Diş Hekimliğinde Uzmanlık Tezleri

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.12645/23110

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 20 of 86
  • PublicationOpen Access
    İnce diş eti fenotipine sahip periodontitis hastalarında açık flep operasyonuna ilave %0.8 hyaluronik asit jel uygulamasının etkinliğinin klinik ve hacimsel olarak değerlendirilmesi / Evaluation of the clinical and volumetric effectiveness of 0.8% hyaluronic acid gel application adjunct to open flap debridment in periodontitis patients with thin gingival phenotype
    (2023) GÖNÜLAY, SEDA; GÜNPINAR, ŞADİYE
    Hyaluronik asit (HA) enflamasyon ve yara iyileşmesi mekanizmalarında rol oynayan lokal kemoterapötik bir ajandır. Bu çalışmanın amacı; ince diş eti fenotipine sahip evre II/III periodontitis hastalarında açık flep operasyonuna (AFO) ilave %0.8 HA jel uygulamasının klinik etkinliğinin değerlendirilmesidir. Çalışmaya dahil edilen toplam 40 hasta a) AFO+ %0.8 HA jel (test=20) ve b) AFO (kontrol=20) olmak üzere rastgele 2 (iki) gruba ayrıldı. Tüm bireylerin başlangıç plak (P), sondalamada kanama (SK), sondalama cep derinliği (SCD), klinik ataçman seviyesi (KAS) ölçümleri kaydedildi. Başlangıç periodontal tedavi tamamlandıktan 4 hafta sonra cerrahi periodontal tedavi fazına geçilmek üzere ince diş eti fenotipine sahip, SCD ≥ 5mm olup horizontal kemik yıkımı olan bölgeler belirlendi. Diş eti fenotipinin belirlenmesinde Hu-friedy renkli diş eti sondaları kullanıldı. Tüm bireylerin ağız içi dijital taramaları alındı. Ameliyattan hemen önce ameliyat bölgesine ait rölatif diş eti çekilmesi (rDÇ) ölçümleri kaydedildi. Test grubuna AFO'ya ilave %0.8'lik HA jel, kontrol grubuna ise AFO'a ilave serum fizyolojik uygulandı. HA uygulaması AFO sonrası 4. haftada tekrarlandı. Yumuşak doku hacim (mm3 ) ve kalınlık (mm) değişim (Δ) ölçümleri bilgisayar yazılımları ile gerçekleştirildi. Değerlendirmeler tedavi sonrası 3. ve 6. ayda tekrarlandı. Klinik periodontal parametrelere ait 3.ay ve 6.ay ölçümlerinin başlangıca göre değişimi gruplar arasında karşılaştırıldığında, P yüzdesinde test grubunda kontrol grubuna göre anlamlı daha fazla azalma olduğu (p<0.05), klinik ataçman kazancının test grubunda kontrol grubuna göre anlamlı daha fazla olduğu (p <0,05) ve ΔrDÇ miktarının kontrol grubunda test grubuna göre daha fazla olduğu belirlendi (p<0.05). Diğer taraftan, SK yüzdesi ve SCD ölçümleri her iki grupta başlangıca göre anlamlı azalmış olmasına rağmen (p<0.05), değişim gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı değildi (p>0.05). Diş etindeki hacim (mm3 ) ve kalınlık değişiminin, kontrol grubunda test grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı daha fazla olduğu belirlendi (p<0.05). Çalışmamızın sınırları dahilinde, ince diş eti fenotipine sahip periodontitis hastalarında AFO'ya ilave % 0.8 HA jel uygulamasının klinik ataçman kazancını arttırdığı, DÇ'yi ve diş etindeki boyutsal değişimi azalttığı sonucuna varıldı. Bu nedenle, özellikle diş eti çekilmesinin beklenildiği ince diş eti fenotipine sahip bireylerin cerrahi periodontal tedavisine ek olarak % 0.8 HA jelin klinik olarak kullanımı önerilebilir. Anahtar Kelimeler: Fenotip, hyaluronik asit, periodontal debridman, periodontitis, Üç boyutlu analiz.
  • PublicationOpen Access
    Daimi dentisyonda mandibular ikinci molar dişlerin kök oluşum seviyelerinin yapay zekâ ile değerlendirilerek çekim endikasyonu olan birinci molar dişlerin ideal çekim zamanının belirlenmesi / In permanent dentition determination the ideal extraction time of first molar teeth by evaluation of root formation levels of mandibular second molars with arti̇ficial intelligence
    (2023) ALTIN, AYŞE MERYEM; SARICA, İRFAN
    Daimi birinci büyük azı dişleri en fazla çürük görülen dişlerdir ve genelde buna bağlı olarak sergiledikleri zayıf prognoz nedeniyle erken yaşlarda kaybedilmektedir. Birinci azı dişlerinin çekimi için uygun zamanın tayin edilmesi çocukların fiziksel gelişimi için önemlidir. Dişlerin kalsifikasyon aşamalarını sınıflandıran Demirjian metodunda E safhası daimi birinci büyük azı dişlerinin çekim kararı için ideal bir zamandır ve çocuklarda 8-10 yaş aralığına tekabül eder. Bu tez çalışmasında daimi dentisyonda çekim endikasyonu olan mandibular birinci büyük azı dişlerin ideal çekim zamanının belirlenmesinde; mandibular ikinci büyük azı dişlerin Demirjian metoduna göre gelişim safhalarının panoramik radyografiler üzerinden yapay zekâ programına öğretilmesi ve buna bağlı olarak ideal çekim zamanının yapay zekâ uygulaması tarafından belirlenebilirliği değerlendirilmiştir. Tez çalışmamızda evrişimli sinir ağları kullanılarak Demirjian metodu kalsifikasyon aşamalarının, yapay zekâ ve derin öğrenmeye dayalı bir modelle otomatik olarak sınıflandırılabilmesi amaçlandı. Bu çalışmada 1106 adet panoramik radyografi üzerinde 37 ve 47 numaralı dişlerin segmentasyon ve detection yöntemleri ile etiketlemesi yapıldı. Görüntüler üzerinde dişlerin etiketlenmesinde CranioCatch etiketleme yazılımı (CranioCatch, Eskişehir, Türkiye) kullanıldı. Demirjian metodunun A-H'a kadar 8 safhası için 8 adet veri seti oluşturuldu. YOLOv5 modeli kullanılarak eğitildi. Detection yönteminde yaklaşık olarak 0, 990 duyarlılık, 0,917 kesinlik ve 0,952 F1 skoruna sahip sonuçlar elde edilirken, segmentasyon yönteminde 0,985 duyarlılık, 0,921 kesinlik, 0,952 F1 skoru sonuçları elde edildi. Çalışmamızın sonuçlarına göre geliştirilen derin öğrenme modellerinin; daimi birinci büyük azı dişlerin ideal çekim zamanını belirlemek için kullandığımız Demirjian metodunun safhalarını tespit/tahmin etmedeki başarılı olduğu görülmüştür.
  • PublicationOpen Access
    Youtube ve tiktok platformlarında diş eti çekilmesi ile ilgili paylaşımların kalite ve güvenilirliğinin değerlendirilmesi / Evaluation of the quality and reliability of gingival recession-related content on youtube and tiktok platforms
    (2023) AKTAR, ÖMERCAN; GÜNPINAR, ŞADİYE
    Bu çalışmanın amacı bireylerin yaşadıkları diş eti çekilmeleri sorunlarıyla ilgili bilgi almak için yöneldikleri Youtube ve Tiktok sosyal medya platformlarında diş eti çekilmesi ile ilgili sunulan bilgilerin kalitelerini ve güvenilirliklerini değerlendirmek ve her iki paylaşım platformundaki videoların kalite ve güvenilirliklerini karşılaştırmaktır. Çalışmamızda Youtube ve Tiktok platformlarında diş eti çekilmesi ile ilgili Aralık 2017-Aralık 2022 yılları arasında İngilizce dilinde yapılan video paylaşımları tek bir araştırmacı tarafından analiz edildi. Videolar, bilgilerin bilimsel güvenilirliği, kalitesi ve popülerlikleri açısından Küresel Kalite Ölçeği (KKÖ), Discern ve JAMA araçları kullanılarak değerlendirildi. Her videonun iletişim kalitesi, süresi, beğeni, beğenmeme, görüntülenme sayısı, kaynağı ve video tipi kategorilere ayrılarak kaydedildi. Sonuçlar uygun istatistiksel metodlar kullanılarak SPSS versiyon 26.0 paket programı ile analiz edildi. Çalışmaya toplam 248 video dahil edildi. Youtube paylaşım platformuna ait ortalama KKÖ ve Discern skorlarının orta-düşük düzeyde olduğu (sırasıyla 2,55; 1,88), diğer taraftan skorların Tiktok platformuna (sırasıyla 1,92; 1,42) göre istatistiksel olarak daha yüksek olduğu belirlendi (p<0,05). Youtube paylaşım platformunda Periodontoloji uzmanları tarafından yüklenen videoların iletişim kalitesi skorları diğer paylaşımcılara göre anlamlı olarak daha yüksek (p<0,001) iken, Tiktok platformunda video yükleyicileri arasında anlamlı farklılık bulunmadı (p=0,111). Youtube platformundaki videolar için görüntülenme oranının 174,94 olduğu, Tiktok videoları için ise bu oranın 440,5 olduğu saptandı (p<0,05). Youtube platformunda beğeni ve görüntüleme oranı ortalamalarının Tiktok platformuna göre anlamlı olarak düşük (p<0,001), süre ortalamaları bakımından ise Tiktok platformuna göre anlamlı olarak daha yüksek olduğu tespit edildi (p<0,001). Youtube ve Tiktok platformlarında Periodontoloji uzmanı hekimlerin yüklediği videoların Discern ve KKÖ için aldıkları skorların diğer paylaşımcılara göre anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulundu. (p<0,005). Çalışmamızın sınırları dahilinde, Youtube ve Tiktok platformlarında paylaşılan videoların diş eti çekilmesi hakkında düşük ile orta kaliteli bilgi sağladığı ve bu platformların diş eti çekilmesi ve tedavileri hakkında güvenilir bilgi sağlamayabileceği sonucuna varıldı. Bu sonuçlar, hastaların diş eti çekilmesi ve tedavileri hakkındaki içeriklere karşı daha seçici olmalarının ve güvenilir kaynaklardan bilgi almalarının sağlanması gerekliliğini ortaya koyması açısından önemlidir.
