç uyuşmazlıkları MedTax'a (The Medication Discrepancy Taxonomy) ilaçla ilgili sorunlar (İLİS) ise PCNE v9.1 kullanılarak sınıflandırılmıştır. Çalışmamıza dahil edilen 105 hastadan 68 (%64,76) hastada İLİS tespit edilmiştir. 68 hastada en az 1, en fazla 8; toplam 204 tane İLİS tespit edilmiştir. Çalışmamıza dahil edilen hastaların %23,8'inde (n=25), servise yatışta veya servisler arası geçişlerde en az bir kasıtsız ilaç uyuşmazlığı saptanmıştır. Toplamda 47 (%9,07) tane bilinçsiz ve amaç dahilinde olmayan uyuşmazlık tespit edilmiştir. Tespit edilen 47 ilaç uyuşmazlığının %80,15'i tamamen ilaç uyuşmazlığı iken %19,15'i kısmi ilaç uyuşmazlığıdır. En sık görülen ilaç uyuşmazlığı ilacın atlanması (n=37) olarak saptanmıştır. İLİS'lerin en sık belirlenen nedeni, örneklem genelinde %41,17 oranında ilaç seçimi olup, bunu sırasıyla doz seçimi ve hasta nakli nedenleri takip etmiştir (%29,41 ve %23,03). Tespit edilen İLİS'lerin %62,74'ü (n=128) ilacın etkinliği, %24'ü (n=49) ilacın güvenliği ve %13,26'sı (n=27) diğer sebeplere bağlı oluşan İLİS'lerdir. İLİS'lerin tespit edilen en yaygın nedeni, örneklem genelinde %41,17 oranında ilaç seçimi iken, sırasıyla doz seçimi ve hasta nakli (%29,41 ve %23,03) nedenleri bu oranı takip etmiştir. Çalışmamızın sonuçları, İLİS'lerin etkili bir şekilde klinik eczacılar tarafından tespit edilebileceğini göstermektedir. Klinik eczacıların İLİS'leri tespit etmesi, akılcı ilaç kullanımının artmasına katkı sağlayacaktır.
  • PublicationOpen Access
    Elit futbol oyuncularda pandemi sonrası yeniden spora dönüşte hamstring ve quadriceps kas gruplarının fonksiyonel durumlarının değerlendirilmesi / Evaluation of hamstring and quadriceps muscle groups and theircondition in returning to sports after pandemic in elite football players
    (2024) DİKMEN , GÖKSEL; TUNCAY, İBRAHİM
    Amaç: Covid-19 pandemisi profesyonel ve amatör çoğu spor branşında antrenman ve müsabakaları durdurmuştur. Bu çalışmanın amacı oyuncularında pandemi sonrası spora dönüş aşamasındaki elit futbol oyuncularında hamstring/quadriceps kas gruplarının fonksiyonel durumunun değerlendirilmesidir. Yöntem: Pandemi sonrasında spora dönüş yapan altyapı futbolcuları (U19) spora dönüş öncesinde ve sezon öncesi hazırlık dönemi değerlendirildi. Çalışma Bezmialem sporcu sağlığı merkezi ve Beşiktaş Futbol Akademisinde yürütüldü. Pandemi sürecinde minimum 6,5 ay (ortalama;12,5 ay (6,5-15 ay) spordan uzak kalan 22 elit akademi oyuncusu değerlendirildi. İzokinetik test ile pik tork (PT) değerleri 60˚/s 4 tekrar ve 180˚/s 15 tekrar olacak Dominant (D) ve non-dominant (ND) şekilde ölçüldü. Ölçümler esnasında eş zamanlı olarak yüzeyel-Elektromiyografi (y-EMG (Neurocess)) cihazı ile non-invazif olarak hasmtring (H) ve quadriceps (Q) kas gruplarının kontraksiyon büyüklükleri ve bilateral asimetri indeksleri değerlendirildi. İstatistiksel analizler için SPSS 25 programı kullanıldı. Niceliksel verilerin değerlendirilmesinde Student t testi kullanıldı. Yüzeyel EMG kontraksiyon büyüklükleri ile izokinetik test ilişkisi Pearson korelasyon testi ile tespit edildi. Anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirildi. Bulgular: PTNDH 60˚/s ve PTNDH 60˚/sn arasında anlamlı fark tespit edildi (p<0,01). PTDQ 60˚/sn ve PTDH 60˚/sn s-EMG maksimum kontraksiyon büyüklükleri arasında r=.65, PTDQ 180˚/sn ve PTNDQ 180˚/sn ile s-EMG maksimum kontraksiyonları arasında r=.62 ilişki tespit edildi. Pandemi sonrasında sezon öncesi ortalama bilateral asimetri indexi s-EMG ile hamstring gurubu için % 33,8 ve quadriceps için %25,6 olarak ölçüldü. Çıkarımlar: Dominant ve non-dominant kas gruplarında s-EMG ile izokinetik test korelasyonu maksimum kuvvet- pik tork ilişkisi için orta seviyede korelasyona sahiptir. Bilateral asimetri indeksleri hasmtirng ve quadriceps kas grupları için sezon başı yaralanma açısından riskli olarak değerlendirilmiştir.
  • Publication
    Otizm spektrum bozukluğu olan çocuklarda postür, el fonksiyonları ve duyusal işleme becerisinin beslenme üzerine etkisi / The effect of posture, hand functions and sensory processing skills on nutrition in children with autism spectrum disorder
    (2024) AYDIN, YAĞMUR; DURGUT, ELİF
    Otizm spektrum bozukluğu (OSB), genellikle sosyal iletişimde sorunlar, alışılmadık ve kısıtlanmış ilgi alanları ve tekrarlayıcı davranışlar gibi özelliklerle tanımlanan erken çocukluk döneminde görülen nörogelişimsel bir bozukluktur. OSB olan çocuklarda yaşamlarının farklı dönemlerinde postür, , postüral kontrol, el becerisi, yürüme, duyu bütünlüğü, beslenme ve motor gelişim ile ilgili problemler gözlenmekte, tüm bunların sonucunda çocukların yaşam kaliteleri de olumsuz etkilenebilmektedir. Bu çalışma ile OSB'li çocuklarda postür, denge, el fonksiyonları ve duyusal işleme becerileri ile beslenme davranışları arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya 5-10 yaş aralığında 40 OSB tanısı alan çocuk (çalışma grubu) ve ebeveynleri ile 40 tipik gelişim gösteren çocuk (kontrol grubu) ve ebeveynleri dahil edildi. Tüm çocukların postür değerlendirmeleri kapsamında kraniyovertebral açı (KVA) ölçümü ile baş postürleri ve Pediatrik Denge Skalası (PDS) ile postural kontrolleri; el fonksiyon değerlendirmeleri kapsamında Jebsen Taylor El Fonksiyon Testi (JTEF) ile el becerileri ve Jamar el dinamometresi ile el kavrama kuvvetleri; Dunn Duyu Profili ile duyusal işleme becerileri; Beslenme Problemleri Tarama Testi (STEP) ve Otizm Öğün Davranış Kısa Ölçeği (BAMBI) ile beslenme problemleri ve Çocuklar için Yaşam Kalitesi Ölçeği-Ebeveyn Formu (ÇİYKÖ-E) ile yaşam kaliteleri değerlendirildi. Ebeveynlerin depresyon, anksiyete ve kaygı durumlarının değerlendirilmesinde Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ), Beck Anksiyete Ölçeği (BAÖ) ve Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri kullanıldı. Veri analizi için SPSS v.22 programı kullanıldı. Tüm analizler için anlamlılık düzeyi p<0.05 olarak kabul edildi. KVA açı değeri, PDS skoru, JTEFT alt parametre değerleri, el kavrama kuvveti değerleri, aspirasyon riski dışında STEP'in tüm alt grup puanları ve BAMBI toplam puanları, ÇİYKÖ-E skoru, ebeveynlerin BDÖ, BAÖ ve Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri puanları açısından kontrol grubu lehine anlamlı fark saptandı (p<0,05). OSB olan olgularda PDS skoru ile JTEFT 'dama pulları' alt parametresi dışındaki tüm değerleri arasında negatif yönlü orta düzeyde ilişki, el kavrama kuvveti ölçüm sonuçları arasında pozitif yönlü orta düzeyde ilişki, JTEFT 'dama pulları' dışındaki tüm alt parametre değerleri ile el kavrama kuvveti ölçüm değerleri arasında negatif yönlü orta düzeyde ilişki olduğu tespit edildi (p<0,05). OSB olan olguların ÇİYKÖ-E 'duygusal' skorları ile ebeveyn BDÖ, BAÖ, Durumluk Kaygı ve Sürekli Kaygı puanları arasında; ÇİYKÖ-E 'toplam' skorları ile ebeveyn BDÖ puanları arasında negatif yönlü orta düzeyde ilişki olduğu gözlendi (p<0,05). OSB olan olgularda PDS skoru ile BAMBI total skoru arasında negatif yönlü orta düzeyde ilişki olduğu saptandı (p<0,05). JTEFT 'küçük objeler' alt parametre değeri ile STEP 'total' sıklık x yoğunluk; JTEFT 'beslenme simülasyonu' alt parametre