Goal:
03 - Sağlık ve Kaliteli Yaşam

Loading...
Project Logo
Description
AMAÇ 3: SAĞLIKLI BİREYLER Çocuk ölüm oranlarının azaltılması, anne sağlığının iyileştirilmesi, HIV/AIDS, sıtma ve diğer hastalıklar ile mücadelede büyük aşama kaydetmiş durumdayız. 1990 yılından bu yana, önlenebilir çocuk ölümlerinde dünya genelinde %50’yi aşan azalma olmuştur. Anne ölümleri de dünya genelinde %45 azalmıştır. 2000 ile 2013 arasında HIV/AIDS bulaşma oranı %30 azalmış, 6,2 milyonu aşkın insan sıtmadan kurtarılmıştır. Bu ölümler; önleme ve tedavi, eğitim, aşı kampanyaları, cinsel ve üreme sağlığı hizmetleri vasıtasıyla önlenebilir. Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları; AIDS, verem, sıtma ve diğer bulaşıcı hastalık salgınlarını 2030 yılına kadar ortadan kaldırmaya yönelik cesur bir taahhüttür. Amaç, herkesin genel sağlık hizmeti, güvenli ve erişilebilir ilaç ve aşıya kavuşmasını sağlamaktır. Aşı araştırma ve geliştirmelerinin desteklenmesi, bu sürecin vazgeçilmez bir parçasıdır.

Publication Search Results

Now showing 1 - 10 of 10
  • PublicationMetadata only
    Türkiyede Kemoterapi ve/veya Radyoterapi Sonrasında Gelişen Oral Mukozit ile İlgili Yapılan Lisansüstü Tezlerinin İncelenmesi:Sistematik Derleme
    (2021-06-03T00:00:00Z) Işık, Hilal; Ertan, Gizem; Kıyak, Yasemin; Erdoğan, Özcan; KIYAK, YASEMIN; ERDOĞAN, ÖZCAN
    Giriş :Kemoterapi ve radyoterapi uygulaması, kanserin tedavisinde çok fazla kullanılan yöntemlerden biri olup kanserli hücrelerin çoğalmasını ve gelişmesini engellemek amacıyla uygulanmaktadır. Ancak bunu yaparken birçok sağlıklı doku ve hücrelere de zarar vermektedir. Kemoterapi ve radyoterapi tedavisinin zararından en çok etkilenen yapı oral mukoza epitelyum hücreleri olup bu hücrelerde meydana gelen ülseratif ve inflamatuvar değişikliklere ve oluşan yaralara oral mukozit denmektedir. Amaç: Bu sistematik derleme ile Türkiye’de kemoterapi ve/veya radyoterapi tedavisi sonrasında gelişen oral mukozit ile ilgili yapılan lisansüstü çalışmaların incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç-yöntem: Bu çalışmada, Yüksek Öğrenim Kurulu’nun (YÖK) Ulusal Tez Merkezi veri tabanında konu ile ilgili çalışmalar -mukozit- (n:58) -oral mukozit- (n:38) ve -ağız bakımı- (n:24) anahtar kelimeleri ile üç araştırmacı tarafından taranmış ve PRİSMA (Preferred Reporting Items for Systematic Reviews and Meta-Analyses) bildirimi kriterleri esas alınarak dört araştırmacı tarafından incelenmiştir. Dışlanma kriterleri uygulandıktan sonra (Tam erişime açık olmayan, türkçe olmayan,hayvanlar üzerinde yapılan, kemoterapi ve/veya radyoterapi sonrası gelişen oral mukozitler konusunda yapılmayan ) elde edilen 40 çalışma SPSS 25 programı kullanılarak analiz edildi. Bulgular:Çalışmaya alınan tezlerin %55’inin Yüksek Lisans, %25’inin Doktora, %20’sinin Uzmanlık tezi olduğu, %72,5’unun hemşireler tarafından yapıldığı, %55’inin deneysel/yarı deneysel olarak tasarlandığı görülmüştür. Çalışmaya alınan örneklemlerin, %72,5’unun hemotoloji ve onkoloji kliniklerinde yatan hastalar olduğu, bu hastaların %97,5’unda kemoterapi/radyoterapi sonrasında oral mukozit geliştiği, %52’sinde mukozit değerlendirme ölçeği kullanıldığı, %55’inde tedavi amaçlı uygulamaların (ağız bakımı solüsyonları, alternatif ve medikal tedavi uygulamaları,eğitim,lazer tedavisi) etkinliğine bakıldığı ve bu uygulamaların %90 etkin olduğu saptanmıştır. Sonuç ve öneriler: Kanserli hastalarda