  • PublicationOpen Access
    Ortognatik cerrahi sonrası Mandibula Kondilinin remodelasyonunun değerlendirilmesi / Evaluation of remodelation of Mandibula Condyle after orthognatic surgery
    (2024) BAKAÇ, EMRE; DOLANMAZ, DOĞAN
    Amaç: Sınıf III hastalarda ortognatik cerrahi (OGC) sonrasında mandibular kondilin kafa kaidesine göre BT ve 3B yazılımlar ile açısal, doğrusal ve hacimsel olarak incelenmesinin sağlanmasıdır; çalışma sonuçlarıyla TME'nin OGC sonrası nasıl etkilendiğinin ve sonraki ameliyat planlamalarında nasıl katkı sağlayabileceğinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Bilateral sagittal split ramus osteotomisi (BSSRO) ve Le Fort I cerrahi geçirmiş hastalardan, preop ve postop tomografisi bulunan 45 hasta seçildi. Bu veriler tıbbi yazılım programı Mimics Medical 21.0 (Materialise, Leuven, Belçika) ile üç boyutlu görüntülere dönüştürüldü. Elde edilen 3B görüntüler Geomagic Control X (3D Systems, Rock Hill, ABD) programına aktarılarak üst üste çakıştırma yapıldı. NemoStudio (NemoFAB v2020, Madrid, İspanya) programına aktarılarak da çeşitli açısal ölçümler yapıldı. Preoperatif ve postoperatif değişikliklerin dağılımı ve analizi için Wilcoxon işaretli sıra testi, korelasyon analizi için de Pearson ve Spearman'ın korelasyon testleri kullanıldı. Bulgular: Her iki Temporomandibular eklem (TME)'de hacimsel azalma, antero-lateral bölgesinde ve posteriorun tamamında rezorbsiyon, antero-medial ve anterior-orta kısmında bir miktar apozisyon gözlenmiştir. Gözlenen bu remodelasyon paternleri anlamlı yorumlanmıştır (p<0,05). Horizontal düzlemde Kondil-Koronid açısında artma, sagittal düzlemde kondil posterior açısında azalma gözlenmiştir ve istatistiksel olarak anlamlı yorumlanmıştır (p<0,05). Koronal düzlemde ise sağ kondilde mediale doğru, sol kondilde ise laterale doğru bir miktar açısal değişim izlenmiştir. Fakat bu değerler istatistiksel olarak anlamlı değildir (p>0,05). OGC sonrası kondil başındaki hacimsel ve doğrusal değişikliklerle, kondili içeren proksimal segmentin açısal değişimleri arasında korelasyon saptanamamıştır. Sonuç: Kondil hacmi ortognatik cerrahi sonrası fizyolojik sınırlar içerisinde azalmıştır. Kondilin posterior ve antero-lateral yüzünde rezorbsiyon, anterior-orta ve antero-medial yüzünde apozisyon olmuştur. Bu, OGC sonrası değişen oklüzyon ve iskelet-kas sistemi ile TME'de başlayan adaptasyon sürecinin bir etkisi olabilir. Anahtar kelimeler: Kondiler Remodelasyon, Temporomandibular Eklem, Ortognatik Cerrahi
  • PublicationOpen Access
    Konvansiyonel, eksiltmeli ve tabakalı üretim yöntemleri ile farklı yüksekliklerde üretilen oklüzal splint materyallerinin aşınmasının değerlendirilmesi / Evaluation of wear of occlusal splint materials produced at different heights using conventional, subtractive and additive manufacturing methods
    (2024) KAYGI, YAKUP DOĞAN; ÖZYILMAZ, ÖZGÜN YUSUF
    Bu çalışmanın amacı; konvansiyonel, eksiltmeli ve tabakalı üretim yöntemleriyle farklı yüksekliklerde üretilen oklüzal splint materyallerinin farklı zaman dilimlerinde termal ve mekanik yaşlandırma sonrası aşınma değerlerinin incelenmesidir. Konvansiyonel yöntemle ısı ile polimerize olan akrilik rezin, eklemeli yöntemle 3B baskı ile reçine ve eksiltmeli yöntemle PEEK ve PMMA bloktan elde edilen oklüzal splint materyalleri 2 mm, 4 mm ve 6 mm olarak 3 farklı yükseklikte, her yükseklik grubu için 10 örnek, toplamda 120 örnek 20 mm çapında üretilmiştir. Örneklerin aşınma değerlerin üretim sonrası 1 ay, 3 ay ve 6 ay klinik zaman dilimlerine denk gelen sürelerde termal ve mekanik yaşlandırma uygulanması sonucu karşılaştırılmıştır. 1 aylık zaman dilimine denk gelen sürede örneklere önce 5-55 oC termal yaşlandırma işlemi uygulanmıştır. Termal yaşlandırma uygulanan örnekler 1 aylık zaman dilimine denk 20.000 döngüde çiğneme simülatöründe mekanik yaşlandırma uygulanmıştır. Örnekler 1 aylık zaman dilimi termal ve mekanik yaşlandırma sonrası oluşan aşınma laboratuvar tarayıcısı ile dijital ortama aktarılmıştır. Elde edilen veriler Geomagic DesignX tersine mühendislik programına aktarılıp, işlem uygulanmamış örnek verileriyle çakıştırma yöntemi uygulanarak hacim kaybı mm3 cinsinden elde edilmiştir. 3 aylık ve 6 aylık zaman dilimleri için uygulanacak termal ve mekanik yaşlandırma sonucu aşınma ile oluşan hacim kaybının ölçümü aynı şekilde gerçekleştirilmiştir. Elde edilen verilerin normallik testlerine Shapiro-Wilk testi ile bakılmıştır. Verilerin normal dağılmamasından dolayı gruplar arasındaki karşılaştırmalara Kruskall-Wallis H testi ile grup içi karşılaştırmalara ise Mann-Whitney U testi testi ile bakılmıştır. Örneklerin aşınma öncesi ve aşınma sonrası karşılaştırması Wilcoxon testi ile bakılmıştır. Anlamlılık seviyesi olarak 0,05 kullanılmış olup, p<0,05 olması durumunda anlamlı farklılığın olduğu, p>0,05 olması durumunda ise anlamlı farklılığın olmadığı belirtilmiştir. Çalışmamızda yapılan istatistiksel analiz sonuçlarına göre farklı üretim yöntemiyle üretilen her örnek grubunda 6 aylık zaman dilimlindeki aşınma oranı istatistiksel olarak anlamlı derecede en yüksek (p<0,05), 1 aylık zaman dilimindeki aşınma oranı istatistiksel olarak anlamlı derecede en düşük (p<0,05) olduğu izlenmiştir. Örneklerin 1 aylık zaman diliminde kendi içlerindeki farklı yükseklik farklılıklarında istatistiksel olarak anlamlı fark görülmemiştir (p>0,05). 3 ve 6 aylık zaman diliminde örneklerin kendi yükseklik grupları içinde konvansiyonel yöntemle ısı ile polimerize olan ProBase materyali dışında istatistiksel olarak anlamlı fark görülmemiştir (p>0,05). Aynı yükseklik grubunda materyallerin farklı zaman dilimlerinde karşılaştırmasında eksiltmeli yöntemle üretilen PEEK materyali istatistiksel olarak anlamlı derecede en düşük aşınma değerlerini(p<0,05), eksiltmeli yöntemle üretilen PMMA blok istatistiksel olarak anlamlı derecede en yüksek (p<0,05) aşınma değerlerini göstermiştir. Konvansiyonel yöntem ve eklemeli yöntemle üretilen oklüzal splint materyalleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark görülmemiştir (p>0,05).