değeri ile STEP 'beceri eksikliği' sıklık, sıklık x yoğunluk ve 'besin reddi' sıklık x yoğunluk puanları arasında pozitif yönlü orta düzeyde ilişki olduğu bulundu (p<0,05). Duyu Profili Ölçeği duyusal işlemleme bölümü toplam puanı ile STEP 'total' sıklık, sıklık x yoğunluk ve STEP 'beceri eksikliği' sıklık skorları arasında negatif yönlü yüksek düzeyde ilişki; Duyu Profili Ölçeği duyusal işlemleme bölümü toplam puanı ile STEP 'aspirasyon riski', 'besin seçme', 'besin reddi', 'besin davranış problemi' alt grupları sıklık, sıklık x yoğunluk skorları, 'beceri eksikliği' sıklık x yoğunluk skoru ve BAMBI total skoru arasında negatif yönlü orta düzeyde ilişki olduğu saptandı (p<0,05). Duyu Profili Ölçeği modülasyon bölümü toplam puanı ile STEP 'besin davranış problemi' sıklık, sıklık x yoğunluk skorları dışında STEP total ve diğer alt grupları sıklık, sıklık x yoğunluk ve BAMBI total skorları arasında negatif yönlü orta düzeyde ilişki gözlendi (p<0,05). Duyu Profili Ölçeği davranış ve duygusal cevaplar bölümü toplam puanı ile STEP 'total' ve tüm alt grup sıklık, sıklık x yoğunluk ve BAMBI total skorları arasında negatif yönlü orta düzeyde ilişki bulundu (p<0,05). Duyu Profili Ölçeği 'total' puanı ile STEP 'besin seçme', 'beceri eksikliği' ve 'total' alt grupları sıklık, sıklık x yoğunluk skorları arasında negatif yönlü yüksek düzeyde ilişki; Duyu Profili Ölçeği 'total' puanı ile STEP 'aspirasyon riski', 'besin reddi', 'besin davranış problemi' alt grupları sıklık, sıklık x yoğunluk skorları ve BAMBI total skorları arasında negatif yönlü orta düzeyde ilişki olduğu gözlendi (p<0,05). Sonuç olarak; OSB'li çocuklarda postür, el fonksiyonları, duyusal işlemleme becerisi, beslenme ve yaşam kalitesinin olumsuz etkilendiği; el fonksiyonları, duyusal işleme becerisi ve yaşam kalitesi ile beslenmenin ilişkili olduğu tespit edildi. OSB tanısı almış çocukların en erken dönemde bu parametreler açısından değerlendirilerek, fizyoterapi ve rehabilitasyon programları ile desteklenmelerinin hem çocuklar hem de ebeveynleri için faydalı olabileceği düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Otizm spektrum bozukluğu, postür, duyusal işleme, el fonksiyonları, beslenme
  • PublicationOpen Access
    Köpeklerde platisma Kas-Fasya flebi ile servikal özefagus sirküler defektlerinin onarımı / Repair of cervical esophagus circular defects with Platysma Muscle-fascia flap in Dogs
    TURAN, AYDIN; TÜRKASLAN, TAYFUN
    Servikal özefagus rekonstrüksiyonunda bugüne kadar; primer sütür (küçük boyutlu defektlerde), cilt flepleri, kas-deri flepleri, kas-fasya flepleri, fasya-deri flepleri, gastrointestinal sistem (GİS) transpozisyonu ve sentetik materyaller kullanõlmõştõr. Flep ile onarõm seçeneklerinde, donör alan deformitesinin yanõnda flebin doğal yapõsõna bağlõ fonsiyonel ve estetik komlikasyonlar da ortaya çõkmõştõr. Sentetik materyaller ile onarõm ise daha çok deneysel düzeyde kalmõş ve klinik uygulamada yaygõnlaşamamõştõr. Biz bu çalõşmamõzda flep ile onarõm seçeneklerinden kas-fasya flebini kullandõk. Flep seçeneği olarak da servikal özefagusa yakõn olmasõ, hem deneysel hem klinik olarak bu güne kadar çeşitli şekillerde ve boyutlarda güvenle kaldõrõlmõş olmasõ ve öngörülebilir donör alan deformitesinin minimum olmasõ nedeniyle platisma kas-fasya flebini kullandõk. Benzer çalõşmalarla kõyaslandõğõnda; elde ettiğimiz sonuçlar olan %10 mortalite ve % 60 morbidite ile, daha düşük bir mortalite ve morbidite oranõ elde ettik. Anastomoz hattõndaki fistül oranõmõz fazla olmasõna rağmen, klinik çalõşmalarda karşõlaşõlan striktür ve yutma güçlüğü gibi kalõcõ komplikasyonlarõn gelişmediğini gördük. Çalõşmamõzda ortaya çõkan yüksek fistül oranõnõn, bizim denek olarak kullandõğõmõz hayvan türü olan köpeğin özefagus yapõsõnõn insanõn özefagus yapõsõndan komplikasyon oranõnõ arttõracak yönde farklõ olmasõna bağlõ olduğunu düşünüyoruz. Sonuç olarak insanda servikal özefagusun sirküler onarõmõnda platisma kas- fasya flebinin platismanõn yapõsõ ve yerleşim yeri dikkate alõndõğõnda daha fonksiyonel ve morbiditesi ve donör alan deformitesi düşük bir onarõm seçeneği olabileceğini düşünüyoruz.
  • PublicationOpen Access
    Kırım Kongo Kanamalı Ateş virüsü kelkit suşu proteinlerinin ökaryotik hücrelerde stabil ifadesi / Stably expression of proteins of Crimean-Congo Hemorrhagic Aever virus kelkit strain in eukaryotic cells
    BAKANGİL, ÖZLEM; DOYMAZ, MEHMET ZİYA
    Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA), insanlarda ciddi hastalığa neden olan zoonotik bir bulaşıcı hastalıktır. Bu hastalık özellikle vektör kenelerin endemik olduğu ülkelerde yüksek ölüm oranı ile karakterizedir. KKKAV'nün biyolojisi ve immunolojisine yönelik çalışmalarda viral proteinler diğer viral sistemde olduğu gibi büyük öneme sahiptir. KKKAV proteinlerinin çeşitli süreçlerdeki önemi birçok araştırmalarda ele alınmış ve bu çalışmalarda KKKAV proteinleri genellikle geçici ifade sistemleri kullanılarak üretimi sağlanmıştır. Bununla birlikte, proteinlerin stabil ifadesi tüm çalışmalar için zaman içerisinde tutarlı ve güvenilir bir model olmaktadır. Bu yüksek lisans tez çalışmasında, insan hücrelerindeki glikozilasyon süreçlerini taklit edebilen ökaryotik hücre hatları kullanarak KKKAV glikoproteinlerinin ve nükleoproteinlerinin stabil ekspresyon ile sürekli bir şekilde üretilmesini amaçlanmıştır. Bunun için insan hepatoselüler hücre hatları (Huh-7), KKKAV proteinlerinin stabil ifadesinde kullanılmıştır. Hücrelerde seleksiyon için seçici antibiyotiklere olan dirençleri, MTT analizi ile değerlendirilmiştir. KKKAV NP, PreGn ve PreGc kodlayan plazmitler Lipofectamine® 3000 ve polietilenimine (PEI) gibi transfeksiyon ajanlarının yardımıyla hücrelere aktarılmıştır. KKKAV nükleoproteinlerini ve glikoproteinlerini kararlı bir şekilde ifade eden hücreler, antibiyotiklere dirençli olan kolonilerin seleksiyonu ile üretilmiştir. Hücrelerde transfekte edilen genin stabil ekspresyon için genoma entegrasyonunun tespiti, transfekte edilen KKKAV genlerine özgü primerler tasarlanarak polimeraz zincir reaksiyonu ile gerçekleştirilmiştir. Genomik düzeydeki doğrulamaların yanı sıra hücrelerdeki hedef proteinlerin ifadesi gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu, Western blot, enzim immünoanalizleri ve immunfloresan analizleri ile de test edilmiştir. Yapılan deneyler, KKKAV proteinlerinin stabil hücrelerde başarılı bir şekilde ifade edildiğini göstermiştir. Western blot analizi, stabil hücre hatlarında üretilen proteinlerin beklenen boyutta olduğunu ve antijenitelerini doğrularken, EIA analizi bunların antijenik özellikleri tekrar test edilmiştir. Ayrıca, immunofloresan yöntemle mikroskobik görüntüleme üretilen proteinlerin hücreler içindeki lokalizasyonunu ortaya koymuştur. Özetle, bu tez çalışmasında, stabil hücrelerde KKKAV'nün nükleoprotein ve glikoproteinleri başarılı bir şekilde üretilmiştir. Bu stabil hücre hatlarının, KKKAV 'nün biyolojisi, immunolojisi ve patojenezi üzerine daha detaylı araştırmalarda önemli araçlar olarak hizmet etmesi beklenmektedir; çünkü bu virüs, araştırılması gereken öncelikli patojenlerden biri olarak kabul edilmektedir.