tedavi amaçlı kullanılan kemoterapi ve/veya radyoterapinin komplikasyonu olarak oral mukozitin sıklıkla görüldüğü ve özellikle hemşireler tarafından verilen bakım sayesinde mukozitin etkin bir şekilde yönetildiği bulunmuştur. Hemşirelerin kemoterapi ve/veya radyoterapi alacak hastalarında gelişebilecek oral mukozit semptomalarını iyi bilmesi, tedavi öncesi ve sonrasında mutlaka oral mukozayı değerlendirmeleri ve oral mukozit gelişmesi durumunda uygun bakımı vermeleri ve hasta ve hasta yakınlarına bu konuda eğitim vermeleri önerilmektedir. ANAHTAR KELİMELER: Kemoterapi, Radyoterapi, Mukozit, Oral mukozit, Ağız bakımı
  • PublicationMetadata only
    SAĞLIK TURİZMİNDE HİZMET VEREN SAĞLIK PROFESYONELLERİNDE KÜLTÜRLERE DUYARLILIK
    (2021-09-24T00:00:00Z) Kıyak, Yasemin; Adıgüzel, Yasemin; Erdoğan, Özcan; KIYAK, YASEMIN; ADIGÜZEL, YASEMIN; ERDOĞAN, ÖZCAN
    Sağlık, şüphesiz dünyanın her yerinde en çok önemsenen ve değer verilen kavramlardan biridir. DSÖ’YE göre sağlık -yalnızca hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir. Hastalık ise sağlığın tanımıyla anlam kazanmakta ve vücut fonksiyonlarının bozulmasını ifade etmektedir. Field’a (1993) göre hastalık, toplumsal ve kültürel içerikli bir kavram olarak da ele alınmalıdır. Kültürel faktörler, bireyin sağlığı ve hastalığı nasıl algıladıklarını etkiler. Aynı zamanda birey sağlığını nasıl koruyacağını, nasıl yükselteceğini, hastalık ortaya çıktığında nasıl tedavi edileceğini kültürüne göre seçmek ister. Günümüzde gelişen teknoloji, tıbbi ve sağlık bilimlerindeki ilerlemeler aracılığıyla mortalite ve morbidite oranlarını artıran hastalıklara çözümler bulunmaya başlanmıştır. Ayrıca eğitim düzeyinin yükselmesiyle bireyler, sağlıklı yaşam biçimi davranışlarını benimsemeye başlamış ve yaşam süresi uzamıştır. Bu durum toplum yaşlanmasını ve beraberinde kronik hastalıkların artışını doğurmuştur. Tüm bu değişimler sağlık hizmetlerinin sunumunda farklılıkları ortaya çıkarmıştır. Bu farklılıklardan biri olan ‘Sağlık Turizmi’ tüm dünyada ve ülkemizde gelişim göstermektedir. Ülkemiz de sağlık turizminde en çok tercih edilen ilk 10 ülkeden biridir. TÜİK’İN 2020 yılı verilerinde 388.150 hasta sağlık hizmeti almak için Türkiye’yi tercih etmiştir. Sağlık turizminin amacı; bireylerin sağlığının korunması, iyileştirilmesi ve rehabilite edilmesi için yaşadıkları ülke dışından başka bir ülkeye yaptıkları ziyaretleri içermektedir. Sağlık turizmi, medikal ve termal turizm; yaşlı ve engelli turizmi olarak dörde ayrılmaktadır. Bunlardan en çok medikal ve termal turizm rağbet görmektedir. Medikal tedavi işlemleri içerisinde en çok kemoterapi uygulaması ile estetik , kalp ve damar ve diş cerrahisi operasyonları tercih edilmekteyken termal turizmde ise termomineral su banyosu, inhalasyon, iklim kürü gibi tamamlayıcı tedaviler daha fazla tercih edilmektedir. Sağlık turizmi her ne kadar bireylere sağlık eşitliği ve imkanlara erişim sağlasa da sağlık profesyonelleri için önemli etik, eşitlik ve güvenlik sorunlarına yol açmaktadır. Farklı kültürlerden gelen bireylerin etnik yapıları, dinsel farklılıkları, kültürel geçmişleri, hastalıklara bakış açıları ve beklentileri durum ve olaylara göre farklılık göstermektedir. Bu kapsamda sağlık turizmi yapılan ülkelerde hizmet veren sağlık profesyonellerinin; bireylerin kültürel ihtiyaçlarının farkında olmaları, kültürel ve geleneksel beklentilerine saygı duymaları ve bireyleri yargılamamaları