  • PublicationOpen Access
    Sınıf III iskeletsel deformitesi bulunan hastalarda ortognatik cerrahi sonrası havayolu değişiminin üç boyutlu olarak incelenmesi / Three dimensional evaluation of airway changes post orthognathic surgery in patients with Class III deformity
    (2024) KUŞLU, TUĞBA; DİKER, NURETTİN
    Amaç: Cerrahi hareketlerin faringeal hava yolu alanı (PAS), minimum kesit alanı (MAK) üzerindeki etkilerini değerlendirmek ve bu etkilerin deformite analizinde kullanılan çeşitli referans noktaları, açılar veya düzlemler ile ilişkisini incelemektir. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya bimaksiller ortognatik cerrahi uygulanan sınıf III iskelet deformiteli 49 hasta (30 kadın, 19 erkek) dahil edilmiştir. Cerrahi öncesi üç boyutlu sanal planlama için elde edilen Bilgisayarlı Tomografi (BT) tarama verileri ve en az 6 aylık takip süresince elde edilen taramalar kullanıldı. Bu taramaların rekonstrüksiyonları ve lateral sefalometrik grafikleri NemoStudio (NemoFab, v2020) yazılımı kullanılarak elde edildi. Çeşitli sefalometrik noktalar (A, B, PNS, Me) kullanılarak on adet lineer ve iki açısal ölçüm (FMA ve maksiller oklüzal düzlem) yapıldı. Bu ölçümler, lateral sefalometrik görüntülerde Frankfurt horizontal düzlem ve bu düzleme dik vertikal referans çizgisi tanımlanarak yapıldı. Hiyoid kemiğin toplam ve diagonal yer değiştirmesini, mandibula ile olan ilişkisini analiz etmek için, hiyoid kemiğinin gövdesi ile üçüncü servikal vertebra arasındaki mesafe (HC3) ve hiyoid kemiğinin mandibula kenarı ile olan en kısa mesafesi (HBM) ölçüldü. Ayrıca aynı yazılım aracılığıyla elde edilen hava yolunun üç boyutlu modeline dayalı olarak nazofarengeal (NH), orofarengeal (OH) ve toplam farengeal (TH) hava yollarının hacimsel ölçümleri ve OP bölgedeki MAK ölçümü yapıldı. Preoperatif ve postoperatif değişikliklerin dağılımı ve analizi için Wilcoxon işaretli sıra testi, korelasyon analizi için de Pearson ve Spearman'ın korelasyon testleri kullanıldı. Bulgular: Postoperatif dönemde toplam havayolu hacmi (p < 0,04) ve orofarengeal havayolu hacminde (p < 0,028) anlamlı azalmalar gözlemlenirken, nazal havayolu hacminde anlamlı bir değişim gözlenmemiştir. (p < 0,056) Postoperatif takip sürecinde de minimum aksiyel kesit alanında istatistiksel olarak anlamlı bir değişim olmadığı görülmüştür. (p < 0,724) Korelasyon analizi sonucunda havayolu hacmindeki değişiklikler ile sefalometrik rehber noktaların vertikal ve horizontal düzleme olan mesafeleri ve hyoid kemiğin pozisyonu arasında bir ilişki olduğu gösterilmiştir. (p < 0,05). Orofarengeal havayolu hacmi toplam havayolu hacmiyle (p < 0,001) ve minimum aksiyel kesit alanı ile (p < 0,001) pozitif korelasyon göstermiştir. Ayrıca nazal havayolu hacminin maksiller oklüzal düzlem açısı ile korele olduğu tespit edilmiştir. (p < 0,001). Sonuç: Bimaksiller ortognatik cerrahi (Lefort I ilerletme ve BSSO setback) toplam ve orofarengeal hava yol hacminde anlamlı azalmalara neden olmuştur, ancak minimum aksiyal kesit alanında anlamlı bir değişiklik gözlenmemiştir. Hava yolu hacmindeki değişiklikler, ameliyat sonucu oluşan sefalometrik değişiklikler ile korele olup, ortognatik cerrahi planlaması ve değerlendirmesinde hava yolunun değişikliklerinin göz önünde bulundurulmasının önemini vurgular. Anahtar kelimeler: Faringeal hava yol hacmi, ortognatik cerrahi, minimum aksiyel kesit
  • PublicationOpen Access
    Cerrahi Destekli Hızlı Maksiller Genişletme işleminde pterygomaksiller bileşkenin üçboyutlu morfolojik yapısının maksiller genişletme üzerine etkilerinin değerlendirilmesi / Three-dimensional examination of the pteygomaxillary junction in Surgically Assisted Rapid Maxillary Expansion evaluation of the effects of morphological structure on maxillary expansion
    (2024) BAŞYILDIZ , SELAHADDİN; DOLANMAZ, DOĞAN
    Bu çalışmada Cerrahi Destekli Hızlı Maksillar Genişletme (CDHMG) uygulanan hastaların pterygomaksillar bileşkelerinin üç boyutlu morfolojik yapısının maksillar genişleme üzerine etkilerini konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (kıbt), alçı model ve posterior anterior sefalometrik film verileri kullanılarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışma grubu Bezmialem Vakıf Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız Diş Çene Cerrahisi Anabilim Dalı Kliniği'nden seçilen 26 hastadan oluşturuldu. Çalışmaya dâhil edilen hastalar 16- 30 yaş aralığındaki, daha önce ortodontik tedavi görmemiş ve transvers yönde maksillar darlık ve çift taraflı yan çapraz kapanış gösteren bireylerden seçildi. Seçilen hastalara endikasyon doğrultusunda CDHMG uygulandı. Maksillanın transvers yönde genişlemesinin standartizasyonu için, hastaların dişsel ve iskeletsel gelişimlerinin muayenesi doğrultusunda Rijit Akrilik Bonded Maksiller Genişletme tipi Hyrax genişletme apareyi kullanan ve ekspansiyon döneminde herhangi bir komplikasyonla karşılaşmayan hastalar çalışmaya dahil edildi. Genişletme öncesinde ve aktif genişletmeden sonra 6 aylık pekiştirme dönemi sonunda alınan dental alçı model ve posterior anterior sefalometrik filmi eksiksiz olan hastalar tercih edildi.. Pterygomaksillar bileşkenin boyutsal değerlendirilmesi için, kalınlık, uzunluk, yükseklik ölçümleri tomografiler üzerinde, dental ve iskeletsel genişleme miktarları, iskeletsel genişleme karakteri, dental alçı modeller ve posterior anterior sefalometrik filmler üzerinden değerlendirildi. Dental ekspansiyonun değerlendirmek için dental alçı modeller üzerinden molar premolar ve kanin dişlerin tüberkül ile sulkusları arası mesafeler ve bu dişlerin inklinasyonlarındaki değişimlerine , Posterior-Anterior kafa grafisinden ise 1. Molar dişlerin arasındaki mesafenin değişimine bakıldı.İskeletsel ekspansiyonu değerlendirmek için de dental alçı modeller üzerinden palatinal derinlikve Posterior-Anterior kafa grafisinden ise nazal taban genişliği efektif maksillar genişlik ve efektif mandibular genişlik ölçüldü. CDHMG pterygomaksillar bileşkenin horizontal yöndeki genişliği ile intermolar mesafedeki genişleme arasında tersine yönde istatistiksel anlamlı bir korelasyon tespit edilmiştir(p<0,05).
  • PublicationOpen Access
    PEEK ve PEKK materyallerinin çeşitli lazerlerle yüzey özelliklerinin değiştirilmesinin kompozit ile bağlantı dayanımına etkisinin incelenmesi
    (2023) AŞIK, BURCU; ÖZYILMAZ, ÖZGÜN YUSUF
    Bu çalışmanın amacı; PEEK ve PEKK'e uygulanan farklı tür lazerlerle yüzey pürüzlendirme işlemlerinden sonra materyallerin yüzeyinde oluşabilecek değişikliklerin ve bu materyallerin lazer uygulaması sonrası kompozit ile bağlanma dayanımlarının incelenmesidir. PEEK ve PEKK bloklardan 10 mm çapında 4 mm yüksekliğinde 130 adet disk elde edilmiştir. Elde edilen örnekler Er-YAG lazer, Nd:YAG lazer, Diyot Lazer, Femtosaniye lazer ve Kontrol (Yüzey işlemi uygulanmamış) olmak üzere rastgele 5 farklı yüzey işlem grubuna ayrılmıştır (n=12). Er:YAG (150 mJ, 10 Hz, 1,5W), Nd:YAG (150 mJ, 20 Hz, 3 W), diyot (300 mJ, 1,2 W) ve femtosaniye (10 mW, 1 kHz, 90 fs) lazerler örnek yüzeyine dik olacak şekilde 10 mm mesafeden 20 sn boyunca uygulanmıştır. Uygulama sonrası örnekler 60 sn boyunca ultrasonik temizleyicide temizlenmiş ve kurutulmuştur. Y üzey işlem uygulamalarının ardından tüm örneklerin yüzey pürüzlülük ölçümleri profilometre cihazı ile yapılmıştır. Cihazın 5 μm'lik elmas ucu, 0.75 mN yük altında 350 mm'lik bir alanı 0.5 mm/s hızında ölçüm yüzeyine temaslı halde yatay olarak taramıştır. Mikrometre cinsinden pürüzlülük değerleri elde edilmiştir. Tüm yüzey işlem gruplarından pürüzlülük ölçüm sonuçlarına göre ortalamaya en yakın olan her bir gruptan birer örnek seçilerek (toplam 10 adet) SEM (Taramalı Elektron Mikroskobu) analizleri yapılmıştır. Pürüzlendirme işlemi sonrası PEEK ve PEKK disk örnekleri ile pembe kompozit materyalinin standart şekilde bağlanabilmesi için örnekler 2,5x2,5 cm boyutlarında hazırlanan teflon kalıplar kullanılarak akriliğe gömülmüştür. PEEK ve PEKK örneklere Anaxblend Pekk Bond ve Anaxblend Opaquer uygulanarak, teflon kalıp yardımıyla 3 mm çapında 4 mm yüksekliğinde pembe kompozit rezin bağlanmıştır. Makaslama bağlanma dayanımı testi için, örneklerde kopma meydana gelene kadar 1mm/dk yükleme hızıyla kuvvet uygulanmıştır. Kopma anındaki kuvvet Newton (N) cinsinden kaydedilerek makaslama bağlanma dayanımı ölçülmüştür. Elde edilen kuvvet değerleri, bağlanma bölgesinin yüzey alanına bölünerek Megapaskal (MPa) cinsine çevrilmiştir. Makaslama bağlantı testi sonrası başarısızlık tipleri adeziv, koheziv ve karışık olarak sınıflandırılmıştır. Elde edilen değerlerin normal dağılıma uygunlukları Shapiro Wilk testi ile incelenmiştir. İki bağımlı grubun karşılaştırmasında paired t testi kullanılırken; iki bağımsız grubun karşılaştırmasında student t testi ve Mann Whitney U testi kullanılmıştır. Homojen olmayan gruplarda ikiden fazla bağımsız grubun karşılaştırmasında Kruskall Wallis testi, post hoc test olarak Dunn testi kullanılmıştır. Homojen gruplarda ise ikiden fazla bağımsız grubun karşılaştırmasında tek yönlü varyans analizi (ANOVA) kullanılmış, post hoc test olarak Tukey testi kullanılmıştır. İstatistiksel anlamlılık düzeyi p≤0,05 olarak alınmıştır. Çalışmamızda yapılan istatistiksel analiz sonuçlarına göre pürüzlülük değerlerinde PEEK örnekler için Er:YAG lazer, Nd:YAG lazer, Diyot lazer, Femtosaniye lazer gruplarının istatistiksel olarak materyaldeki pürüzlülüğü artırdığı izlenmiştir (p≤0,05). Çalışma bulgularına göre; pürüzlülük değerleri en yüksekten sırasıyla Er-YAG lazer, Diyot lazer, Nd:YAG lazer, Femtosaniye lazer grupları şeklindedir. PEEK örnekler için son pürüzlülük değerleri bakımından lazer grupları arasında istatiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir (p≥0,05). Kontrol grubunun pürüzlülük değerinin ise tüm gruplardan anlamlı derecede düşük olduğu görülmüştür (p≤0,05). PEKK örnekler için Er:YAG lazer, Nd:YAG lazer, Diyot lazer, Femtosaniye lazer gruplarının istatistiksel olarak pürüzlülüğü artırdığı izlenmiştir (p≤0,05). Çalışma bulgularına göre; pürüzlülük değerleri en yüksekten sırasıyla Diyot lazer, Er:YAG lazer, Nd:YAG lazer ve Femtosaniye lazer grupları şeklindedir. PEKK örnekler için son pürüzlülük değerleri bakımından Er:YAG, Nd:YAG ve Diyot lazer grupları arasında istatiksel olarak anlamlı bir fark bulunmazken (p≥0,05) Femtosaniye lazer grubu diğer lazer gruplarından anlamlı olarak düşük bulunmuştur (p≤0,05). Kontrol grubu ise tüm gruplara göre istatiksel olarak anlamlı derecede düşük pürüzlülük değeri göstermiştir (p≤0,05). Çalışmamızdaki istatistiksel analiz sonuçları makaslama bağlanma dayanımı açısından değerlendirildiğinde; PEEK örnekler için Er:YAG ve Femtosaniye lazer grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık görülmezken (p≥0,05), bu iki grup Nd:YAG lazer, Diyot lazer ve Kontrol gruplarına göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bağlanma dayanımı değerleri göstermiştir (p≤0,05). PEKK örnekler makaslama bağlanma dayanımı açısından değerlendirildiğinde; Kontrol grubu, Er:YAG lazer grubu hariç tüm gruplardan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bağlanma dayanımı değerleri gösterirken (p≤0,05) Femtosaniye lazer grubu istatistiksel olarak anlamlı derecede en düşük bağlanma dayanımı değerlerini göstermiştir (p≤0,05). Er:YAG, Nd:YAG ve Diyot lazer grupları ise birbirlerine benzer bağlanma dayanımı değerleri göstermişlerdir (p≥0,05).