  • PublicationOpen Access
    Afetlerde kullanım için hidrojenli ve hidrojensiz elde edilmiş kırmızı pancar ekstresi ile zenginleştirilmiş fonksiyonel besin geliştirilmesi / Development of functional nutrients enriched with red beet extract obtained with and without hydrogen for use in disasters
    SEFER , FATMA AKGÜL; ERDOĞAN , ÖZCAN; ALWAZEER, DURİED
    Olağan hayat akışını bozan Afetler ve acil durumlarda toplum sağlığı birçok risk faktörüyle karşı karşıya kalmaktadır. Yaşamın devamlılığı için gerekli olan en elzem faktör ise beslenme faaliyetinin devamının sağlanabilmesidir. Afet öncesi planlamalarda önem verilmesi gereken başlıklardan birisinin beslenme sağlığının korunması olmalıdır. İlk saatlerde afetzedelere besin zenginliği kısıtlı yiyecekler ulaştırılmaktadır. Bu sebeple olağandışı durumlarda toplum sağlığını koruyucu, bireylerin gereksinimlerini sağlıklı şekilde giderebileceği; afet öncesi planlama ve sonrasında depolamada karmaşıklık yaratmayan paketli olmasıyla güvenli ve en önemlisi afetler ve acil durumlar gibi hallerde tedariği oldukça çabuk sağlanabilecek fonksiyonel besin barı üretimi planlanmıştır. Güvenilir besin olan bu fonksiyonel besin bar desteklerinin tedariği ile afet içerisinde afet yaşanması gibi risklerde daha tolere edilebilir olacaktır. Çalışmamızda ülkemizde üretilen kırmızı pancarın, hidrojenle ekstraksiyonundan hidrojenli kırmızı pancar ekstraktının dahil edilmesi ile kontrol grubuna kıyasla antioksidanlığı araştırılmıştır. Antioksidanların halk sağlığını koruyucu, tedavi edici etkilerinin olduğu da bilinmektedir. Bu çalışmanın ülke ekonomisine katkılar sağlayacak bir proje olduğu öngörülmektedir. Literatürde hidrojenle ekstre edilmiş kırmızı pancar ekstratı kullanılarak afet ve acil durumlar için tasarlanmış başka bir fonksiyonel besin bar desteği çalışması bulunmamaktadır.
  • PublicationOpen Access
    Yoğun bakım hemşirelerinin santral venöz kateter ilişkili kan dolaşım enfeksiyonlarını önlemeye yönelik bilgi düzeyleri ve kanıta dayalı hemşireliğe yönelik tutumları arasındaki ilişkinin incelenmesi / The level of knowledge of intensive care nurses towards preventing central venous catheter-related bloodstream infections and their attitudes towards evidence-based nursing practice
    GÜLLE, BERİL ŞEYDA; ATEŞ, NİMET
    Amaç: Yoğun bakım ünitelerinde görülen sağlık hizmeti ilişkili kan dolaşım enfeksiyonu santral venöz kateterlerin komplikasyonlarından birisidir ve önlenebilir sorundur. Çalışmalarda, hemşirelerin santral venöz kateter ilişkili kan dolaşım enfeksiyonları (SKİ-KDE) ile ilgili yeterli bilgi düzeyine sahip olmaları ve kanıta dayalı uygulamalar ile enfeksiyon riskinin önlenebildiği gözlenmiştir. Kanıta dayalı uygulamalar; profesyonelleşmeye, hemşirelik uygulamalarının bilimselleşmesine, bilimsel bilginin güncel tutulmasına, etkin karar vermeye, hasta bakım kalitesini arttırmaya neden olmaktadır. Bu araştırma da, yoğun bakım hemşirelerinin SKİ-KDE önlemeye yönelik bilgi düzeyleri ile kanıta dayalı hemşireliğe yönelik tutumları arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışma İstanbul'daki bir devlet hastanesinde 2023 tarihinde çalışmayı kabul eden 90 yoğun bakım hemşiresi üzerinde, gerekli etik izinler ve onamlar alınarak yapılmıştır. Örneklem sayısı G*Power ile yapılan güç analizi sonucunda hesaplanmıştır. Çalışmanın verileri; kişisel bilgi formu, SKİ-KDE önlemeye yönelik soru formu, kanıta dayalı hemşireliğe yönelik tutum ölçeği ile toplanmıştır. Verilerin analizi SPSS 24.0 ile yapılmıştır. Çalışmada ilişki, pearson korelasyon testi ve regresyon testi ile analiz edilmiştir. Bulgular:'Santral Venöz Katater İlişkili Kan Dolaşım Enfeksiyonlarını Önlemeye Yönelik Soru Formu'alanında katılımcıların ölçek puan ortalaması 70,22 ve standart sapması 9,48 bulunmuştur.'Kanıta Dayalı Hemşireliğe Yönelik Tutum Ölçeği' Toplamı alanında katılımcıların ortalaması 4,26 ve standart sapması 0,52 bulunmuştur. Veriler sonucunda, kanıta dayalı hemşireliğe yönelik tutum değişkeninin santral venöz kateter ilişkili kan dolaşım enfeksiyonlarını önlemeye yönelik etkisinin incelenmesi amacıyla regresyon analizi yapılmıştır ve kurulan model arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Sonuç: Kurumlarda SKİ-KDE önlemeye yönelik kanıta dayalı uygulamalar içeren hizmet içi eğitimlerin verilmesi ve eğitimin devamlılığının sağlanarak geri bildirim alınması, hemşirelerin kanıta dayalı uygulamalarda (KDU) önemli rol oynadığını benimsemesi, KDU ile ilgili sempozyum, kongre gibi etkinliklere katılım sağlaması gerekmektedir.
  • PublicationOpen Access
    Luteolin'in, meme kanseri hücrelerine ve yaşlanma ile ilişkili salgı fenotipine karşı parakrin etkilerinin incelenmesi / Investigation of the paracrine effects of luteolin against breast cancer cells and agi̇ng-related secretory phenotype
    KIZILTOPRAK, İKLİMA; AKBAŞ, FAHRİ
    Yaşlanma, genetik bir program tarafından düzenlenen ve organizmada çevresel faktörlerin etkisiyle meydana gelen yapısal, işlevsel ve psikolojik değişmelerin toplamıdır. İlerleyen kronolojik yaşla bağlı bir dizi hastalık için en büyük risk faktörüdür. Yaşlanmanın kanser hastalığıyla olan ilişkisine dair yapılan çalışmalardaki görüş, yaşlanan hücrelerin dokularda biriktiği ve yaşlanmayla birlikte dejenerasyona yol açtığı yönündedir. Dolayısıyla temel yaşlanma sürecine yapılan müdahaleler kanser hastalığı başta olmak üzere yaşa bağlı birçok hastalığı iyileştirme konusunda umut vaat etmektedir. Temel yaşlanma sürecinin ayırt edici özelliklerinden biri hücresel yaşlanmadır. Hücresel yaşlanma, bölünebilen hücreler tarafından benimsenen çok yönlü bir stres tepkisidir. Yapılan in vivo çalışmalarda, çeşitli sitokin, kemokin, büyüme faktörü ve proteaz içeren karmaşık bir mekanizma ile yaşlanmayla ilişkili salgılama fenotipinin (SAPS) oluştuğu ve buna bağlı olarak hücre proliferasyonun geri döndürülemez bir şekilde durdurulduğu gösterilmiştir. Salgılama fenotipini (SAPS) baskılayabilen düzenleyici molekülleri belirlemek amacıyla yapılan çalışmalarda, önemli bir SAPS bileşeni olan IL-6 üzerinden bazı flavonoidler salgı fenotipi (SAPS) inhibitörü olarak tanımlanmıştır. Bu flavonoid grubunun yaşlanma sürecini baskılayabileceği ve sinyal iletim yolaklarını düzenleyebileceği fikrini desteklemektedir. Luteolin, birçok bitki türünde yaygın olarak bulunmaktadır. Hücre üzerinde metastaz, apoptoz ve anjiyogenez dahil olmak üzere karsinojenezin ilerlemesindeki bir çok noktayı bloke edebilen bir flavonoid olduğu gösterilmiştir. Literatür bilgileri dahilinde luteolinin yapısı, etkilediği hücresel yolaklar ve tümör gelişimi üzerindeki etkileri göz önüne alındığında, SAPS fenotipi ile ilişkili olması hipotezini gündeme getirmiştir. Proje kapsamında luteolin flavonoidinin, meme kanseri hücreleri üzerinde, proliferasyonu ve yaşlanmayla ilişkili stres yanıtı olan salgı fenotipini (SAPS) hangi ölçüde baskıladığını göstermek amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda çalışmada yaşlandırılmış fibroblast hücre modeli oluşturulacaktır. Daha sonra bu hücrelerin meme kanseri hücreleri üzerindeki parakrin etkileri incelenecektir. Luteolin uygulanan bu hücrelerde, IL-6/NF-κB sinyal iletim yolağını düzenleyerek salgı fenotipinin baskılaması ve kanser hücrelerinin proliferasyon, migrasyon özelliklerinin engellenebildiğini göstermek hedeflenmektedir.