büyük önem taşımaktadır. Özellikle sağlık profesyonellerinden hastalık odaklı bakım yerine bireye özgü tedavi ve bakım hizmetlerini sunmaları beklenmektedir. -Bireyin kültürel farklılıkların tanımlanmasında ve anlaşılmasında uygun ve etkili davranış biçimini teşvik eden ve kültürlerarası iletişim IWACT’21 140 yönünden pozitif duygu geliştirebilme kabiliyeti- olarak tanımlanan kültürel duyarlılık kavramının sağlık turizminde hizmet veren tüm sağlık profesyonellerinde olması gereklidir. Sağlık profesyonellerinin içerisinde yer alan hekimler ve hemşireler, hastalıkların tıbbi tedavisinin uygulanması ve bakımında hastalarla birebir temas halinde olan gruplardır Tedavi ve bakım hizmetlerinin sunumunda bireylerin kültürel uygulamalarını daha fazla gözlemleme imkanına sahiptirler. Bu uygulamalar; beslenme, giyinme, hijyen, ailenin yapısı, cinsiyet rolleri ve cinsel davranışlar, evlilik örüntüleri, gebeliğe yönelik uygulamalar, boş zamanları değerlendirme, stres kaynakları ve baş etme yöntemleridir. Günümüz dünyasında sağlık turizminin artmasıyla insanlar arasındaki kültürel farklılıklar ve etkileri daha görünür olmuştur. Bu derleme çalışmasının amacı sağlık turizminde hizmet veren sağlık profesyonellerinin kültürlere duyarlılık davranışlarının önemini vurgulamaktır. Anahtar Sözcükler: Sağlık Turizmi, Kültür, Kültürel Duyarlılık, Sağlık Profesyonelleri, Sağlıkta Eşitlik
  • PublicationMetadata only
    Ecmo İle Takip Edilen Covid-19 Pnömonili Hastada Geniş Pnömotosel Oluşumunun Weaning Sürecine Etkisi
    (2021-11-01T00:00:00Z) Çalış, Büşra; Çalım, Muhittin; Daşkaya, Hayrettin; ÇALIŞ, BÜŞRA; ÇALIM, MUHITTIN; DAŞKAYA, HAYRETTİN
    Corona virüs; ilişkili sitokin fırtınası ile birlikte alveolleri tahrip ederek pnomotoraks ve hava kistlerinin oluşumuna neden olabilmektedir. Literatürde Covid-19 pnömonisi ile takip edilen hastalarda pnömotosel oluşumu bildiren sayılı olgu sunumu bulunmaktadır fakat ECMO uygulaması esnasında gelişen pnömotosel ve bununla ilişkili weaning sürecini bildiren yayın bulunmamaktadır. Sunumumuzda bu şartlar dahilinde takip ettiğimiz vakayı sunup tartışmayı amaçladık Olgu: 66 yaşında, bilinen ek hastalığı olmayan kadın hasta ilerlemiş COVID-19 pnömonisi tanısıyla dış merkez Yoğun Bakım Ünitesinden (YBÜ) OTE halde kabul edildi. PCR+ olan hastaya trakeostomi açılarak koruyucu akciğer ventilasyon stratejileri uygulandı. Uygulanan stratejilerle etkin ventilasyon-perfüzyon sağlanamayınca veno-venöz bifemoral ECMO başlandı. ECMO öncesi toraks BT’lerinde sadece diffüz buzlu cam manzarası tespit edilen (Resim 1) hastanın süreç içerisinde PA akciğer direkt grafi takiplerinde havalanma artışı gözlendi(Resim 2). ECMO altında hastanın transpotu riskli olacağı için toraks BT’si çekilemedi. ECMO uygulaması esnasında etkin tidal volüm oluştuğu gözlenmesine rağmen iki başarısız weanin denemesi yaşandı. ECMO takibinin 31.gününde başarılı bir şekilde tamamlanan ECMO weaning sonrasında çekilen BT’sinde sağ akciğer de 133x96 mm, sol akciğerde en büyüğü 68x50 mm boyutunda ölçülen birkaç adet pnomotosel izlendi (Resim3). Pnömotosellerin büyük olması ve hava kaçağına neden olabileceğinden cerrahi girişimin riskli olacağına karar verildi, takip edilmeye başlandı. Hasta yatışının 91. gününde trakeostomisi dekanüle edilerek Göğüs Hastalıkları Kliniğine devir edildi. 7 günlük servis takibinden sonra hasta oksijen konsantratörü (4 lt/dk) eşliğinde eve taburcu edildi.