  • PublicationOpen Access
    CAD/CAM hibrit materyalleri ile adeziv rezin simanarasındaki bağlanma dayanımına farklı yüzeyhazırlıklarının etkisi / Effect of different surface treatments on bond strength of resin cement to CAD/CAM hybrid materials
    (2023) GADIRLI , MATANAT; DİKER , BURCU; DENİZ, ŞULE TUĞBA
    AMAÇ: Bu çalışmanın amacı farklı CAD/CAM materyallerine uygulanan farklı yüzey işlemlerinin materyallerin rezin siman ile bağlantı dayanımına etkisinin incelenmesidir. Materyal ve Metod: Çalışmada 4 farklı materyalden (Grandio VOCO, Vita Enamic, Shofu HC ve Cerasmart) 260 örnek hazırlanmıştır. Örnekler pürüzlendirme işlemleri için 5 alt gruba bölünmüştür. Kontrol, asit (HF), alüminium oksitle kumlama (Al2O3), tribokimyasal kumlama (Cojet) ve femtosaniye lazer (FS lazer). Yüzey işlemlerinden önce ve sonra yüzey pürüzlülüğü ölçülmüştür. Termal siklus testi ile yapay yaşlandırma işleminden sonra örneklerin işlem yüzeyine silan ve dual-cure rezin siman uygulanmıştır. Seramik örnekler makaslama bağlanma dayanımı testine tabi tutulmuş ve meydana gelen başarısızlık tipleri değerlendirilmiştir. İstatistiksel veriler SPSS 25.0 programında, Shapiro Wilk testi, 2 yönlü ANOVA testi, post hoc olarak Tukey testi, Ki-kare testi ile analiz edilmiş ve ikili karşılaştırmalar Bonferroni düzeltmesi ile yapılmıştır. Bulgular: Yüzey işlemlerleri yapılan CAD/CAM hibrit malzemelerinin grup içi ve gruplar arasında pürüzlendirme işlemlerine bağlı olarak pürüzlülük değerlerinde hem materyal, hem pürüzlendirme yöntemi hem de bunların etkileşimi pürüzlülük değerlerini istatistiksel olarak anlamlı derecede değiştirmiştir (p<0,001). Analiz sonucuna göre HF, Al2O3, Cojet, FS lazer grupları içerisinde Grandio VOCO, Vita Enamic, Shofu HC ve Cerasmart materyalleri değerlendirildiğinde yüzey pürüzlendirme sonrası pürüzlülük değerleri ortalaması, işlem öncesi pürüzlülük değerleri ortalamasına göre anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p<0,001). Çalışmadan elde edilen bulgulara göre; pürüzlülük değerleri ölçülen gruplarda en fazla pürüzlülük değeri bütün pürüzlendirme grupları içinde istatiksel olarak anlamlı derecede FS lazerle pürüzlendirilmiş örneklerde görülmüştür. Grup içi ve gruplar arasında pürüzlendirme işlemlerine bağlı olarak bağlanma dayanım değerlerinde analiz test sonuçlarına göre en yüksek bağlanma dayanımı Vita Enamic materyalinde (16,87 ±2,65) görülmüştür. Azalan bağlanma değeri sırayla Grandio VOCO (16,84 ±1,44), Shofu HC (15,86±2,71) ve Cerasmart (14,09±3,21) materyallerinde izlenmiştir. Sonuç: Bütün materyallerde en fazla pürüzlülük ve SBS değerleri FS lazer grubunda görülmüştür. Bu verilere esasen incelenen materyal gruplarında, FS lazerin termosiklus sonrası bağlanma dayanımında daha etkili olduğu söylenebilir. En yüksek pürüzlülük değeri Shofu HC materyalinde, en yüksek SBS değeri ise Vita Enamic materyalinde tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: CAD/CAM, hibrit seramikler, yüzey işlemleri, rezin siman, bağlanma dayanımı, femtosaniye lazer.
  • PublicationOpen Access
    Molar kesici hipomineralizasyonu teşhis edilen çocuklarda gluten ile ilişkili rahatsızlıkların varlığının serolojik ve genetik testler ile incelenmesi / Investigation of the presence of gluten-related diseases in children with molar incisor hypomineralization by serological and genetic tests
    (2021) ÇİÇEKCİ, AYŞEGÜL VERİM; BAKKAL, MELTEM
    Molar Kesici Hipomineralizasyonu (MIH); ameloblastların matrix formasyonunda kalsiyum ve fosfat eksikliğine ya da mine proteinlerinin yeterince uzaklaştırılamamasına bağlı olarak, daimi 1. molar ve keserlerde meydana gelen bir mine defektidir. MIH'ın etiyolojisi tam olarak bilinmemektedir Çalışmamızın amacı MIH lezyonları görülen çocuklarda, serolojik ve genetik testler kullanarak gluten ile ilişkili rahatsızlıkların varlığını araştırmaktır. Çalışmamıza, Bezmialem Vakıf Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı Kliniği'ne dental tedavi için başvuran, sistemik hastalığı olmayan, 7-13 yaş aralığında, 60 çocuk hasta dahil edilmiştir. MIH lezyonu olan 40 çocuk hasta ile çalışma grubu ve MIH lezyonu olmayan 20 çocuk hasta ile kontrol grubu oluşturulmuştur. Dental muayeneyi takiben, tüm çocuklara gluten ile ilişkili rahatsızlıkların oral ve genel semptomlarının varlığını değerlendiren anket soruları ebeveynleri eşliğinde sorulmuştur. Ardından tüm çocuklara, gluten ile ilişkili rahatsızlıkların teşhisinde yardımcı olan serolojik testler (Doku transglutaminaz IgA, Endomisyum Antikoru, Total IgA) ve genetik testler (HLA-DQ2 ve HLA-DQ8) yapılmıştır. Çalışmadan elde edilen bulgular IBM SPSS Statistics 22 (IBM SPSS, Türkiye) programı ile analiz edilmiştir. Niteliksel verilerin karşılaştırılması için Fisher's Exact Ki-Kare testi, Continuity (Yates) Düzeltmesi ve Fisher Freeman Halton testleri, niceliksel verilerin karşılaştırılması için Student t test kullanılmıştır (p<0.05). Yapılan testler sonucu, MIH lezyonu olan 3 çocukta doku transglutaminaz antikoru sınır değerde iken, 3 çocukta da pozitif bulunmuştur. Bu çocuklardan 2 tanesinde doku transglutaminaz antikoru ile beraber, EMA, HLA-DQ2 ve HLA-DQ8 testleri de pozitif çıkmıştır. Çocuk Hastalıkları uzmanına yönlendirilen ve biyopsi sonucu çölyak teşhisi konulan bu 2 çocuk hastanın durumu, klinik ve serolojik-genetik testlerin çölyak erken teşhisindeki önemine dikkat çekmektedir. Gluten ile ilişkili rahatsızlıkları, MIH lezyonları ile ortak paydada buluşturan yeni çalışmaların yapılması bu çocukların ağız-diş sağlığının sağlanmasında da büyük önem taşımaktadır. Anahtar Kelimeler: Molar Kesici Hipomineralizasyonu (MIH), gluten, çölyak hastalığı, genetik, mine defektleri
  • PublicationOpen Access
    Epoksi rezin ve biyoseramik esaslı kanal dolgu patlarının kök kanal duvarlarından uzaklaştırılmasında etanol ve EDTA solüsyonlarının etkinliğinin değerlendirilmesi / Efficacy of ethanol and EDTA solution for the removalof epoxy resin and bioceramic based sealers from theroot canal walls
    (2022) CEYLİ, ÇAĞRI; GÜNEŞER, MEHMET BURAK
    Bu tez çalışmasının amacı, tekrarlayan kök kanal tedavilerinde kök kanal dolgu materyalinin uzaklaştırılmasında son yıkama solüsyonu olarak serum fizyolojik, EDTA ve etanol solüsyonlarının etkinliğini değerlendirmektir. Bu çalışmada doksan adet tek köklü ve tek kanallı diş ProTaper Next (Dentsply Maillefer, Ballaigues, İsviçre) döner eğe sistemi ile apikal boyut #30 olacak şekilde 6 ml %2,5 sodyum hipoklorit (NaOCl), %17 EDTA ve 5 ml serum fizyolojik eşliğinde şekillendirildi. Örnekler AH Plus Jet, MTA Fillapex ve BioRoot RCS kök kanal patı kullanılarak tek kon yöntemi ile dolduruldu (n=30). Dişler 37ºC ve %100 nemde 2 hafta bekletildikten sonra tüm örneklerin kök kanal dolgu sökümü ProTaper Gold Finisher döner alet eğesi kullanılarak yapıldı. Retreatment işlemlerinin son yıkama basamağı serum fizyolojik, EDTA ve etanol olarak 3 farklı solüsyon kullanılarak gerçekleştirildi. Örnekler bukkolingual olarak iki eşit parçaya ayrıldı. Kanal duvarlarında kalan dolgu materyali miktarının değerlendirilmesi amacıyla bir stereo mikroskop yardımıyla x8 büyütmede alınan görüntüler Image J programı ile incelenerek kalan artık dolgu maddesinin kök kanalı alanına oranı hesaplaması yapıldı. Elde edilen görüntülerde her bir kök kanalı görüntüler üzerinde koronal, orta ve apikal olmak üzere üç parçaya bölündü ve kalan dolgu maddesinin ölçümleri yapıldı. Kanal duvarlarında kalan dolgu maddesinin yüzdesi koronal, orta, apikal bölge olmak üzere hesaplandı. Kanal patı ve yıkama solüsyonunun kanal içinde kalan dolgu maddesi miktarı üzerindeki ortak etkisinin değerlendirilmesinde İki yönlü ANOVA ve post hoc Tukey testleri kullanıldı. Bölgeler arası karşılaştırmalarda tekrarlayan ölçümlerde Varyans Analizi ve post hoc Bonferroni test kullanıldı. Anlamlılık p <0.05 düzeyinde değerlendirildi. Ayrıca, her gruptan 3 örnekten taramalı elektron mikroskobu görüntüsü alınarak analiz edildi. Kullanılan son yıkama solüsyonu grupları arasında toplam artık kanal dolgusu miktarları açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). Kanal tedavisi yenileme sırasında son yıkama solüsyonu olarak EDTA kullanıldığında apikal bölge için; AH Plus patı kullanılan gruptaki artık kanal dolgusu miktarı, BioRoot RCS patı kullanılan gruptan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur (p:0.042; p<0.05). Kök kanal dolumu sırasında MTA Fillapex kanal patı kullanıldığında; orta üçlüdeki artık kök kanal dolgusu serum fizyolojik grubunda etanol grubuna göre anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur (p:0.027; p<0.05). Bu çalışmanın tüm sınırlılıkları dahilinde, araştırılan irrigasyon solüsyonlarından hiçbirinin kök kanallarından kanal dolgusunu tamamen uzaklaştıramadığı sonucuna varılmıştır.