  • Publication
    Epilepsisi olan erişkinlerde eşlik eden psikolojik bozukluklar, uyku sorunları, gastrointestinal semptomlar araştırması / Research of psychological disorders, sleeping problems, gastrointestinal symptoms in adults with epilepsy
    KHAN, GİZEM NUR; USLU, FERDA
    Mikrobiyota-bağırsak-beyin ekseni (MBBE) ve epilepsi arasındaki ilişki bir süredir preklinik olarak araştırılmaktadır. Bu konuda yapılan klinik çalışma sayısı azdır. Fonksiyonel gastrointestinal sistemin (FGIS) patolojisinde MBBE'nin önemli rolü olduğu kabul edilir. Ayrıca son yıllarda yapılan araştırmalar MBBE'nin anksiyete, depresyon, aleksitimi gibi nöropsikiyatrik bozuklukların gelişimi ve ilerlemesi ilişkisine odaklanmıştır. Sirkadiyen ritim ve epilepsi arasındaki etkileşim FGİS hastalıkları ile psikolojik ve uyku sorunları arasındaki ilişkiler de ayrı ayrı çalışılmıştır. Çalışmamızda bu dört durumun erişkinde birlikteliği araştırılacaktır.
  • Publication
    Beş faktör kişilik özellikleri ile bilişsel özellikler arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi / Evaluation of the relationship between five-factor personality traits and cognitive aspects
    CANBAZOĞLU, HACER; DEVECİ, ERDEM
    Bilişsel özelliklerin kişilikle ilişkileri farklı boyutlarda ve farklı araçlarla araştırılmış ancak alan yazında tutarlı sonuçlara bağlanamamıştır. Bu çalışmanın birincil amacı özdenetim, motivasyon, bilişsel kontrol ve bilişsel esneklik, yaratıcı düşünme, duygu düzenleme bilişsel özellikleriyle kişilik arasındaki ilişkiyi; ikincil amacı bilişsel özelliklerle yaş, cinsiyet ve eğitim arasındaki ilişkiyi incelemektir. Çalışma ve 18 yaş ve üzeri okuma bilen 65'i erkek, 238'i kadın 303 bireyle çevrimiçi olarak yapılmıştır. Katılımcılara sosyodemografik form; kişiliği değerlendirmek için Büyük Beş Kişilik Testi (BBKT); bilişsel özellikleri değerlendirmek için Öz-denetim Ölçeği, Yetişkin Motivasyon Ölçeği, Stresli Durumlarda Bilişsel Kontrol ve Esneklik Ölçeği, Marmara Yaratıcı Düşünme Eğilimleri Ölçeği, Duygu Düzenlemede Zorluklar Ölçeği- Kısa Form'u uygulanmıştır. BBK ilk özelliği dışadönüklükle; özdenetim arasında pozitif (r=0.24); Stresli Durumlarda Bilişsel Kontrol ve Esneklik ölçeğinin duygular üzerinde bilişsel kontrolü (r=0.27) ve değerlendirme ve başa çıkma alt puanlarıyla arasında pozitif (r=0.20); Duygu Düzenlemede Zorluklar Ölçeği alt boyutlarından açıklıkla arasında negatif (r=-0.15); motivasyonla pozitif (r=0.28) ve yaratıcı düşünme eğilimiyle arasında pozitif (r=0.24) ilişki gözlenmiştir. BBK uyumluluk kişilik özelliğinin özdenetimle pozitif (r=0.26); duygular üzerinde bilişsel kontrolle pozitif (r=0.16) ve değerlendirme ve başa çıkmayla pozitif (r=0.20); duyguları düzenlemede zorluklar alt boyutu dürtüyle negatif (r=-0.13); motivasyonla pozitif, (r=0.28) yaratıcı düşünme eğilimleriyle pozitif (r=0.26) ilişkileri gözlenmiştir. BBK sorumluluk kişilik özelliğiyle özdenetim arasında pozitif (r=0.53); duygular üzerinde bilişsel kontrol (r=0.33) ve değerlendirme başa çıkma ile pozitif (r=0.44); duygu düzenleme güçlüğüyle negatif (r=-0.18); motivasyonla pozitif (r=0.31); yaratıcı düşünmeyle pozitif (r=0.31) ilişki bulunmuştur. BBK duygusal dengelilik kişilik özelliğiyle özdenetim arasında pozitif (r=0.50); stresli durumlarda bilişsel kontrol ve esneklik alt boyutlarından duygular üzerinde bilişsel kontrol (r=0.66) ve değerlendirme ve başa çıkma arasında pozitif (r= 0.37); duygu düzenlemede zorluklar alt boyutlarından açıklık arasında negatif (r=-0.52) ilişki; yaratıcı düşünmeyle arasında pozitif (r=0.22) ilişki bulunmuştur. Son olarak deneyime açıklık özdenetim arasında pozitif (r=0.37); duygular üzerinde bilişsel kontrol arasında pozitif (r=0.23); duygu düzenlemede zorluklar alt boyutlarından stratejiler arasında negatif (r=-0.13); yaratıcı düşünme arasında pozitif (r=0.36) ilişki bulunmuştur. Bilişsel özellikler cinsiyete göre incelendiğinde erkeklerin özdenetim (p=0.046) ve yaratıcı düşünme eğilimleri puanları daha yüksek (p=0.049) kadınların duygu düzenleme güçlüğü amaçlar alt puanı daha yüksek bulunmuştur (p=0.015). Motivasyonun cinsiyetten etkilenmediği gözlenmiştir. Yaşa göre bilişsel işlevler incelendiğinde de sadece stresli durumlarda bilişsel kontrol ve esnekliğin duygular üzerinde bilişsel kontrol alt boyutuyla pozitif yönde ve zayıf bir ilişki bulunmuştur. Kişilik ve yaşamın pek çok alanını etkileyen kişilik ve bilişsel özellikler arasındaki bu yakın ilişki konuya farklı yönleriyle gelecek araştırmalara zemin hazırlayabilir.
  • PublicationOpen Access
    PRP'den elde edilen lipid fraksiyonunun yara iyileşme tedavisinde etkisi ve ilişkili genlerin MRNA ekspresyon profillerinin değerlendirilmesi / The effects of lipid fraction obtained from PRP on the wound healing care and to evaluate expression profiles of MRNA related genes
    ÖZDEMİR, BÜŞRA; AKBAŞ, FAHRİ
    Günümüzde yara iyileşmesi tedavisi olarak uygulanan birçok yöntem olmasına karşın yara kapanma hızını arttırmak, en az yara izi oluşumunun sağlamak ve hissedilen acıyı en aza indirgemek amacıyla yara üzerine çalışmalar devam emektedir. Son zamanlarda, içerdiği bileşenlerin rejenerasyonu arttırıcı etkisi ortaya konulan PRP (plateletten zengin plazma) tedavisi, yara iyileşmesi çalışmalarının da popüler konusu haline gelmiştir. PRP'nin içeriğini oluşturan protein ve lipid yapılı biyoaktif biyomoleküller yara iyileşmesini moleküler düzeyde uyararak iyileşmeyi hızlandırırlar. PRP'nin bileşenlerinden protein yapılı olanların yara bölgesinde bulunan proteaz aktivitesi ile yıkılarak işlevsiz hale geldiği bu sebeple PRP'nin iyileştirici etkisinin protein yapılı bileşenlerinden ziyade lipid yapılı olanların aktivitesi ile gerçekleştiği üzerine yapılan in vitro çalışmalar literatürde yer almaktadır. Söz konusu hipotezin in vivo olarak test edilmesi, tez çalışmamızın konusu olup, PRP'den elde edilen lipid fraksiyonunun yara iyileşmesi üzerindeki etkisi makroskopik ve moleküler olarak değerlendirilmiştir. Makroskopik anlamda yara alanlarına bağlı yara kontraksiyon hesaplamaları yapılırken moleküler anlamda ise yara iyileşmesiyle ilişkili olduğunu bildiğimiz 84 tane farklı genin mRNA ekspresyon seviyeleri analiz edilmiştir. mRNA protein sentezinde genetik şifreyi taşıyan RNA molekülü olup ekspresyon profillerinin değerlendirilmesi yara iyileşmesi süresince moleküler seviyede meydana gelen protein sentezi hakkında bilgi vermektedir. Çalışmamızın hayvan deneyleri, 20 tane Sprague Dawley türü sıçanların sırt bölgelerinde yaklaşık 1.2 cm çapında dairesel tam kat yaralar oluşturularak 4 faklı grup üzerinden tamalanmıştır. PRP, lipid fraksiyonu, DMSO ve SHAM grublarına ait yaralardan yara iyileşmesinin inflamasyon, proliferasyon ve olgunlaşma (yeniden şekillenme) evrelerine denk gelen 3., 7., ve 14. günde biyopsi örneği alındı. Alınan biyopsi örneklerinden yararlanılarak PCR array tekniği ile gerçek zamanlı PCR yapıldı ve yara iyileşmesi genlerine ait ekspresyon seviyeleri analiz edildi. 2ˆΔΔCT yöntemi ile kat değişimleri hesaplandı ve artış veya azalış gösteren genler belirlendi. Günlere göre regülasyon gösteren gen sayısı bakımından en fazla sayıda gen regülasyonu proliferasyon evresinde gözlenmiştir. PRP ve lipid fraksiyonu tedavi grupları inflamasyon, proliferasyon ve olgunlaşmada benzer regülasyonları gösterse de kat değişimleri açısından PRP daha fazla fark göstermiştir. Makroskopik değerlendirmelerde lipid fraksiyonu tedavi grubuna ait yaraların PRP'ye göre kapanma hızının daha az olduğu tespit edilmştir. PRP grubuna ait yara kontraksiyon bulguları T-test ile analiz edildi ve istatistiksel olarak anlamalı bulundu. PRP tedavi grubu ve lipid fraksiyonu tedavi grubuna ait RT-PCR verileri, moleküler seviyede benzerlik göstermeleri açısından PRP'den elde edilen lipid fraksiyonu, PRP'nin sahip olduğu içeriğe ve iyileştirici etkiye sahip olduğu ancak PRP'nin daha etkili olduğu sonucuna varılmıştır. Anahtar Kelimeler : Yara, Yara İyileşmesi, PRP, Lipid Fraksiyonu, mRNA Profili, PCR Array