  • PublicationMetadata only
    ANALYSIS OF THE RELATIONSHIP BETWEEN NURSING STUDENTS’ PERCEPTIONS OF THEIR PROFESSION AND THEIR ATTITUDES TOWARDS THEIR PROFESSION DURING THE COVID-19 PANDEMIC
    (2021-10-11T00:00:00Z) Meşedüzü, Merve; Ayaz, Selin; Onar, Melike; Şeker, Simge; Tellioğlu, Hilal; BAYRAKTAR, SEMA
    ABSTRACT Introduction: It is known that nursing education, attitudes towards the profession are questioned and perceptions and attitudes of the nursing profession are evaluated. It may also have an impact on the Covid-19 pandemic. Purpose: It aimed to analysis of the relationship between nursing students- perceptions of their profession and their attitudes towards their profession during the Covid-19 pandemic. Method: The study, which was conducted as a descriptive, cross-sectional and relationship-seeking study, was applied to a total of 191 students in February 2021 through the survey form of BVU Nursing Department students. In the study, Sociodemographic Characteristics Data Form, Questionnaire Form for students- opinions about the nursing profession during the COVID-19 pandemic period and Attitude towards Nursing Profession Scale (HMYTÖ). These are HMÖ*, HMTED**, HMGD***. Statistical significance was calculated by using the p<0.05 value in the SPSS 22 program. Results: 58.1% are targeted to work in the field due to the Covid-19 pandemic process, and 41.9% are working in this field. Changing the mind at the point of designing the movement of Covid-19 is to change the dream of 11.5% of those who think and 88.5% of those who change the direction of thought. Here is one, it is significantly higher in terms of HMI (p=0.028) and HMGD (p=0.028) points compared to those who received it. Those who think that those who are in the Covid-19 pandemic process do not get the real value, HMGD average score is 042, compared to those who are thought to be entitled (p=0. HMYTÖ is significant compared to those who are self-sacrificing and self-sacrificing because of Covid 19 pandemics (p=0.042). Covid-19 pandemic Those who think that it does not have a negative effect on the nurse-s image, the HMGD is different on average compared to those who are considered in terms of score (p=0.031). Covid-19, regarding directing the gaze of the people who are directed according to the referrals, and the rotation of the changed people compared to the referrals, the HMGD scores are significantly higher than those who change the referral (p= 0.018) HMTED scores were small (p=0.018) Conclusion and suggestions: Although the students thought that nurses could not get the value they deserved even though they worked devotedly, it was revealed that their general attitudes towards their profession were positive. However, this situation has negatively affected their views on practicing the profession in the future and their outlook on the future. In addition, it has been revealed that nursing students- understanding of the importance of their profession in the Covid-19 period and realizing thesatisfying aspects of the profession affect their attitudes towards the profession positively, as well as they think that it also affects the image of the profession in a positive way. In this process, it was seen that the attitudes of the students working in any job were positive towards the profession. As a result, it is thought that for the positive development of nursing students- attitudes towards the profession, nurses should improve their working conditions and see the value they deserve in crisis situations. Keywords: Covid-19, attitude, nursing student, nursing profession
  • PublicationMetadata only
    COVID-19 PANDEMIC, RESTRICTIONS AND RHABDOMYOLYSIS