  • Publication
    Asemptomatik apikal periodontitisli dişlerde eddy cihazı ile yapılan sonik aktivasyonun kök kanal mikrobiyotası ve postoperatif ağrıya etkisinin değerlendirilmesi: Prospektif randomize kontrollü klinik çalışma / Effect of sonic activation using EDDY device on root canal microbiota and postoperative pain in teeth with asymptomatic apical periodontitis: A prospective randomized controlled clinical trial
    TİFTİK, ABDULKADİR; GÜNEŞER, MEHMET BURAK
    Bu tez çalışmasının amacı kök kanal irrigasyonunun etkinliğini artırmak amacı ile kullanılan EDDY'nin kök kanal mikobiyotasına ve postoperatif endodontik ağrıya etksinin geleneksel irrigasyon ile karşılaştırmalı olarak değerlendirilmesidir. Bu amaçla kök kanallarından alınan örnekler laboratuvarda Bacteroides ve Firmicutes bakteri gruplarının primer dizilerinin kullanıldığı gerçek zamanlı PCR deneylerine tabi tutulmuş ve mikrobiyal yükteki değişim araştırılmıştır. Hastalara tedavi sonrasında dağıtılan Sayısal Analog Skala aracılığı ile postoperatif ağrı ölçülmüştür. Çalışmamıza Bezmialem Vakıf Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi'ne tedavi olmak amacı ile başvuran hastalardan belirlenen kriterleri karşılayan gönüllüler dahil edilmiştir. Buna göre tek kök ve tek kanallı dişlerinde asemptomatik apikal periodontitis bulguları bulunan, sağlıklı, erişkin ve son dönemde antibiyotik ve non steroid antienflamatuar ilaç kullanmamış olan endodontik tedavi gereksinimi bulunan bireyler iki gruba ayrılmıştır. Bir grupta geleneksel irrigasyon tekniği kullanılmışken diğer grupta EDDY cihazı kullanılmıştır. Her iki grupta da kök kanal tedavisine başlamadan önce steril pamuk peletler ile örnek alınmıştır. Bu örnekte bakteri varlığı tespit edilirse ilgili dişin çalışma dışı bırakılmasına karar verilmiştir. Kanal tedavisi sırasında şekillendirme ve irrigasyondan önce ve sonra olacak şekilde iki örnek alınmıştır. İlk seansın sonunda hastalara hissettikleri ağrıyı not alacakları sayısal analog skala dağıtılmıştır. İkinci seans randevularda bu skalalar toplanmış ve kanal tedavileri tamamlanmıştır. Alınan kanal içi örnekler kullanılarak gerçek zamanlı PCR deneyleri gerçekleştirilmiştir. Sonuçların değerlendirmesinde t testi ve Mann-Whitney-U testi kullanılırken postoperatif ağrı sonuçlarının değerlendirilmesinde Friedman testi kullanılmıştır. Sonuçlar değerlendirildiğinde EDDY cihazı hem Bacteroides (p=0,023) hem de Firmicutes (p=0,002) gruplarında daha yoğun bakteri eliminasyonu sağlamıştır. Postoperatif ağrı değerlendirmesinde ise yalnızca tedavi sonrasındaki 1. saatte EDDY grubunda anlamlı düzeyde daha fazla postoperatif ağrı saptanmıştır (p=0,010). Bunun dışındaki zamanlarda anlamlı farklılık görülmemiştir (p>0,05). Çalışmamızda EDDY cihazının geleneksel irrigasyona göre faydalı olduğu saptanmıştır. Tedavi sonrası ilk saat dışında anlamlı postoperatif ağrı farkı oluşturmadığı belirlenmiştir. EDDY kullanılan daha fazla klinik çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır.
  • PublicationOpen Access
    Protez kaide materyali dezenfeksiyonunda fotodinamik terapinin etkinliğinin değerlendirilmesi / Evaluation of the efficiency of photodynamic therapy in disinfection of denture base material
    (2022) SINCI, ASLI; TURP, IŞIL
    Bu çalışmanın amacı, protez kaide materyali üzerinde çoğalabilen C. albicans'a karşı, indosiyanin yeşili (ICG) aracılı fotodinamik terapinin (PDT) etkinliğinin değerlendirilmesidir. Protez kaide materyalini taklit etmesi için 2 mm kalınlığında, 10 mm çapında polimetilmetakrilat (PMMA) yapısında 108 adet disk üretilmiştir. Örnekler, C. albicans ile kontamine edilmiş ve yüzeylerinde çoğalması sağlanmıştır. Yüzeylerinde C. albicans çoğaltılmış akrilik disklere uygulanacak işlemlere göre 9 örneklem grubu (n=11) oluşturulmuştur. Gruplar; kontrol grubu (K), nistatin (1 ml, 100.000 IU/ml) uygulanan grup (N), mikrodalga dezenfeksiyonu (650W, 3dk) uygulanan grup (M), sadece lazer (810 nm, diode laser, devamlı mod 30 sn, 24 J/ cm², 300 mW) uygulanan grup (L), sadece 10 mg/ml konsantrasyonda ICG uygulanan grup (ICG10) ve farklı konsantrasyonlarda (10, 5, 2 ve 1 mg/ml) ICG aracılı PDT uygulanan gruplar (L ICG10, L-ICG5, L-ICG2 ve L-ICG1) olarak belirlenmiştir. İşlemler sonrasında akrilik örneklerdeki C. albicans biyofilmlerinin koloni sayımı yapılmıştır ve her grup için 1 adet fazla hazırlanan örneğin SEM görüntüsü alınmıştır. L-ICG10, L-ICG5 ve ICG10 grupları protez kaide plağındaki C. albicans koloni sayısını azaltmada etkili bulunmuştur. SEM görüntülerinde L-ICG10 grubunun kesitinde C. albicans tespit edilmemiştir. K, N, M, ICG10, L, L-ICG5, L-ICG2, L ICG1 gruplarının kesitlerinde ise maya ve hif formlarında C. albicans'lar tespit edilmiştir. Protez stomatiti tedavisinde ICG aracılı PDT ile dezenfeksiyon uygulaması umut verici sonuçlar ortaya koymuştur ancak bu yöntemi klinikte uygulamak ve güvenli protokolleri belirlemek için ileri çalışmalara ihtiyaç vardır. Anahtar Kelimeler: C albicans, akrilik reçine, protez stomatiti, fotodinamik terapi (PDT), fotosensitizör (PS), indosiyanin yeşili (ICG).