  • PublicationOpen Access
    Düzce Üniversitesi Hastanesinde çalışan hemşirelerin afete müdahale öz yeterlilikleri ve öznel iyi oluşları arasındaki ilişki; dayanıklılığın aracı rolü / The relationship between disaster response self-efficacy and subjective well-being of nurses working in Düzce University Hospital; dediator role of resilience
    YAVUZ, AYŞE SELVA; ERDOĞAN, ÖZCAN
    Afet yüzyıllardan beri canlıların hayatını fiziksel, sosyal ve ekonomik anlamda etkilemektedir. Sağlık ekibi üyeleri içinde sayı olarak en fazla yer alan disiplin hemşireliktir. Bu bağlamda da afetler hakkında bilgi ve beceri sahibi olmaları, afete müdahale öz-yeterlilik düzeyleri ve hızlı müdahale edebilme kapasiteleri afet yönetiminde önemli rol oynamaktadır. Çalışmamızda hemşirelerin afete müdahale öz-yeterlilikleri ve öznel iyi oluş düzeyleri incelenmiş ve bu değişkenler arası ilişkide psikolojik dayanıklılığın aracı rolü araştırılmıştır. Araştırma Düzce Üniversitesi Hastanesinde 15.02.2022- 18.06.2022 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Veriler literatür ve uzman görüş çerçevesinde geliştirilen; Tanımlayıcı Bilgi Formu, Afete Müdahale Öz-yeterlilik Ölçeği (AMÖYÖ), Öznel İyi Oluş Ölçeği (ÖİÖ) ve Psikolojik Dayanıklılık Ölçeğini (PDÖ) içeren anket formlarını katılımcıların elektronik ortamda doldurulması istenmiştir. Verilerin analizi SPSS 23.0 ile yapılmış aracılık analizi ise SPSS IBM Process Macro v4 eklentisiyle gerçekleştirilmiştir. Çalışmaya katılan 192 katılımcının; yaş ortalamasının 31,52±6,31 olduğu belirlenmiştir. Katılımcıların %72,4'ü kadın, %27,6'sı erkek, %61,5'i evli, %38,5'i bekar, %55,7'si lisans mezunu, %31,3 ön lisans mezunu, %7,8'nin lise mezunu ve %5,2 lisansüstü mezunu olduğu belirlenmiştir. Katılımcıların çalışma yılları incelendiğinde, %24,5 0-5 yıl aralığında, %32,8'i 6-10 yıl aralığında, %42,7'si 11 yıl ve üzeri olduğunu, çalıştı birimler incelendiğinde ise; %35,4'nün diğer (ameliyathane, poliklinik, hemodiyaliz) birimlerinde, %18,8'i yoğun bakımda, %17,2'si cerrahi bölümlerde, %15,1'i dahili bölümlerde ve %13,5'i acil bölümünde çalıştığı belirlenmiştir. Katılımcıların %67,2'si geçmişte afete maruz kaldığı, %91,1'i afetle ilgili eğitim aldığını, %32,3'ü afette görev aldığını, %56,3'ü afetlere karşı kısmen hazır olduğunu, %47,4'ü hastane afet planını okuduğunu ve %21,4'ü sivil toplum kuruluşuna üye olduğunu belirtmiştir. Araştırma sonucunda AMÖYÖ düzeyleri incelendiğinde ölçekten alınan toplam puanın 73,54 ± 13,84 olduğu tespit edildi. Erkek, evli, afetle ilgili eğitim alan, herhangi bir afette görev alan, afetlere karşı kendini ''hiç hazır değil'' olarak nitelendiren, hastane afet planını okuyan ve afetle ilgili sivil toplum kuruluşlarına üye olan katılımcıların AMÖYÖ ölçeği puan sonuçlarında istatiksel olarak anlamlı farklılıklar olduğu tespit edildi. Katılımcıların ÖİÖ düzeylerini incelendiğinde ölçekten alınan toplam puanın 143,17±13,91 olduğu tespit edildi. 40-65 yaş aralığındaki katılımcıların, acil biriminde çalışan katılımcıların ve afete hiç hazır olmadığını belirten katılımcıların ÖİÖ ölçeği puan sonuçlarında istatiksel olarak anlamlı farklılıklar olduğu tespit edildi. Katılımcıların PDÖ düzeyleri incelendiğinde ölçekten alınan toplam puan 100,66±6,95 olduğu ve acilde çalışan katılımcıların PDÖ puan ortalamalarında istatiksel olarak anlamlı farklılık olduğu tespit edildi. Araştırmada yer alan değişkenler arası ilişkileri incelemek için yapılan korelasyon analizi sonuçlarına göre; afete müdahale öz-yeterliliğin, psikolojik dayanıklılık ve öznel iyi oluş ile anlamlı olarak ilişkili olmadığı tespit edildi. Öznel iyi oluş ile psikolojik dayanıklılık arasında ise pozitif yönde anlamlı bir ilişki olduğu tespit edildi. Hemşirelerin afete müdahale öz-yeterlilikleri ve öznel iyi oluşları arasındaki ilişkide psikolojik dayanıklılığın aracı rolünü saptamak için yapılan analizde, güven aralığı değerlerinin sıfırı kapsaması nedeniyle psikolojik dayanıklılığın kurulan modelde aracılık rolü oynamadığı tespit edilmiştir.
  • Publication
    SGLT-2 inhibitörü kullanan tip 2 diyabet hastalarında klinik eczacı müdahalesi ve böbrek fonksiyonlarının değerlendirilmesi / Clinical pharmacist intervention and evaluation of renal function in type 2 diabetes patients using SGLT-2 inhibitors
    DEMİRHAN, ŞEYMA NUR; BEKTAY, MUHAMMED YUNUS; İZZETTİ, FİKRET VEHBİ
    Diyabetes Mellitus (DM); insülin salınımı, insülin etkisi veya bu faktörlerin her ikisinde de bozukluk nedeniyle ortaya çıkan hiperglisemi ile karakterize metabolik bir hastalıktır. Hastaların tedaviye uyumu, tedavinin başarısı ve yaşam kaliteleri açısından önemlidir. Hasta eğitimi, diyabet tedavisinde önemli bir yere sahiptir ve klinik eczacılar, tedavi düzenlemesinin yanı sıra hasta eğitimi sunulmasında da görev alırlar. Bu çalışmada; tip 2 diyabet hastalarının tedaviye uyum seviyesi ve yaşam kalitesi değerlendirilmiş ve klinik eczacı eğitiminin tedaviye uyum, yaşam kalitesi ve HbA1c, açlık kan glukozu ve diğer laboratuvar testleri üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Ayrıca TNFR-1, TNFR-2 ve presepsin belirteçlerinin serum düzeylerinin eGFR, kreatinin, kan üre azotu ve üre ile ilişkiselliği incelenerek, böbrek fonksiyonu açısından etkisi incelenmiştir. Araştırmamız prospektif ve kesitsel bir araştırmadır. Eylül 2022-Nisan 2023 tarihleri arasında Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi Hastanesi İç Hastalıkları Polikliniğine başvuran ve tip 2 diyabet tedavisi kapsamında SGLT-2 inhibitörü kullanan 18-65 yaş arasındaki hastalar çalışmaya dahil edilmiştir. Hastalarla yüz yüze görüşmeler yapılarak hasta eğitimi verilmiş ve tedaviye uyumları ve yaşam kalitesini belirlemeye yönelik testler yapılmıştır. Ayrıca böbrek fonksiyonlarını tespit etmeye yönelik olarak kan numunelerinde TNFR-1 ve TNFR-2 ile presepsin seviyeleri analiz edilmiştir. Çalışmamızda klinik eczacı eğitiminin hastaların tedavi uyumu, yaşam kalitesi ve vücut ağırlıkları (ilk görüşmede ortalama 84,6±16,1 kg; ikinci görüşmede ortalama 83,8±15,3 kg; p=0,038) ile vücut kitle indeksi (ilk görüşmede ortalama 30,4±4,88 kg/m2; ikinci görüşmede ortalama 30±4,73 kg/m2; p=0,048) üzerinde olumlu etkileri olduğu görülmüştür. HbA1c, açlık kan glukozu, lipid profili ve kan basıncı değerlerinin ortalamalarında düşüşler görülse de istatistiksel olarak anlamlı bir sonuç elde edilmemiştir (p>0,05). Hastaların eğitim sonrasında tedaviye uyumlarında genel artış (ilk görüşmede ortalama 7,38±2,28; ikinci görüşmede ortalama 8,06±2; p=0,012) ve yaşam kalitesinde (ilk görüşmede ortalama 8,24±1,35; ikinci görüşmede ortalama 8,56±1,26; p=0,013) yükselme olduğu görülmüştür. Kan numunelerinde bakılan presepsin değerinin eGFR ile güçlü ilişki içinde olduğu gösterilmiştir (rho=0,275; p=0,005). Benzer şekilde serum TNFR-2 değerinin üre (rho=0,291; p=0,019) ve kan üre azotu (rho=0,294; p=0,022) ile anlamlı ilişki içinde olduğu ve bu iki biyobelirteçin diyabetik böbrek hastalığında anlamlı bilgi verebilecekleri görülmüştür. Bununla birlikte serum TNFR-1 değeri ile eGFR, kreatin, üre ve kan üre azotu arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Çalışmada tip 2 diyabet tedavisinde klinik eczacının tedavinin başarısı ve hastanın yaşam kalitesini artırmadaki başarısı vurgulanmıştır. Tedavinin başarısı açısından kritik önemi olan ilaçların düzenli kullanımında hasta eğitiminin etkinliği ortaya konmuştur. TNFR-2 ve presepsin belirteçlerinin böbrek fonksiyonu ile ilişkiselliği ortaya konmuş olup bu durumun hassas ve doğru sonuçlar veren biyobelirteç arayışında yeni bir kapı aralayabileceği gösterilmiştir.