    (2021-12-03T00:00:00Z) Uğur, Yasin; Özcan, Ayşe Büşra; Gulen, Bedia; Taşlıdere, Bahadır; Sönmez, Ertan; UĞUR, YASİN; ÖZCAN, AYŞE BÜŞRA; TAŞLIDERE, BAHADIR; SÖNMEZ, ERTAN
  • PublicationMetadata only
    SERUM PARAOXONASE ACTIVITY AND PHENOTYPE DISTRIBUTION IN TURKISH COVID-19 PATIENTS
    (2021-12-03T00:00:00Z) Gülen, Bedia; Selek, Şahabettin; Çelik, Halil İsa; Taşlıdere, Bahadır; Sönmez, Ertan; Metin, Hüseyin; Sarıkaya, Ufuk; Okay, Gülay; Doymaz, Mehmet Ziya; Kazancıoğlu, Rümeyza; SELEK, ŞAHABETTİN; TAŞLIDERE, BAHADIR; SÖNMEZ, ERTAN; OKAY, GÜLAY; DOYMAZ, MEHMET ZIYA; KAZANCIOĞLU, RÜMEYZA
  • PublicationMetadata only
    TURİZM SEKTÖRÜNDE ÇALIŞAN SAĞLIĞI VE ÇALIŞMA ORTAMI KAYNAKLI SAĞLIK RİSKLERİ
    (2021-09-24T00:00:00Z) Adıgüzel, Yasemin; Kıyak, Yasemin; Erdoğan, Özcan; ADIGÜZEL, YASEMIN; KIYAK, YASEMIN; ERDOĞAN, ÖZCAN
    İnsanlar yaşamlarını sürdürebilmek için genellikle yetişkinlik döneminden itibaren çalışma yaşamına girmektedir. Güvenli bir iş yerinde çalışmak temel insan haklarından birisidir. Bu hak kapsamında sağlıklı ve güvenli çalışma koşullarını karşılama, iş kazaları ve meslek hastalıklarını önleyerek en alt düzeye indirme ve böylece iş gücü kaybı nedeniyle ortaya çıkabilecek maddi kayıpları önleme, karlılığı ve verimliliği artırma hedeflerini içeren iş sağlığı kavramı oldukça önemlidir. Çalışma hayatının iki ana tarafı olan işverenler ve çalışanlar için güvenli ve verimli bir çalışma hayatının oluşturulması hem çalışanları koruyacak hem de iş verimini artıracaktır. Çalışma ortamında sağlık ve güvenlik, işin tüm süreçlerini etkileyen ve kapsayan bir konudur. Çalışan sağlığı ve çalışma güvenliği uygulaması DSÖ, Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO) gibi kuruluşların sözleşme, direktif ve bildirgeleri nedeniyle birçok ülkede yasal bir gerekliliktir. Türkiye’de de iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı Anayasa ile uyumlu bir biçimde yapılandırılmıştır. Çalışan sağlığı, sağlıklı bir yaşam için gereken sağlık kurallarını içermektedir. Çalışma güvenliği kavramı ise çalışanın yaşamına ve vücut bütünlüğüne yönelik tehlikelerin ortadan kaldırılması için gerekli teknik kuralları ele almaktadır. Turizm sektöründe çalışanlar düşünüldüğünde özellikle turistler ile teması çok olan iş grupları (temizlik personelleri, garsonlar, aşçılar, resepsiyon çalışanları vb.) birçok ülkeden gelen kişilere hizmet sunmaktadır. Turizm sektöründe çalışanların maruz kaldıkları meslek hastalıklarının başında sırt kaslarının zedelenmesi, bel tutulmaları ve kaymaları gibi kas iskelet sistemi hastalıkları, bulaşıcı hastalıklar ve psikolojik baskılardan kaynaklanan hastalıklar gelmektedir. Meslek hastalıklarının yanı sıra iş kazaları da bu sektörde görülmektedir. Turizm sektöründe en çok yaşanan iş kazaları; kesici delici alet yaralanmaları, yanma, haşlanma, temizlik ürünlerinin yanlış kullanımı sonucunda yaşanan zehirlenmeler, derin dondurucuların yanlış kullanımı sonucu karşılaşılan sorunlar (fazla soğuğa maruz kalma, donma vb.), elektrik çarpmaları, düşme ve kaymalardır. Turizm sektörü çalışanlarının çalışma yaşamlarını sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesinde çevresel (gürültü, ışık, ısı, nem), kimyasal (zehirli gaz, asit, boya vb.) biyolojik (bulaşıcı hastalıklar) ergonomik hastalıklar, kas- iskelet sistemi hastalıkları), psikolojik (çalışma saatleri, yorgunluk, stres, çatışma vb), sosyokültürel (dil, din, kültür), politiko-ekonomik (işletme yönetmelikleri, ücretlendirme, organizasyon) faktörler önemli bir rol oynamaktadır. Turizm sektöründe iş sağlığı ve güvenliği kültürünün oluşturulmasında, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesinde; çalışanların