  • PublicationOpen Access
    Gümüş ve çinko oksit nanopartikül ilavesinin akrilikrezinin yüzey pürüzlülüğü, renk değişimi ve antifungalözelliği üzerine etkisi / The effect of silver and zinc oxide nanoparticle additionof acrylic resin on surface roughness, color and antifungal properties
    (2024) İPEK, ESRA NUR; DENİZ, ŞULE TUĞBA; DİKER , BURCU
    Bu çalışmanın amacı, ısı ile polimerize olan dental akrilik rezine farklı oranlarda (%1, %2, %5, %10) gümüş ve çinko oksit nanopartikülü ilavesinin akrilik rezinin renk değişimi, yüzey pürüzlülüğü ve C.albicans adezyonuna etkisini değerlendirmektir. Deneyler için nanopartikül tipi ve konsantrasyonuna bağlı olarak dokuz farklı grup oluşturulmuştur. Gümüş (Ag) ve çinko oksit (ZnO) nanopartikülleri ısı ile polimerize olan akrilik rezinin likitine %1, %2, %5 ve %10 oranlarında ilave edilmiş ve 10x2 mm kalınlığında disk şeklinde örnekler üretilmiştir. Örneklerin renk ölçümü kolorimetre (Chroma Meter CR-400, Konica Minolta, Japonya) ile yapılmıştır. Bir yıllık kullanımı taklit edecek şekilde örnekler termal yaşlandırmaya tabii tutulmuştur. Örneklerin renk ölçümleri yaşlandırma sonrası tekrarlanmıştır. Renk değişimi (∆E00) CIEDE 2000 formülü kullanılarak hesaplanmıştır. Örneklerin yüzey pürüzlülüğü ölçümleri kontak profilometre (Mahr, MarSurf M 300C) ile yapılmıştır. C.albicans adezyon testi için koloni oluşturan birim (CFU/ml) sayımları yapılmıştır. Yüzey topografisinin analizi için AFM analizi ve C.albicans'ın hücre yapılarını gözlemlemek için SEM analizi yapılmıştır. Çalışmanın sonucunda yüzey pürüzlülüğü ve CFU sayımı değerleri arasında gruplar arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Ag ve ZnO nanopartiküllerinin C.albicans adezyonu üzerinde anlamlı bir etkisi görülmemiştir. Nanopartikül tipi ve konsantrasyonunun akrilik rezinin renk değişimini etkilediği görülmüştür. Akrilik rezine %1 oranında ZnO nanopartikülü ilavesi algılanabilir eşik değerin (∆E00<1,30) altında renk değişimi göstermiştir. %2, %5 ve %10 oranında ZnO; %1 ve %2 oranında Ag nanopartikülü ilavesi algılanabilir ve klinik olarak kabul edilebilir eşik değerin (∆E00<2,25) altında renk değişimi göstermiştir. %5 ve %10 oranlarında Ag nanopartikülü ilavesi, akrilik rezinin renginin klinik olarak kabul edilebilir seviyenin üzerinde değişmesine neden olmuştur. Termal yaşlandırma sonrası %1 oranında Ag ve ZnO nanopartikülü içeren gruplarda kontrol grubundan anlamlı derecede farklı renk değişimi gözlenmezken, %2 ve üzerinde Ag nanopartikülü ilavesinin akrilik rezinde kontrol grubuna kıyasla klinik olarak kabul edilebilir eşik değerin üzerinde renk değişimine neden olduğu görülmüştür. İleriki çalışmalarda farklı konsantrasyonlarda ve farklı nanopartiküllerin ilavesi ile klinik çalışmalar yapılabilir. Anahtar Kelimeler: Protez stomatiti, Akrilik rezin, Nanopartikül
  • PublicationOpen Access
    Farklı endomotor eğelerinin farklı çalışma boylarında kullanılmasının foraminal deformasyona etkisi: Taramalı elektron mikroskobu çalışması / The effect of using different endomotor files in different working lengths at foraminal deformation: A scanning electron microscope study
    (2023) GÜRSOY , FATMA NUREFŞAN; GÜNEŞER, MEHMET BURAK
    Bu tez çalışmasının amacı resiprokal hareket prensibi ile çalışan MikroMega One RECI ve rotasyon hareketi prensibiyle çalışan VDW Rotate eğe sistemlerinin farklı çalışma boylarında kullanılarak eğelerin foraminal deformasyona etkisini taramalı elektron mikroskobu (SEM) yardımıyla ex vivo olarak değerlendirmektir. Çalışmamızda 60 adet apikal gelişimini tamamlamış mandibular premolar insan dişi kullanılmıştır. Kökler kronlarından uzaklaştırılarak 19±1 mm boyunda olacak şekilde standardize edilmiştir. Preparasyon öncesi dişler SEM ile x300 büyütme altında incelenmiş ve apikal foramen açılım noktasından görüntü alınmıştır. Ardından örnekler kullanılan eğelere ve apikal şekillendirmenin bitim noktalarına göre Grup 1: VDW Rotate ile apikal foramende (AF); Grup 2: VDW Rotate ile apikal foramenden 1 mm geride (AF-1mm); Grup 3: MikroMega One RECI ile apikal foramende ve Grup 4: MikroMega One RECI ile apikal foramenden 1 mm geride şekillendirilmek üzere dört gruba ayrılmıştır. Grup1 ve Grup 2'deki dişlerin kök kanal preparasyonu VDW Rotate (VDW Dental, Almanya) NiTi döner eğe sisteminin 15/.04, 20/.04, 25/.04 ve 35/.04 eğeleri kullanılarak yapılmıştır. Grup 3 ve Grup 4'teki dişlerin kök kanal preparasyonu ise One RECI (Micro-Mega®, Besançon, Fransa) NiTi döner eğe sisteminin One G, 20/.04, 25/.04 ve 35/.04 eğeleri kullanılarak yapılmıştır. Şekillendirme esnasında her eğe değişiminde kanallar 2 mL %2,5'lik NaOCl ile yıkanmıştır. Kanallar toplamda 15 mL NaOCl ile yıkanarak irrigasyon tamamlanmıştır. Şekillendirilmesi tamamlanan dişler ilk pozisyonlarında sabitlenerek yeniden SEM ile görüntüler alınmıştır. Preparasyon öncesi ve sonrası elde edilen SEM görüntüleri bir yazılım programı (Image j) yardımıyla foramen alanı, dairesellik ve Feret çap oranı hesaplanarak karşılaştırılmış ve foraminal deformasyon varlığı bu ölçümlere göre değerlendirilmiştir. Elde edilen verilerin Shapiro Wilks testi ile parametrelerin (foramen alanı, dairesellik ve Feret çap oranı) normal dağılıma uygun olduğu saptanmış, Levene testi ile varyans homojenliğine bakılmıştır. İki yönlü varyans analizi ve ikili karşılaştırmalarda Bonferroni testi kullanılmıştır (p=0,05). Elde edilen bulgulara göre iki farklı eğe sistemi kullanılarak farklı çalışma boylarında yapılan preparasyon sonucunda foramen alanlarının arttığı tespit edilmiştir (p<0,05). VDW Rotate/AF grubunun VDW/AF-1 mm grubuna göre foramen alanının anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu görülmüştür (p<0,05). One RECI gruplarında ise her iki çalışma boyunda da foramen alanı açısından anlamlı bir farklılık olmadığı bulunmuştur (p>0,05). Tüm gruplarda dairesellik ve feret oranlarının istatistiksel olarak anlamlı bir farklılığın olmadığı görülmüştür (p>0,05). Yapılan bu ex vivo çalışmanın sınırlılıkları dâhilinde; VDW Rotate ve One RECI ile hem apikal foramende hem de apikal foramenin 1 mm gerisinde gerçekleştirilen kök kanal şekillendirmesinin apikal foramen deformasyonuna yol açmadığı bulunmuştur. Anahtar sözcükler: apikal foramen, çalışma boyu, foraminal deformasyon, resiprokasyon hareketi, rotasyon hareketi
  • PublicationOpen Access
    Okul çağı çocuklarında lokal anestezi uygulamasında anlat-göster-uygula yönteminin dental kaygı üzerine etkisinin değerlendirilmesi / Evaluati̇on of TELL-SHOW-DO method on dental anxiety in school-age chi̇ldren local anesthesi̇a i̇njecti̇on
    (2023) DÜŞÜN, BÜŞRA; KAYA, MUSTAFA SARP
    Dental kaygı endişe durumu olarak tanımlanır, diş hekimi ziyareti/tedavisinden önce meydana gelir ve genellikle tüm farklı dental korkuları kapsayacak bir terimdir. Dental enjeksiyon kaygısı dental kaygının en sık bildirilen nedenidir. Diş çürüklerinin tedavisinde lokal anestezi uygulaması sıklıkla gerekmektedir. Diş hekimi ziyaretinde ise kaygıyı azaltmak adına iletişim temelli davranış rehberliği yöntemleri uygulanmaktadır. Şiddetli kaygı durumlarında ise bazı durumlarda ileri davranış rehberliği tekniklerine başvurmak gerekebilir. Bunlar içerisinde "anlat- göster- uygula" en sık kullanılan ve ebeveynlerin çoğunluğu tarafından uygulanması onaylanan bir iletişim yoludur. Çalışmamızda lokal anestezi uygulanırken anlat-göster-uygula (TSD) yöntemiyle enjektörün tanıtılmasının çocuğun kaygısı üzerine etkisini incelemek amaçlanmıştır. Çalışmaya kliniğimize başvuran bukkal infiltrasyon lokal anestezisiyle diş tedavisi gerekliliği bulunan; daha önce enjeksiyonla diş tedavisi yapılmamış, acil tedavi ve özel bakım gereksinimi olmayan 17'si kız 12'si erkek 5- 7 yaş arası toplam 29 çocuk velinin onamı alınarak dahil edildi. İlk randevu alıştırma niteliğinde olup enjeksiyon gerektirmeyecek türden koruyucu işlem (fissür örtücü, flor, politür) uygulandı. Alıştırma randevusunun sonunda çocuğun sürekli kaygısı alıştırma randevusunun sonunda "klinikte diş tedavisi olan bir çocuğu çizer misin" komutuyla resimle projekte edilen HFD (Bir İnsan Çiz) skalasıyla ve ebeveyn yanıtına dayalı Çocuklarda Dişhekimliği Korkusu Alt Skalası (ÇDKAS) ile değerlendirildi. Annenin- birinci derece bakım verenin kaygısını ölçmek için Modifiye Dental Kaygı (MDAS) Ölçeği ve Dental anksiyete envanteri kısa formu (S-DAI) kullanıldı. Çocuğun tedavideki uyumu Frankl Davranış Skalası (FDS) ile değerlendirildi. Örneklemin yarısına 2. randevuda TSD davranış rehberliği ile enjektör ve ekipmanları tanıtılarak diğer yarısına 3. randevuda tanıtılarak enjeksiyon yapılıp her çocuk kendi içinde kontrollü olarak değerlendirildi. Enjektör gösterilen grupta şırınga için içi boş tüp benzetmesi yapılarak şırınga ile iğne gibi ekipmanlar çocuğun gözü önünde birleştirildikten sonra enjeksiyon işlemine geçildi. Enjeksiyon sonrası anlık kaygıyı belirlemek için çocuğa nasıl hissettiği sorularak anlık kaygı 5 adet yüz resmi içeren Yüz Görüntüsü Ölçeği (FIS) ne göre değerlendirildi. 