  • Publication
    Tip 2 diabetes mellitus'lu hastalarda ayak taban duyusunun periferik kas kuvveti, denge, fonksiyonel kapasite ve fiziksel aktivite düzeyine etkisi / The effect of foot sole sensation on peripheral november muscle strength, balance, functional capacity and physical activity level in patients with type 2 diabetes mellitus
    USUL, MELİS; ÖZYILMAZ, SEMİRAMİS
    Çalışmamız, Tip 2 Diabetes Mellitus'lu bireylerde ayak taban duyusunun periferik kas kuvveti, denge, fonksiyonel kapasite ve fiziksel aktivite düzeyine etkisini incelemek amacıyla yapıldı. Çalışmada Bezmialem Vakıf Üniversitesi Eyüp Ek Hizmet Binası, İç Hastalıkları Polikliniği'nde takip edilen ve dahil edilme kriterlerini karşılayan 42 gönüllü hasta (56,71±7,59 yıl) yer aldı. Bireyler prospektif ve yüzyüze görüşme yöntemi ile değerlendirildi. Hastaların ayak taban duyularını değerlendirebilmek için plantar bölgede belirlenmiş 4 farklı noktadan hafif-dokunma basınç duyusu (Semmes Weinstein Monofilaman) ve iki nokta ayrım duyusu (Baseline Two Point Aesthesiometer) değerlendirildi. Vibrasyon duyusunu değerlendirmek için 2 farklı bölgeden, 128 Hz diapozan kullanılarak ölçüm yapıldı. Hastaların vücut kompozisyonu analizi (Omron Body Composition Monitör), bel-kalça çevresi, alt ve üst ekstremite kas kuvvetleri (Muscle Hand Held dinamometre), kavrama kuvvetleri (Hand Grip), fiziksel aktivite düzeyleri (Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi-Kısa Form), fonksiyonel kapasiteleri (6 Dakika Yürüme Testi), dengeleri (Biodex Balance System) değerlendirildi. İstatistiksel analizler için IBM SPSS Statistic 20 kullanıldı, p0,05 olan veriler anlamlı olarak kabul edildi. Hafif-dokunma basınç duyusu ile VKİ (r=-0,318; p=0,040), vücut yağ oranı (r=-0,318; p=0,040), iskelet kas kitlesi oranı (r=0,424; p=0,005), istirahat metabolizması (r=0,308; p=0,047), bel çevresi (r=-0,348; p=0,024); bel-kalça oranı (r=0,306; p=0,049), kuadriceps femoris kas kuvveti (r=0,323; p=0,037), biceps brachii kas kuvveti (r=-0,325; p=0,035), kavrama kuvveti (r=0,399; p=0,009), fonksiyonel kapasite (r=0,308; p=0,047) ve denge (r=-0,351; p=0,023) arasında anlamlı yönde ilişki saptadık. Hafif-dokunma basınç duyusu ile fiziksel aktivite düzeyi arasında anlamlı bir ilişki bulunmadı. Diskriminasyon duyusu ile istirahat metabolizması (r=-0,320; p=0,039), iskelet kas kitlesi oranı (r=-0,326; p=0,035), bel-kalça oranı (r=0,526; p=0,000), biceps brachii (r=-0,435; p=0,004), kavrama kuvveti (r=-0,394; p=0,010), fiziksel aktivite düzeyi (r=0,431; p=0,004), fonksiyonel kapasite (r=-0,348; p= 0,024) ve denge (r=0,363; p=0,018) arasında anlamlı yönde ilişki saptadık. Vibrasyon duyusu ile kuadriceps femoris kas kuvveti (r=0,337; p=0,029), biceps brachii kas kuvveti (r=0,310; p=0,046) ve denge (r=-0,324; p=0,036) anlamlı ilişki saptadık. Vibrasyon duyusu ile vücut kompozisyonu, bel-kalça oranı, kavrama kuvveti, fiziksel aktivite düzeyi ve fonksiyonel kapasite arasında anlamlı bir ilişki saptamadık. Anahtar Kelimeler: Ayak taban duyusu, denge, diyabetik ayak, fiziksel aktivite, fonksiyonel kapasite, periferik kas kuvveti, Tip 2 diabetes mellitus
  • Publication
    Kilo vermeye yardımcı bazı baharatlar üzerinde anatomik, morfolojik ve organoleptik incelemeler / Anatomic, morphological and organoleptic investigations on some spices that assist weight loss
    USUL, MELİSA; HANÇER, ÇAĞLA KIZILARSLAN
    Baharatlar değişik amaçlarla tarih boyunca kullanılmıştır. Farmakoloji, yemekler ve kozmetik ürünleri gibi birçok alanda tercih edilmektedir. Sağlığa olumlu etkilerinden dolayı yemeklere de sıklıkla ilave edilirler. Yapılan çalışmalar sonucunda çörek otu, tarçın, zencefil, kırmızı biber, kara biber, kişniş, zerdeçal, biberiye, kakule ve kimyonun kilo vermeye yardımcı olduğu görülmüştür. Bu baharatların tüketimi sonucunda vücut kütle indeksini azaltarak obezite ve şişmanlığı engellediği gözlenmiştir. Yapılan bu tez çalışmasında 5 tane aktar ve baharatçıdan satın alınan 10 farklı baharatın anatomik, morfolojik ve organoleptik özellikleri incelenmiştir. Organoleptik özellikler arasında tat, koku ve renk belirleyici olarak kullanılmıştır. Baharatların morfolojik özellikleri ve içeriğindeki yabancı maddeler stereo mikroskop yardımıyla tespit edilmiş ve fotoğraflanmıştır. Anatomik özelliklerini incelemek için Sartur ve Kloralhidrat reaktifleri kullanılmış, ışık mikroskobu yardımıyla anatomik çalışmalar fotoğraflanmıştır. Elde ettiğimiz sonuçlar bilimsel tanımlamalarla karşılaştırılıp değerlendirilmiştir. Çörek otunun tadı aromatik, kalem tadında ve keskin; rengi gri-siyah; kokusu karakteristik ve keskindir. Çörek otunun tohumları 2–3 mm boyunda, 1,5-2 mm genişlikte ve 1 mm kalınlıktadır. Yabancı madde kontrolleri sonucunda başka bitkiye ait parçalara ve taş parçalarına rastlanılmıştır. Anatomik özellikleri sartur reaktifi kullanılarak incelenmiştir. Tarçının tadı karakteristik ve biraz tatlı; rengi farklı tonlarda açık kahverengi; kokusu karakteristik, aromatik ve hoş kokuludur. Yabancı madde kontrolleri sonucunda ip ve başka bitkiye ait parçalara rastlanılmıştır. Anatomik özellikleri sartur reaktifi kullanılarak incelenmiştir. Zencefilin tadı keskin ve aromatik; rengi değişik sarı tonlarında; kokusu karakteristik ve aromatiktir. Yabancı madde kontrolleri sonucunda başka bitkiye ait parçalara ve ipe rastlanılmıştır. Anatomik özellikleri kloralhidrat kullanılarak incelenmiştir. Kırmızı biberin tadı kendine has, karakteristik ve acımsı; rengi farklı kırmızı tonlarında; kokusu kendine has ve keskindir. Yabancı madde kontrolleri sonucunda başka bitkiye ait parçalara, küçük odun parçaları, tüy ve ipe rastlanılmıştır. Anatomik özellikleri sartur reaktifi kullanılarak incelenmiştir. Kara biberin tadı keskin ve acımsı; rengi kahverengiden siyaha dönük; kokusu kendine özgü, yakıcı ve keskindir. Yabancı madde kontrolleri sonucunda başka bitkiye ait parçalara, küçük odun parçasına ve tüye rastlanılmıştır. Anatomik özellikleri sartur reaktifi kullanılarak incelenmiştir. Kişnişin tadı kendine has, aromatik ve karakteristik; rengi farklı kahverengi tonlarında; kokusu keskin ve kendine özgüdür. Yabancı madde kontrolleri sonucunda başka bitkiye ait parçalara ve tüye rastlanılmıştır. Anatomik özellikleri sartur reaktifi kullanılarak incelenmiştir. Zerdeçalın tadı sıcak aromatik ve acıdır; rengi farklı sarı tonlarında; kokusu aromatiktir. Yabancı madde kontrolleri 19 sonucunda ip, tüy, başka bitkiye ait parçalar ve odun parçasına rastlanılmıştır. Anatomik özellikleri kloralhidrat kullanılarak incelenmiştir. Biberiyenin tadı keskin aromatik, kafurlu ve acıdır; rengi farklı tonlarda yeşil; kokusu kuvvetli aromatiktir. Biberiye 1-4 cm uzunluğunda ve 2-4 mm genişliğindedir. Yabancı madde kontrolleri sonucunda küçük odun parçalarına, sümüklü böcek kabuğu ve başka bitkiye ait parçalara rastlanılmıştır. Anatomik özellikleri kloralhidrat