işe giriş muayenelerinin yapılarak uygun işlere yerleştirilmeleri ve periyodik sağlık muayenelerinin takip edilmesi önemlidir. İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili konularda, iş yeri hekimi ve iş yeri hemşiresi tarafından çalışma ortamı ve şartlarının çalışanların sağlık ve güvenliğine etkileri konularında iş verenlere ve çalışanlara eğitimler verilmesi ve çalışanların takip edilmesi daha güvenli bir çalışma ortamı oluşturulmasını sağlayacaktır. Anahtar Sözcükler: Turizm Sektörü, Çalışan Sağlığı, Çalışma Ortamı, İş Sağlığı ve Güvenliği
  • PublicationMetadata only
    Covid-19 Pandemisinde Bir Risk Faktörü: Yaşlılarda Kırılganlık
    (2021-05-25T00:00:00Z) Adıgüzel, Yasemin; İlhan, Nesrin; ADIGÜZEL, YASEMIN
    Covid-19 Pandemisinde Bir Risk Faktörü: Yaşlılarda Kırılganlık Yasemin ADIGÜZEL1, Nesrin İLHAN2 1 Arş. Gör., Bezmialem Vakıf Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü, yadiguzel1@bezmialem.edu.tr. 2 Doç. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Halk Sağlığı Hemşireliği Anabilim Dalı, nesrin.ilhan@medeniyet.edu.tr. Koronavirüs hastalığı (Covid-19), tüm dünyaya yayılarak 11 Mart 2020 tarihinde DSÖ tarafından pandemi ilan edilmiştir(1). Covid-19, herkesi enfekte edebilmekle birlikte en çok orta yaşlı ve yaşlı yetişkinleri etkilemektedir(2,3). Yapılan çalışmalarda yaşlıların Covid-19’a karşı daha savunmasız olduğu ve enfeksiyon ile ölüm oranlarının yaşlılarda daha yüksek olduğu bulunmuştur(2,4,5). Covid-19 pandemisinde yaşlı bireylerde ölüm oranlarının artmasıyla yaşlılar için sokağa çıkma kısıtlamaları yapılmıştır (3,6). Bu durum, azalmış işlevsel yetenek ve ilerleyici geriatrik kırılganlık oluşum riskiyle mücadele eden yaşlıların başa çıkmaları gereken başka sorunlar doğurmuştur(7). Bu sorunlar; uzun süre evde hareketsiz kalma, sosyal ilişkilerin azalması, stres, anksiyete ile kendileri ve yakınları için hastalık ve ölüm korkusudur(7,8,9,10). Özellikle bu bireylerin kısıtlamada olası düşme ve yaralanma durumlarını ve kronik hastalıkları yönetememe sebebiyle yaşadıkları rahatsızlıkları Covid-19 ile enfekte olma korkusuyla göz ardı etmeleri muhtemeldir. Bu durum, onları kırılganlık riskine karşı daha savunmasız hale getirmektedir(7).Kırılganlık; yaşa bağlı olarak fizyolojik rezervlerin azalması, çoklu organ veya sistemlerde fonksiyonel kayıp ve stresörlere karşı savunmasızlığın artması olarak tanımlanan geriatrik bir sendrom olmakla birlikte dünyada ve ülkemizde giderek artarak küresel bir sağlık yükü oluşturmaktadır(11,12). Kırılganlığın etiyolojisi bilinmemekle birlikte, kronik inflamasyon ile kas- iskelet ve endokrin sistemde değişiklikler, hücresel yaşlanma, apopitozis, kardiyovasküler sistem hastalıkları, kadın cinsiyet, komorbiditeler, genetik, çevresel faktörler (stres, malnütrisyon vb.), ırk, eğitim, sosyoekonomik durum, depresyon, sigara, alkol kullanımı ve polifarmasi kırılganlığın patogenezinde rol oynamaktadır(11,13,14). Kırılganlığın oluşumunda rol oynayan bu faktörler Covid-19 pandemisinde de devam etmektedir. Bu durum mevcutta kırılgan olan yaşlıların şiddetli kırılganlık dönemine girmesine sebep olabileceği gibi kırılgan olmayan yaşlılar için de risk oluşturmaktadır(10). İngilitere’deki ve İtalya-daki hastaneleri kapsayan gözlemsel bir kohort çalışmasında Covid-19-un, kırılgan yaşlılar için daha şiddetli sürebileceği ve prognozunun kötü ilerleyebileceği tespit edilmiştir(15). Türkiye-deki tüm hastanelerde ulusal çapta yürütülen bir kohort çalışmasında ise 18.234 Covid-19 hastasının % 67,4’ünün kırılgan, % 15,4’ünün ise şiddetli kırılganlık döneminde olduğu tespit edilmiştir(16). Kısıtlamaların bir sonucu