2. ve 3. randevuların sonunda çocuk tarafından resimle projekte edilen sürekli kaygı ölçümü alıştırma randevusundaki gibi resim çizdirilerek yapıldı. Enjektörün saklanarak enjeksiyonun yapıldığı randevuda enjektör ve ekipmanları çocuğun görüş alanının dışında tutularak gözler kapalı biçimde uygulandı. Enjeksiyon sonrası anlık kaygıyı belirlemek için çocuğa nasıl hissettiği sorularak FIS'a göre değerlendirme yapıldı. Çocuğun anestezi uygulanan randevulardaki uyumu Modifiye Frankl Davranış Skalası (MFDS) ile anestezi uygulamasına bağlı ağrı miktarı ise enjeksiyon sırası, öncesi ve enjeksiyon sonrası video kayıtlarına bakılarak Ses-Göz-Motor (SEM) ölçeğiyle değerlendirildi. Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için Spearman's korelasyon testi, bağımsız örneklem t testi, Mann Whitney U testi kullanıldı. Verilerin tanımlayıcı istatistikleri medyan, min-maks, ortalama, standart sapma olarak verildi. Anlamlılık p< 0.05 düzeyinde değerlendirildi. Enjektörün gösterilip gösterilmemesine bağlı olmaksızın: 2.ve 3. randevularda; çocuk tarafından resimle projekte edilen sürekli dental kaygı (p=0.740), lokal anesteziye karşı davranış uyumu (p=0.085), ebeveyn yanıtına dayalı çocuğun sürekli kaygısı ve ebeveynin dental kaygısı arasındaki ilişki (p=0.585); 2. ve 3. randevulardaki enjeksiyon sırasındaki ağrı (0.471), 3. randevudaki enjeksiyon öncesi ve sonrası ağrı ilişkisi (p=0.135) anlamlı bulunmadı. 2. ve 3. randevularda anlık dental kaygı ilişkisi (r=0.491 p=0.007 orta düzey uyum), 2. randevudaki enjeksiyon öncesi ve sonrası ağrı ilişkisi (r=0.422 p=0.023 orta düzey uyum) anlamlı bulundu. 3. randevuda enjeksiyon sırasındaki ağrı değerleri enjektör ve ekipmanları gösterildiği ve gösterilmediğinde farklı bulunmadı (p=803) Cinsiyete göre değerlendirme yapıldığında ebeveyn yanıtına dayalı çocuğun sürekli kaygı (p=0.947), alıştırma randevusu çocuk tarafından resimle projekte edilen sürekli dental kaygı (p=0.303); enjektörün gösterilme sırasının: enjektörün ilk kez 2. randevuda gösterildiği çocuklar ile ilk kez 3. randevuda gösterildiği çocuklar arasında anlık dental kaygı (p=0.447) (p=0.731), lokal anesteziye karşı uyum (p=0.635) (p=0.106), çocuk tarafından resimle projekte edilen sürekli dental kaygı (p=0.317) (p=0.877), enjeksiyon sırasındaki ağrı arasında (p=0.175) (p=0.803) anlamlı fark bulunmadı. Çalışmamızda ebeveyn kaygı düzeyinin, cinsiyetin, enjektörü gösterip göstermemenin veya gösterme sırasının kaygı düzeyine, ağrıya ve anestezi sırasındaki davranışlara etkisi olmadığı saptandı. Bu sebeple genel kanının aksine Okul çağı çocuklarında (5-7 yaş) TSD yöntemi kullanılarak enjektör gösterilerek de tedavilerin yapılabilabileceği düşüncesindeyiz Anahtar Kelimeler: Anlat-Göster-Uygula, dental kaygı, lokal anestezi, HFD, çocuk diş hekimliği
  • PublicationOpen Access
    Kemik içi defektlerin minimal invaziv cerrahi olmayan tedavisinde yardımcı lokal hyaluronik asit jel uygulamasını takiben klinik ve radyografik parametrelerdeki değişikliklerin değerlendirilmesi / Assesment of changes in clinical and radiographic parameters following the application of local hyaluronic acid gel as an adjunct to minimally invasive non-surgical treatment of intraosseous defects
    (2023) EZER, ÜMRAN GÜNDOĞDU; GÜNPINAR, ŞADİYE
    Son zamanlarda, kemik içi defektlerin tedavisinde minimal invaziv cerrahi olmayan tedavi (MINST) uygulaması ön plana çıkmaktadır. Hyaluronik asit (HA) enflamasyon ve yara iyileşmesi mekanizmalarında önemli rol oynar. İlave olarak, periodontal doku rejenerasyonunun düzenlenmesinde ve periodontal hastalığın tedavisinde klinik olarak olumlu sonuçlar gösterdiği bildirilmiştir. Bu çalışmanın amacı 3 mm ve daha fazla kemik içi defekte sahip Evre III/IV periodontitis hastalarında MINST'e yardımcı olarak HA jel uygulamasının etkisini klinik ve radyografik olarak değerlendirmektir. Çalışmaya dahil edilen toplam 36 hasta rastgele a) MINST + HA (test; n=17) ve b) MINST (kontrol; n=19) olmak üzere iki gruba ayrıldı. Tüm bireylere supragingival diştaşı temizliği sonrası test grubundaki kemik içi defekt bölgelerine MINST tedavisine ek olarak subgingival % 0,8'lik HA jel uygulaması yapıldı. HA uygulaması tedavi sonrası 4. haftada tekrarlandı. Kemik içi defekt bölgesine ait sondalama cep derinliği (dSCD), klinik ataşman seviyesi (dKAS), diş eti çekilmesi (dDÇ), sondalamada kanama (SK), plak (P) ölçümleri başlangıç, 3. ay ve 6. ayda kaydedildi. Total defekt derinliği (TDD), kemik içi defekt derinliği (INFRA), mine sement sınırı ile alveol kreti noktası arası mesafe (MSS-AK), kemik içi defekt açısı ölçümlerini içeren radyografik değerlendirmeler başlangıç ve 6. ayda yapıldı. Çalışma popülasyonunda test ve kontrol gruplarında dSCD, dKAS, SK ve P (%) klinik parametrelerinde 3. ve 6. ayda başlangıca göre anlamlı azalma olduğu belirlendi (p <0,05). Klinik parametrelerdeki değişim gruplar arasında karşılaştırıldığında, test grubunda 3. aydaki dSCD ve dKAS değerlerinin başlangıca göre anlamlı olarak daha fazla azaldığı (p <0,05); diğer taraftan, 6. aydaki değerlerin başlangıca göre değişiminde gruplar arası anlamlı farklılık olmadığı belirlendi (p>0.05). dDÇ 3. ay ve 6. ay ölçümlerinin başlangıca göre değişiminde test grubunda daha az artış tespit edildi (p <0,05). Çalışma popülasyonunda hem test hem de kontrol gruplarında 6.ay TDD, INFRA ve defekt açısı ölçümlerinin başlangıca göre anlamlı azaldığı (p <0,05); diğer taraftan, değerlendirilen zaman dilimlerindeki değişimin gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı olmadığı tespit edildi (p>0.05). Çalışmamızın sınırları dahilinde, kemik içi defektlerin tedavisinde ek % 0,8 HA jel kullanımının klinik periodontal parametrelerde olumlu iyileşmeler sağladığı sonucuna varıldı. Bu nedenle, özellikle diş eti çekilmesinin beklenildiği kemik içi defektlerin tedavisinde MINST prosedürüne ilave % 0,8 HA jelin subgingival olarak uygulanabileceği düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Minimal invaziv, cerrahi olmayan periodontal debridman, periodontitis, alveolar kemik kaybı, hyaluronik asit.
  • PublicationOpen Access
    Çölyak teşhisi için 0-5 yaş arası çocuklarda yapılmış olan serolojik test değerlerinin, daimi dişlerde görülen mine defektleri ile ilişkisinin belirlenmesi / Determination of the relationship between the serological test values for the diagnosis of celiac in children between 0-5 years and enamel defects in permanent teeth
    (2022) BAŞARAN, DENİZ; BAKKAL, MELTEM
    Büyük azı ve kesici diş hipomineralizasyonu (BAKH), diş minesinin gelişimsel bir kusurudur. Birincil olarak birinci daimi azı dişlerinin minesini etkiler fakat, kesici dişleri de içerebilir. BAKH'ın nedeni hala belirsizdir ve yapılan araştırmalar, defekt ile ilişkili çevresel veya genetik kaynaklı olabilen çok faktörlü bir etiyolojiyi işaret etmektedir. Araştırmamızın amacı çölyak hastalığı (ÇH) teşhisi için 0-5 yaş arası çocuklarda yapılmış olan serolojik test değerlerinden biri olan doku transglutaminaz (tTG) IgA'nın, BAKH lezyonlarının varlığı ile ilişkisinin değerlendirilmesidir. Araştırmaya Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Gastroenteroloji, Hepatoloji ve Beslenme Polikliniği'ne ve Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği'ne Ocak 2009 - Aralık 2019 tarihleri arasında ÇH şüphesiyle başvurup doku transglutaminaz (tTG) IgA serolojik testi yaptıran, Ocak 2004 ila Haziran 2019 doğumlu, muayene sırasında 6-18 yaş aralığında olan 54 çocuk hasta dahil edildi. Ağız içi muayene ve serolojik test sonuçlarına göre; BAKH ve/veya ÇH teşhis edilen 24 çocuk ile çalışma grubu ve BAKH ve ÇH'si olmayan 30 çocuk ile kontrol grubu oluşturulmuştur. Ağız-diş muayenesine gelen çocukların klinik muayeneleri reflektör ışığı altında ayna ve sond yardımı ile dişler ıslak ve temizken yapıldı. Ad, soyad, cinsiyet, doğum tarihleri ve muayene tarihleri kaydedildi. ÇH ile ilişkili oral ve gastrointestinal semptomlar, serolojik test değerleri, intraoral muayene bulguları (dmft/DMFT indeksi) ve gelişimsel mine defektine sahip çocuklarda Aine'nin sınıflamasına göre BAKH lezyonları kaydedildi. Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için IBM SPSS Statistics 22 programı kullanıldı. Parametrelerin normal dağılıma uygunluğu Kolmogorov-Smirnov ve Shapiro Wilks testleri ile değerlendirilmiş ve normal dağılım göstermediği bulunmuştur. Normal dağılım göstermeyen niceliksel parametrelerin iki grup arası karşılaştırmalarında Mann Whitney U test, niteliksel verilerin karşılaştırılmasında ise Fisher's Exact Ki-Kare testi ve Continuity (Yates) Düzeltmesi kullanıldı. Anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi. İstatistiksel analiz sonucu gruplar arasında oral ve gastrointestinal semptomlar açısından anlamlı farklar bulunmamıştır. DMFT/dmft değerleri, çalışma grubunda yüksek olmasına rağmen, gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır. BAKH lezyonlarının görülme olasılığı ve tTG IgA değerleri çölyak hastalarında anlamlı derecede yüksek bulunurken, BAKH lezyonlu diş sayısı ve defekt derecesi açısından tTG IgA serolojik test değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir korelasyon görülmemiştir. Çölyak hastası çocuklarda mine defektlerinin oluşma ihtimalinin yüksek olması ve spesifik bir mine defekti olan BAKH lezyonlarının çölyak hastalığı ile ilişkisinin incelenmesi bu lezyonların erken teşhisi için büyük önem taşımaktadır. ÇH'yi, BAKH lezyonları ile ortak paydada buluşturan yeni çalışmaların yapılması bu çocukların ağız-diş sağlığının sağlanmasında ve idamesinde büyük önem taşımaktadır. Anahtar Kelimeler: Büyük azı ve kesici diş hipomimeralizasyonu (BAKH), çölyak hastalığı, doku transglutaminaz (tTG) IgA