kullanılarak incelenmiştir. Kakulenin tadı aromatik, keskin ve hafif acı; rengi farklı kahverengi-yeşil tonlarında; kokusu aromatiktir. Tane kakulenin boyutları neredeyse birbirleriyle aynıdır. Yabancı madde kontrolleri sonucunda herhangi bir yabancı maddeye rastlanılmamıştır. Anatomik özellikleri sartur reaktifi kullanılarak incelenmiştir. Kimyonun tadı sıcak, acımsı, aromatik ve nahoş; rengi farklı kahverengi tonlarında; kokusu tuhaf, güçlü ve ağırdır. Yabancı madde kontrolleri sonucunda başka bitkiye ait parçalara ve ipe rastlanılmıştır. Anatomik özellikleri sartur reaktifi kullanılarak incelenmiştir. Anatomik, morfolojik ve organoleptik özellikler bilimsel tanımlamalarla karşılaştırılmıştır. Anatomik özellikler bilimsel tanımlamalara uygundur ancak baharatların organoleptik ve morfolojik özellikleri farklılık göstermekte ve bazıları tanımlamalara uymamaktadır. Obeziteyi engellemek için yapılan tedavilerde sık kullanılan bitki listesinde çalışmamızda bulunan 5 baharat (kırmızı biber, kişniş, kimyon, çörek otu ve biberiye) yer almaktadır. Aynı zamanda obezite tedavisinde kullanılan egzotik bitkiler listesinde çalışmamızda bulunan 3 baharat (tarçın, zerdeçal ve zencefil) yer almaktadır. İncelediğimiz literatür çalışmalarının sonucunda bu baharatlara ek olarak kakule ve kara biberinde kilo vermeye yardımcı olduğu görülmüş ve çalışmamıza dahil edilmiştir. Çalışmamızdaki baharatları seçerken bu araştırmalar göz önünde bulundurulmuştur. Sonuç olarak denetim mekanizmaları eksik olarak ve güvenilir olmayan alanlardan temin edilen baharatların güvenilirliği tartışma konusudur ve çalışmamız buna ışık tutmaktadır. Anahtar Kelimeler: Anatomik, baharat, morfolojik, organoleptik, zayıflama
  • Publication
    Sağlıklı beslenmede bitkisel ürünlerin kullanımı hakkında bilgi ve tercihin araştırılması: Fatih örneği / Investigation of information and preference on the use of herbal products in healthy nutrition: The case of Fatih
    DEMİRCAN, HİLAL; SEVGİ, ECE
    Bireyler sağlıklarını korumak için beslenmelerinde bitkisel ürünlerden yararlanmaktadırlar. Bitkilerin işlem görmüş ya da işlenmemiş kısımlarının ekstre veya uçucu yağlarından oluşan bitkisel ürünlere olan talep günden güne artmaktadır. Bu talebe dayalı olarak kişilerin bitkisel ürünler hakkındaki bilgilerinin, tercih ve kullanım düzeylerinin, bitkisel ürünleri satın alırken dikkat ettikleri özelliklerin neler olduğunun, sağlıklı beslenmede kullanacakları bitkisel ürünleri nasıl seçtiklerinin, bitkisel ürün kullanımını hangi amaç/amaçlar ile tercih ettiklerinin, kullanım tercihlerinde doktor, eczacı, diyetisyen veya diğer unsurların etkisi olup olmadığının belirlenmesi oldukça önemlidir. Bu çalışmada Fatih ilçesinde ikamet eden 18 yaş üstü bireylerin sağlıklı beslenmede bitkisel ürünlerin kullanımı hakkındaki bilgi seviyeleri, bilinçlilik düzeyleri ve tercih sebepleri 27 soruluk bir anket uygulanarak saptanmış ve değerlendirilmiştir. Çalışmaya 292 katılımcı katılmıştır. Bitkisel ürün kapsamını algılamada üniversite mezunu bireylerin daha bilinçli olduğu saptanmıştır. Bitkisel ürünlerin tedariği noktasında %88,4 ile aktarlar ilk sırada yer almaktadır. İlkokul mezunlarının üniversite mezunlarına göre son kullanma tarihi konusunda daha duyarlı olduğu saptanmıştır. %43,8 ile katılımcıların büyük kısmı bitkisel ürünlerin tedavide yeri olduğunu düşünmektedir. Katılımcıların %64,7'si bitkisel ürünleri doktora sorarak seçtiklerini iletirken; 18-30 yaş arası bireylerin ise, %26,5 ile diyetisyene sorarak tercih ettikleri saptanmıştır. Katılımcıların %79'u bitkisel ürünleri kullanmadan önce araştırdığını belirtirken; ilkokul mezunlarının daha fazla araştırma meyilli olduğu bulunmuştur. Katılımcıların %69,2'si bitkisel ürünlerin ilaçlarla/gıdalarla etkileşimi olabileceğini söylerken; ilkokul, ortaokul ve lise mezunlarının üniversite mezunlarına göre bu ifadeye daha fazla katıldıkları bulunmuştur. Elde edilen veriler ile halkımızın sağlıklı beslenme tercihleri arasında bitkisel ürünlerin yeri ortaya konulmaktadır. Böylece uzmanların halk sağlığını planlama ve halkımızı sağlıklı beslenmeye yönlendirmelerinde kullanabilecekleri verilerin oluşturulmasına katkı sağlanmıştır.
  • PublicationOpen Access
    Afetlere müdahale amacıyla kurulan sivil toplum kuruluşlarında görevli gönüllülerin motivasyonlarının değerlendirilmesi / Evaluation of the motivations of volunteers in non-society organizations established for the purpose of intervention in disaster
    (2023) ÇALIŞIR, RAMAZAN; ERDOĞAN, ÖZCAN
    Afetler gönüllülük kavramının tüm tanımları ile en net şekilde gözlendiği alanlardır. Afet gönüllülüğü diğer gönüllülk türlerinden farklı olarak uzun soluklu, sürekli ve birbirinden farklı alanlarda eğitimler almayı gerektirmektedir. Gönüllülerin motivasyonlarını etkileyen faktörlerin neler olduğunun belirlenmesi afete dirençli toplumların oluşturulması ve sürdürülebilirliği açısından hayati öneme sahiptir. Bu araştırma Marmara bölgesinde afetlere müdahale amacıyla kurulan derneklerde gönüllü olarak görev alan bireylerin motivasyonlarına etki eden unsurların belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Araştırma kesitsel tanımlayıcı tipte olup Şubat – Kasım 2023 tarihleri arasında İnsan Hak ve Hürriyetleri vakfı (İHH), Mahalle Afet Gönüllüleri Acil Müdahale Ekibi (MAG-AME), Birleşik Arama Kurtarma Derneği (BKSAR) ,Motosikletli Arama Kurtarma Destek Derneği (MAKUD) derneklerinde görevli 473 gönüllü ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmada katılımcıların sosyodemografik bilgilerini içeren 17 sorudan oluşan Anket katılımcı bilgi formu ve 44 sorudan oluşan 10 alt boyutlu Gönüllü Motivasyon Envanteri ile veriler toplanmıştır. Veriler SPSS 25.0 programı ile analiz edilmiştir. Araştırmaya katılan gönüllülerin yaş ortalamalası 39,62±10,59, %70,8'i (n=335) erkek, %62,4'ü (n=295) evli, %21,4'ü (n=101) 1 çocuk, %38,3'ünün (n=181) lisans mezunu, %34,5'i (n=163) özel sektör çalışanı olduğu bulunmuştur. Katılımcıların %70,2'si (n=332) daha önce afet yaşadığı bildirirken, %74,2'sinin (n=351) afetlerde herhangi bir kaybı olmadığı bulunmuştur. Araştırmanın verileri değerlendirildiğinde erkeklerin toplam gönüllülük motivasyonlarının kadınlara göre yüksek olduğu (156,97), daha önce afet yaşamış olanların, afet yaşamayanlara göre toplam gönüllülük motivasyonlarının yüksek olduğu (157,65), bağlı bulunulan derneğe göre toplam gönüllülük motivasyonunun MAKUD (161,77) üyeleri arasında yüksek olduğu, daha önceden başka bir afet derneğine üye olan gönüllülerin, üye olmayan gönüllülere göre toplam motivasyonlarının daha yüksek olduğı (160,96) görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Afet Gönüllüsü, Gönüllü Yönetimi, Gönüllü Motivasyonu, Gönüllülük, Motivasyon
  • PublicationOpen Access
    Futbol Sezonunun Futbolculardaki Fonksiyonel Hareket Kalitesi ve Fiziksel Uygunluk Üzerindeki Etkisi / The Effect of Football Season on Functional Movement Quality and Physical Fitness in Football Players