olarak, toplumda yaşayan beş yaşlı yetişkinden dördünün yaşam alanı hareketliliğinde önemli bir azalma yaşanmaktadır ve bu durum kırılganlık, sarkopeni ve kronik hastalık riskini artırmaktadır(10). Bu süreçte yaşlı bireyin fonksiyonel bağımsızlığının ve işlevselliğinin korunması için kronik hastalıklarını yönetme, farmakolojik tedavilerine uyumu sağlama, fiziksel güç ve direnci artıran egzersizler yapma, beslenmenin düzenlenmesi, kilo kontrolü ve bakım verenlerin dijital ortamlarla bakımı desteklemesi gibi alanlarda yapılacak girişimlerle kırılganlığın önlenmesi sağlanabilir(11,17). Kırılganlığın önlenmesi için Covid-19 pandemisinde ve getirdiği kısıtlamalarda yaşlı bireylerin gerek fiziksel gerekse ruhsal açıdan takip edilmesi, telefon ve diğer dijital ortamlarda temaslarının desteklenmesi, çevirim içi sosyal destek, ruhsal destek faaliyetlerinin yürütülmesi önemlidir. Tele-Sağlık ve Tele-hemşirelik uygulamalarının yaygınlaştırılmasıyla pandemi döneminde yaşlıların günlük yaşam aktivitelerinde bağımsızlıkları desteklenebilmektedir(18). Yaşlıların telefon, bilgisayar ve internete erişememeleri, sınırlı dakika kullanımları onların yakınlarıyla etkileşim kurmasını ve online alışveriş imkanlarını kullanmalarını zorlaştırabilir. Bunlar ve benzeri durumların devlet kurumları ve yerel yönetimler aracılığıyla destelenmesiyle yaşlıların sosyal fonksiyonelliği desteklenebilir(17,19). Yaşlılarda kırılganlığın değerlendirilmesi ve semptomların belirlenerek önlenmesi önemlidir. Kırılganlığın değerlendirilmesinde; Fried Kırılganlık Ölçeği, Edmonton Kırılganlık Ölçeği, FRAIL İndeksi, CSHA Kırılganlık Ölçeği ve Tilburg Kırılganlık Ölçeği gibi araçlar kullanılmaktadır. Bu araçlar sayesinde kırılganlık erken evrede belirlenebilmektedir(11,13). Covid-19 pandemisinde de yaşlıların kırılganlıktan korunması, kırılganlığın değerlendirilmesi ve Covid-19 ile enfekte olduklarında kırılgan yaşlıya özgü girişimleri alabilmeleri için hemşirelerin kırılganlığın farkında olmaları önemlidir.Anahtar Kelimeler: Yaşlılık, Kırılganlık, Kırılgan Yaşlı, Covid-19, Hemşire.
  • PublicationMetadata only
    Rat Hipotalamusunda Deksmedetomidinin İndüklediği Hipertermi Mekanizmasının Proteomiks Analizi İle Araştırılması
    (2021-11-01T00:00:00Z) Demir, Ümra Gökçe; Türkay, Meltem; Esen, Asım; Yılmaz, Sinan; Daşkaya, Hayrettin; DEMİR, ÜMRA GÖKÇE; ESEN, ASIM; YILMAZ, SİNAN; DAŞKAYA, HAYRETTİN
    Giriş / Amaç: Alfa 2 selektif adrenerjik reseptör agonisti deksmedetomidin yoğun bakımlarda kullanımına bağlı vücut sıcaklığı artışına sebep olabilmektedir.(1) Deksmedetomidine bağlı hipertermi bir dışlama tanısı olup yüksek maliyetli testler gerektirmektedir.(2-3) İlaca bağlı ateşin santral mekanizmasını ve tanıda olası biyobelirteçleri tanımlamak için hipotalamus hücrelerinde proteomiks ve biyoinformatik analiz ile değişen protein profilleri gösterilmek istenmiştir. Gereç ve Yöntem: Etik kurul onayı sonrası iki gruba ayrılan ratlara (n:5) 0,15 µg/gr deksmedetomidin ve kontrol grubuna aynı volümde serum fizyolojik intraperitoneal uygulandı. %70 karbondioksit inhalasyonu ve giyotinle sakrifiye edildi. Diseke edilen hipotalamus dokusu Filter-Aided Sample Preparation protokolü ile ayrıştırıldı. Sıvı Kromatografi-Kütle Spektrometresi ile yüksek çözünürlüklü proteomiks analizi yapıldı. PLGS Threshold Inspector biyoinformatik aracıyla protein tayini yapıldı, karşılaştırmalı analiz için Progenesis QIP yazılımı kullanıldı. Gen Seti Zenginleştirme Analizi ile insan ortologlarına çevirilen proteinler ve normalleştirilmiş zenginleştirme skorlarına (NES) göre ön plana çıkan yolaklar belirlendi. Bulgular: NES’e göre STIP 1 (Stress-induced-phosphoprotein 1) proteini