  • PublicationOpen Access
    Yapay olarak çürük oluşturulan süt dişlerinde biyoaktif cam içerikli jelin remineralizasyona etkisinin değerlendirilmesi / Evalution of the effect of bioctive glass containing gel on remineralization in primary TEETH with artificial caries
    (2022) AKARCA, BİLGE; PINAR KINAY , TARAN
    Bu in vitro çalışmanın amacı, yeni geliştirilen bir teknik ile oluşturulan mikro ve nano boyutlardaki biyoaktif cam (BAG) içerikli jelin yapay olarak oluşturulan başlangıç mine çürüklerinde florür vernik ajanına göre remineralizasyon etkinliklerini değerlendirmektir. Çalışmada 60 adet çürüksüz süt dişi kullanılmıştır. 60 adet süt dişi su soğutmalı kesme cihazında çift taraflı kesen ince elmaslı bıçak kullanılarak meziodistal veya bukkolingual yönde ikiye ayrılmıştır. Dişlerin daha düz yüzeylere sahip olan bukkal, lingual, mesial veya distal parçalarından yaklaşık olarak 5 mm en, 5 mm boy ve 2 mm kalınlıkta mine kesitleri elde edilmiştir. 60 adet süt dişi mine kesitleri mine yüzeyleri açıkta kalacak şekilde epoksi rezine gömülmüştür. 30 adet örnek bilgisayarlı mikrotomografi analizi (Mikro-CT) için ayrılırken geri kalan 30 adet örnek Taramalı Elektron Mikroskobu- Enerji Dağılım Spektroskopisi (SEM-EDS) analizi için ayrılmıştır. Demineralizasyon solüsyon ile başlangıç çürüğü oluşturulan mine kesitlerine ağız ortamının in vitro olarak taklit edildiği pH döngüsü uygulanmıştır. Florür vernik, mikro boyutlu biyoaktif cam içerikli jel ve nano boyutlu biyoaktif cam içerikli jel remineralizasyon ajanları kullanılmasına göre oluşturulan 3 deney grubuna 6 günlük pH döngü aşaması uygulanmıştır. Örnekler, mineral yoğunluk değişimi (BMD) açısından Mikro-CT analizi ile demineralizasyon sonrası ve pH döngü uygulaması sonrası; yüzeydeki morfolojik değişimler ve iyon farklılıkları açısından SEM-EDS analizi ile pH döngü uygulaması sonrası değerlendirilmiştir. Verilerin istatiksel analizi, SPSS 23.0 programı (IBM, Şikago, ABD) kullanılarak yapılmıştır. BMD değerlerinin grup içi ve gruplar arası karşılaştırılmasında iki yönlü varyans analizi kullanılmıştır. Çoklu karşılaştırmalarda Tukey testinden yararlanılmıştır. Ca, P, Ca/P ve Si değerlerinin gruplara göre karşılaştırılmasında normal dağılım göstermeyen veriler Kruskal Wallis, normal dağılan veriler ise tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ile karşılaştırılmıştır. Çoklu karşılaştırmalarda dağılımlar homojen olmadığından Tamhane's T2 testi kullanılmıştır. Analiz sonuçları ortalama ±s.sapma, ortanca (minimum-maksimum) olarak sunulmuştur. Sonuçların değerlendirilmesi p< 0,05 anlamlılık düzeyinde yapılmıştır. Mine yüzeyindeki başlangıç çürük lezyonlarına uygulanan remineralizasyon ajanlarının BMD değerleri üzerindeki etkisi istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p= 0,001). Florür vernik grubunda remineralizasyon sonrası elde edilen ortalama BMD değeri ile diğerler remineralizasyon sonrası elde edilen ortalama BMD değeri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık vardır (p<0,001). Florür vernik grubunda remineralizasyon sonrası elde edilen ortalama BMD değeri ile nano BAG grubunda remineralizasyon sonrası elde edilen ortalama BMD değeri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık vardır (p<0,001). Mikro BAG grubunda remineralizasyon sonrası elde edilen ortalama BMD değeri ile nano BAG grubunda remineralizasyon sonrası elde edilen ortalama BMD değeri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktur (p>0,05). Mine yüzeyinde ölçülen ağırlıkça (%) Ca+2 değerleri gruplar arasında farklılık göstermezken (p=0,140), ağırlıkça (%) P+1 değerleri ise gruplar arasında farklılık göstermektedir (p< 0,001). Mine yüzeyinde ölçülen ağırlıkça (%) Ca/P değerleri de gruplar arasında farklılık göstermemektedir (p=0,503). Ayrıca, mine yüzeyinde ölçülen ağırlıkça (%) Si+4 değerleri açısından biyoaktif cam içeren gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktur (p=0,199). Çalışmamızda mikro ve nano boyutlu BAG içerikli jel ajanlarının başlangıç mine çürüğü lezyonları üzerindeki remineralizasyon etkisi, florür vernik ajanına göre düşük bulunmuştur. Anahtar Kelimeler: Biyoaktif cam, başlangıç mine çürüğü, süt dişi, remineralizasyon
  • PublicationOpen Access
    Okul öncesi çocukların diş tedavi ihtiyacı ve davranış rehberliği tipinin tele diş hekimliği ile saptanması / Determining dental treatment and behavioral guidance needs in preschool children via teledentistry
    GÜRSOY , BİRCAN; KAYA, MUSTAFA SARP
    Diş çürüğü, çocuklarda en sık görülen kronik hastalıklardandır. Son yıllarda, dental genel anestezi uygulaması artmaktadır ve bu artış özellikle okul öncesi çocuklardadır. Diş çürüğü, önlenebilir ve tedavi edilebilir olmasına rağmen bilişsel ve psikolojik gelişimin erken safhalarındaki çocuklarda tedavi ihtiyaçlarının karmaşıklığı tedavileri güçleştirmektedir. Tele tıp uzak mesafelerden tanı, konsültasyon, akut veya kronik hastalıkların takibi için bilgi tabanlı ya da iletişim sistemlerinin kullanılmasıdır. Tele diş hekimliği ağız- diş sağlığını iyileştirmek amacıyla hasta eğitimi, konsültasyon ve ağız içi muayene ve/veya hasta ön değerlendirmesinin videolu görüşme ve/veya fotoğraf alınarak, bir diş hekimi tarafından kullanıldığı tele tıp uygulamalarının bir dalıdır. Bu çalışmanın amacı, çocuk diş hekimliğinde ilk adım olan klinik muayene sırasında belirlenen tedavi ihtiyacı ve önerilen davranış rehberliği tipinin, tele diş muayenesi ile arasındaki uyumu incelemektir. Çalışmaya, kliniğimizden ilk muayene randevusu alan 4-6 yaş arası sağlıklı ve başka bir tıbbi işlem sebebiyle genel anestezi endikasyonu olmayan, özel bakım ihtiyacı bulunmayan 12' si kız, 17' si erkek toplam 29 çocuk, velinin onamı alınarak dahil edildi. Klinik muayene; diş kliniğinde çocuk, diş hekimi koltuğunda oturup reflektör ışığı altında ayna ve sond kullanılarak velisi eşliğinde yapıldı. Tele diş muayenesi; randevulaşılan saatte telefonda çocuk ve velisiyle videolu görüşme yoluyla yapıldı. Her iki muayenede de verilerinin kaydedilip karşılaştırılabilmesi için bir form kullanıldı. Bu formda ağrı şikayeti: spontan ağrı, provake ağrı, gıda sıkışma ağrısı (var/ yok) kaydedildi, ağız içi muayene sonrası iki görüşmede de dmf indeksi kaydedildi ve tedavi ihtiyacı tipi elektif veya acil olarak iki kategoriye ayrıldı. Tedavileri için öngörülen davranış rehberliği tipi belirlenirken; çocuğun dental ve tıbbi hikayesi, işbirliği yeteneği dikkate alındı. Tedavi ihtiyacı olan çocuklar için öngörülen davranış rehberliği; non farmakolojik ve farmakolojik olarak iki kategoriye ayrıldı. Çocuğun diş tedavisi sırasında çocuğun olası davranış tipi ebeveynin görüşüne göre Frankl skalası ile kaydedildi. Çalışmaya başlanmadan önce, iki araştırmacı arasındaki uyum örneklem dışındaki 25 başka hasta üzerinde değerlendirildi ve iki araştırmacı arasında %100 (yüksek uyum, p= 0,001) uyum gözlemlendi. Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için IBM SPSS Statistics 27.0 programı kullanıldı. Verilerin tanımlayıcı istatistikleri ortalama, standart sapma, frekans olarak verildi. İki muayene tipi arasındaki uyumun değerlendirilmesinde Mc Nemar testi kullanıldı, uyum katsayısı için Kappa değeri hesaplandı. Anlamlılık p< 0.05 düzeyinde değerlendirildi. Klinik muayene ve tele diş muayenesiyle belirlenen; spontan ağrı (p= 1,000), provake ağrı (p= 1,000), gıda sıkışması ağrısı varlığı (p= 0,289), acil diş tedavisi ihtiyacı (p= 0,125), elektif diş tedavisi ihtiyacı (p= 1,000), davranış rehberliği tipi (p= 0,625). İki muayene tipi arasında acil tedavi ihtiyacı kararı verilirken uyum düzeyi %78.9, (yüksek uyum, p= 0.000), elektif tedavi ihtiyacına karar verilirken %65.1 (yüksek uyum, p= 0,001), davranış rehberliği tipi belirlenirken %71.7 (yüksek uyum, p= 0,001) olarak saptanmıştır. Çalışmamızın sonucunda, okul öncesi çocuklardan oluşan bu örneklemde; Tele diş muayenesi acil ve elektif tedavi ihtiyacının ayırt edilmesi ve davranış rehberliği tipi öngörüsünde klinik muayeneyle yüksek seviyede uyumlu saptanmıştır. Çocuk ve hekimin bir araya gelmesi güç olan şartlarda tele diş hekimliğinin hastaların ilk muayenesi amacıyla kullanılabilir. Anahtar kelimeler: Tele-tıp, tele-diş hekimliği, çocuk diş hekimliği