    (2023) UÇAN, VAHDET; TUNCAY, İBRAHİM
    Amaç: Bu çalışmanın amacı, bir futbol sezonu boyunca futbolcuların fonksiyonel hareket kalitesi ve fiziksel uygunluklarındaki değişiklikleri incelemektir. Giriş: Futbolcuların sezon içerisinde fiziksel kapasitelerinde ve atletik performanslarında değişimlerin olduğu bilinmektedir. Performans değişkenlerini koruyabilmek veya geliştirebilmek, özellikle sezonun son maçlarına hazırlıkta atletik başarı için önemli faktörlerdir. Fonksiyonel hareket taraması (FHT) ile ölçülen hareket modeli kalitesi atletik performans ve yaralanma riskiyle ilişkilidir. Gereç ve yöntem: Amatör ligde oynayan ortalama 23 ± 5,4 yaşında 30 erkek futbolcu, 2022-2023 sezonu öncesinde ve sonrasında değerlendirildi. Sporcuların FHT skorları, propriosepsiyon testleri, denge testleri, izokinetik kas güçleri ve anaerobik güç testleri sezon öncesi ve sezon sonrası olmak üzere karşılaştırıldı. Bulgular: Sporcuların sezon öncesi ve sezon sonrası toplam FHT skorunda istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptandı. (p <0.05) Sezon sonunda derin çömelme testinde anlamlı artış (p=0.034) varken, aktif düz bacak kaldırma testinde ise anlamlı olarak gerileme izlendi. (p=0.046) Sporcuların vücut kütle indekslerinde, proprisepsiyon testlerinde, denge testlerinde, izokinetik kas güçlerinde ve anaaerobik güç testlerinde sezon sonrasında sezon öncesine göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmedi. (p>0.05) Çıkarım: Bir futbol sezonu boyunca sporcular, belirli performans değişkenleri üzerinde olumlu veya olumsuz etkileri olabilecek zorlu kondisyon antrenmanlarına ve maçlara katılırlar. Böylelikle fiziksel kapasitelerinde ve atletik performanslarında değişiklikler meydana gelir. Bu bulgular, sporcuların bir sezon boyunca optimum hareket kalitesine olanak tanıyan, yaralanma riskini azaltan sürekli izleme ve özel düzeltici programlara ihtiyacını göstermektedir.
  • PublicationOpen Access
    Üniversite öğrencilerinin afet okuryazarlığı düzeylerinin analizi: Bezmialem Vakıf Üniversitesi Hemşirelik Bölümü pilot çalışması / Analysis of the disaster literacy levels of university students: Bezmialem Vakıf University Nursing Department pilot study
    (2023) CANATAN, HACER; MAYADAĞLI, ALPASLAN
    Bu araştırma, Bezmialem Vakıf Üniversitesi'nde eğitim alan Hemşirelik Bölümü öğrencileri'nin Afet Okuryazarlığı (AFOY) ölçeği ile afetlerin evrelerine özgü bilgilerini değerlendirmek amacıyla yapılmış pilot çalışmadır. Çalışma Temmuz -Haziran 2023 tarihleri arasında Hemşirelik bölümü öğrencileri (235 kişi) ile tanımlayıcı tipte yapılmıştır. Evrenin tamamına ulaşılması planlanmış ve AFOY ölçeği yüzyüze uygulanarak 208 kişiye ulaşılmıştır. Veriler SPSS 25.0 paket programı kullanılarak analiz edilmiştir. Veriler analiz edilirken değişkenlerin normal dağılımdan gelmeleri nedeniyle t ve ANOVA testi kullanılmıştır. ANOVA testinde farklılık olması durumunda varyansların homojenliği varsayımı dikkate alınarak Tukey testi ile farklılıklar hesaplanmıştır Sürekli değişkenler arası ilişki bakılırken korelasyon testinden yararlanılmıştır.Çalışmaya katılan 208 öğrencinin demografik verileri incelendiğinde;186 (%89.42) katılımcının kadın, 22 (%10.58) katılımcının erkek olduğu ve katılımcıların yaş ortalamasının 20.99±1.36 yıl olduğu, Çalışmaya katılan 208 katılımcıdan, 76 öğrenci 1. Sınıf, (%36,23),32 öğrenci 2 Sınıf.(%15,38),60 öğrenci 3 Sınıf (%28,84) ve 40 öğrenci 4. Sınıf .(%19,25) olduğu görülmektedirAfet Okuryazarlılıklarının orta düzeyin altında bir ortalamaya sahip olduğu bulunmuştur. Zarar azaltma indeks puanlarının 19,85-50 değerleri arasında 36,78±6,44 ortalama, hazırlık indeks puanlarının 15,63-50 değerleri arasında 35,83±6,53 ortalama, müdahale indeks puanlarının 22,12±50 değerleri arasında 37,61±6,75 ortalama, iyileştirme indeks puanlarının 14,17±50 değerleri arasında 35,22±7,61 ortalama ve afet okuryazarlık indeks puanlarının 18,65-50 değerleri arasında 36,32±6,14 ortalama ile dağılım gösterdiği görülmektedir. Afet okur yazarlık düzeyleri açısından sınıflar arası farklılık görülmüştür (p<0,05). 1.ve 2.Sınıfta okuyanların afet okur yazarlık düzeyleri 4.sınıf ve 3.sınıfta okuyanlara göre düşüktür. Hazırlık, müdahale,zarar azaltma ve iyileştirme düzeyleri arttıkça afet okuryazarlık de paralel olarak artmaktadır.Yapılan araştırmadan elde edilen bulgular, öğrencilerin afet farkındalıklarını artırmaları açısından katkı sağlayacağı, gönüllülük çalışmalarına yönlenmelerinin de afetlerle ilgili anlamlı faaliyetleri destekleyeceği düşünülmektedir.
  • PublicationOpen Access
    Serebral palsili çocuklarda oksidatif stres ve krebs döngüsü enzim düzeyleri / Oxidative stress and krebs cycle enzyme levels in children with cerebral palsy
    (2023) YILMAZ, MERT; MERAL, İSMAİL
    Serebral palsi (SP); prenatal dönemde, natal dönemde ya da postnatal dönemden sonra açığa çıkan, gelişen bir beyinde meydana gelen etkilenim sonucu progresif olmayan, kalıcı, hareketi sınırlayan, motor işlev kaybı, duruş ve hareket bozukluğudur. SP'li çocuklarda vitamin ve besin alımındaki eksiklik, çevresel faktörler ve epileptik nöbetlerin oksidatif strese neden olabileceği düşünülmektedir. Yapılan araştırmalar sonucunda oksidatif stres artışının krebs döngüsü (TCA) enzim aktivite düzeylerine etkisi olduğu saptanmıştır. Bu çalışmadaki amacımız, SP tanısı almış çocuklarda oksidatif stres artışının etkilediği TCA enzim aktivitelerini belirleyerek, bu aktivite değişimlerinin SP'nin oluşum mekanizması üzerine etkisini kontrol grubu ile karşılaştırmaktı. Çalışmamızda Bezmialem Vakıf Üniversitesi Hastanesi Çocuk Nöroloji'si bölümüne motor disfonksiyon ve hareket bozukluğu nedeniyle başvuran, dahil olma/dışlama kriterlerini karşılayan nörolojik, ortopedik ve fonksiyonel muayene sonrası SP tanısı almış, 4-18 yaşı aralığındaki 20 hasta ve aynı hastaneye başvurmuş ancak rutin muayenesinde herhangi bir hastalığı tespit edilememiş aynı yaşlarda 20 sağlıklı çocuk olmak üzere toplam 40 hasta serumu çalışmaya eklendi. Serumu alınan hastalarda; total oksidatif kapasite, total antioksidan kapasite ve krebs döngüsü enzim düzeylerine (alfa-ketoglutarat dehidrogenaz, süksinat dehidrogenaz, fumaraz, izositrat dehidrogenaz, glutamat dehidrogenaz, malat dehidrogenaz, sitrat sentaz) bakıldı. İstatiksel değerlendirmelerde sürekli değişkenlerin gruplar arasındaki kıyaslanması için student'in t testi uygulandı. Kontrol grubuyla kıyaslandığında, hasta grubunda alfa-ketoglutarat dehidrogenaz enzim düzeyi düşük bulunurken, malat dehidrogenaz enzimin düzeyi yüksek bulundu (P<0,05). Gruplar arasında diğer krebs döngüsü enzim düzeyleri, total oksidatif kapasite ve total antioksidan kapasitede yönünden anlamlı bir fark bulunmadı (P>0.05). Anahtar Kelimeler: Serebral Palsi, Oksidatif Stres, Krebs Döngüsü.