ve temsil edildiği eksternal uyarlara hücresel cevap yolağı, MTCO2 (Sitokrom c oksidaz subunite 2) ve temsil edildiği biyolojik oksidasyon yolağı, PSMC6 (26S proteosome subunite) ve temsil edildiği proteozom yolağı up regülasyon göstermiştir. Oksidatif fosforilasyon yolağı ise down regülasyon göstermiştir. Tartışma / Sonuç: Sonuçlarımızda ön plana çıkan yolaklar ve anlamlı proteinler litaratürde hipertermi- hipotalamus üzerinde çalışılmış makalelerle karşılaştırıldı. Proteomiks analizi sonuçlarına göre deksmedetomidin kullanımına bağlı hipotamustaki anlamlı protein değişiklikleri, fizyolojik bir stres olan ateşin varlığını düşündürmektedir. Hipotalamusta santral ateşe dair bulgular elde etmiş olsak da hedef mekanizmaya dair sorular hala yanıt aramaktadır. Zamanla bu yöndeki çalışmaların artması ile literatürdeki bu belirsizliğin giderileceği kanaatindeyiz. Anahtar Kelimeler : Deksmedetomidin, Hipertermi, Hipotalamus, İlaç ateşi, Proteomiks
  • PublicationMetadata only
    Covid-19 Pandemisi Sırasında Değişik Derecelerde Etkilenen Hastaların Taburculuk Sonrası Tutum ve Davranışlarının Değerlendirilmesi
    (2021-05-20T00:00:00Z) Tansel, Gokhan; Taşlıdere, Bahadır; TAŞLIDERE, BAHADIR
    Araştırmada COVİD-19 pandemisi sırasında değişik derecelerde etkilenen hastaların taburculuk sonrası tutum ve davranışlarının değerlendirilmesi amaçlanmaktadır..Araştırma genel modeline dayalı betimsel nitelikte olan prospektif bir çalışmadır. Çalışmada; hastane kayıtlarından elde edilen verilere dayanarak COVİD-19 tanısı alan kişiler; hafif, orta ve yoğun olarak üç grup olarak ele alınmıştır. Kuru öksürük, ateş, eklem ağrıları, halsizlik, baş ağrısı, boğaz ağrısı gibi şikayetlerle başvuran ve COVİD-19 tanısı konularak evde izolasyona alınan hastalara ‘hafif grup’, durumunun ağırlığından dolayı hastane yatışı verilerek servise gözlem altında tutulan ‘orta grup’, nedeni ne olursa olsun COVİD tanısı olup yoğun bakımda tedavi gören hastalar ‘yoğun grup’ olarak ayrılmıştır. Araştırmanın örneklemi araştırmaya katılmayı kabul eden rastgele seçilen ve hastane kayıtlarından elde edilen verilere göre belirlen gruplara dahil olabilecek hastalara ulaşarak yapılmıştır. Araştırmanın örneklemini; her gruba eşit sayıda olacak şekilde çalışmayı katılmayı kabul eden, 18 yaşından büyük ve şifa ile taburcu olan 200 hasta oluşturmaktadır. Araştırmada hospitalize olanlar ve non-hospitalize olanlar olmak üzere iki grup değerlendirilmiştir. Araştırmada veriler ise ‘’Sosyodemografik Bilgi Formu’’ ve ‘‘Pandeminin Kişisel ve Sosyal Etkileri Anketi’’ aracılığıyla 03.2020-05.2020 tarihleri arasında toplanmıştır.Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için IBM SPSS Statistics 25 (IBM SPSS, Türkiye) programı kullanılmıştır. Çalışmada 18-30 arası yaş grubunda olan katılımcıların non-hospitalize olmaları diğer yaş gruplarında olan katılımcılara göre istatistiksel açıdan anlamlı şekilde daha fazladır (X2 =16,808 p < .05). ) Ek hastalığı olmayan katılımcıların non-hospitalize olmaları ek hastalığı olan katılımcılara göre istatistiksel açıdan anlamlı şekilde daha fazladır (X2 =4,542 p < .05). ) Hipertansiyonu olan katılımcıların hospitalize olmaları diyabet ve karaciğer hastalığı olan katılımcılara göre istatistiksel açıdan anlamlı şekilde daha fazladır (X2 =5,000 p < .05). Dolaşım problemi olmayan katılımcıların non-hospitalize olmaları dolaşım problemi olan katılımcılara göre istatistiksel açıdan anlamlı şekilde daha fazladır (X2 =5,546 p < .05). Sonuç olarak 18-30 yaş arası, ek hastalığı olmayanların, dolaşım problemi olmayan hastaların nonhospitalize olmaları daha fazladır. Anahtar Kelimeler; Covid-19, Pandemi, , Taburculuk, , Davranış