Person: TOPRAK, ALİ
3 results
Search Results
Now showing 1 - 3 of 3
Publication Metadata only The Role of the Urine Dipstick Test in the Detection of Abnormal Proteinuria Using Different Cut-off Levels in Hypertensive Pregnancies Hipertansif Gebeliklerde Farklı Kesim Değerleri Kullanılarak Anormal Proteinüri Saptanmasında Spot İdrar Protein Ölçümünün Rolü(2022-01-01) Takmaz T.; Gorchiyeva I.; Arici Halici B. N.; TOPRAK A.; ÇETİN Ç.; KÜTÜK M. S.; TAKMAZ, TAHA; ARICI HALICI, BELFİN NUR; TOPRAK, ALİ; ÇETİN, ÇAĞLAR; KÜTÜK, MEHMET SERDAR© 2022, Duzce University Medical School. All rights reserved.Aim: The aim of this study was to determine the diagnostic accuracy of different urine dipstick protein threshold levels in predicting the presence of abnormal proteinuria in pregnant women with hypertension. Material and Methods: A total of 326 singleton pregnant women who underwent 501 urine protein tests and who had suspected preeclampsia were included in this retrospective study. Patient data was taken including medical and obstetric history. The results of dipstick urinalysis and concurrent 24-hour urine protein excretion measurements were compared to determine the accuracy of urinalysis. Results: A dipstick result of 1+ was found to be the best cut-off to predict 500 mg of protein excretion per day, with sensitivity and specificity of 62.09% and 88.97%, respectively. A 2+ proteinuria dipstick cut-off had high specificity and positive predictive value (PPV) (99.05% and 98.84%, respectively) for the prediction of 300 mg of protein excretion per day; this cut-off had low sensitivity (21.46%). A cut-off of 1+ also provided satisfactory specificity and PPV (91.43% and 94.48%, respectively) for the detection of 300 mg of protein excretion per day, but sensitivity was compromised (38.89%). Among 301 patients with negative dipstick results, 212 had a 24-hour urine protein extraction greater than 300 mg, with a false negative rate of 70.43%. Conclusion: The results suggest that the urine protein dipstick measurement has limited quantitative ability for the prediction of abnormal proteinuria. Additionally, the use of 500 mg 24-hours protein excretion as a cut-off value for abnormal proteinuria may provide useful data.Publication Metadata only BESİN PROTEİNİ İLİŞKİLİ PROKTOKOLİT, ENTEROPATİ VE ENTEROKOLİT SENDROMU OLAN ÇOCUKLARIN ANNELERİNİN DİYET ELİMİNASYONU TEDAVİSİ SIRASINDAKİ RUHSAL DURUMLARININ ÇOCUKLARININ KLİNİK BULGULARI İLE İLİŞKİLİ OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ(2022-12-02) Bayramova N.; Doğan G.; Kılıç Ö.; Başer Sinoplu Z. E.; Toprak A.; DOĞAN, GÜZİDE; KILIÇ, ÖZGE; BAŞER SİNOPLU, ZEYNEP EFŞAN; TOPRAK, ALİGiriş: İmmunoglobulin E aracılı olmayan besin alerjilerinin tedavisi emziren annelere ve çocuklarına besin eliminasyonudur. Bu süreç çocukların klinik durumuna göre aylar sürebilmektedir. Diyetin uzun sürmesi hem annelerin hem de çocukların yaşamını olumsuz yönde etkileyebilmektedir.Amaç: Bu çalışmada besin protein ilişkili proktokolit (BPİAP), enteropati (BPE) ve enterokolit (BPİES) tanısı alan çocukların annelerinin diyet öncesi ve diyet altında depresyon ve duygu durumlarını değerlendirmeyi ve çocuklarının klinik durumu ile annelerinin ruhsal durumlarındaki değişiklikler arasındaki ilişkiyi belirlemeyi amaçladık.Yöntem: Çocuk Gastroenteroloji Hepatoloji ve Beslenme Polikliniğinde besin protein ilişkili BPİAP, BPE ve BPİES tanısı alan 1-12 ay aralığındaki 42 çocuk hasta ve anneleri dahil edildi. Annelere çocukların beslenme durumları ve demografik verileri ile ilgili sorular soruldu. Başvuru anında ve diyet altında hastaların kilo değerlendirmesı, klinik bulguları (huzursuzluk, emmeyi reddetme, gaz sancıları, kusma, mukuslu dışkılama, kanlı dışkılama, yağlı ishal, kilo alamama, kabızlık) sorgulandı, CoMİSS skorlaması yapıldı. Anneler, çocuklarını sadece anne sütü ile besleyenler, hem anne sütü hem de mama ile besleyenler, sadece mama ile besleyen anneler olarak üç gruba ayrıldı. Annelere diyet öncesi tanı anında ve 2 aylık diyet altında iki kez Beck Depresyon Ölçeği ve Beck Anksiyete Ölçeği uygulandı.Bulgular: Hastaların 16’sı BPİAP, 13’ü BPE, 13’ü BPİES tanılıydı. Hastaların 26’sı (%61,9) kız, 16’sı (%38,1) erkekti. Semptomlarının başlama yaş ortalaması 4 aydı. BPİAP tanılı olanlarda yaş ortalaması 3 ay olarak görüldü. BPİAP tanılı hastalarda huzursuzluk, gaz problemleri, kanlı ve mukuslu dışkılama daha sık; BPE VE BPİES tanılı hastalarda ise kusma, yağlı dışkılama ve kilo alamama şikayetleri daha ön planda izlendi. Diyet öncesi ve diyet sonrası tüm gruplarda CoMiSS değerinde diyet öncesine göre anlamlı düşüş izlendi. Gruplar arasında diyet öncesi ve sonrası depresyon ve anksiyete puanı anlamlı farklılık göstermedi. Çocuklarını sadece anne sütü ile besleyen grupta diyet öncesi ve sonrası anksiyete ve depresyon puanlarında anlamlı bir değişiklik görülmedi. Çocuklarını anne sütü ve mama ile besleyen grupta diyet sonrası hem anksiyete hem de depresyon puanları anlamlı olarak yüksek saptandı. Bebeğini sadece mama ile besleyen annelerin diyet sonrası anksiyete ve depresyon puanları diyet öncesine göre anlamlı olarak azaldı. Çoklu besin eliminasyon diyeti yapan grupta diyet sonrası anksiyete ve depresyon skoru sadece süt eliminasyon diyeti yapan gruptan anlamlı (p <0.05) olarak daha yüksekti. Sonuç: Ig E aracılı olmayan besin alerjisi olan çocukların annelerinin diyet yaptıkları süre içinde ruhsal durumları bozulabilir. Özellikle çocuklarını hem anne sütü hem de mama ile besleyen annelerin diyet süreci sonunda ruhsal etkilenmeleri daha çok olabilir.Çocuklarda diyet tedavisi ile klinik iyileşme sağlanırken, bu süreçte çoklu besin eliminasyon diyeti yapmak zorunda kalan; hem anne sütü hem de mama ile çocuklarını besleyen annelerin ruhsal sağlığı açısından daha dikkatli olunmalı ve gerekli durumlarda annelere destek önerilmelidir.Publication Metadata only Evaluation of vitamin D levels in children and adolescents after the first year of the COVID-19 pandemic: 1-year results of a secondary-level state hospital(2024-04-01) Çömlek F. Ö.; TOPRAK A.; BİRBİLEN A. Z.; Dilek S. Ö.; Coşkun F.; TOPRAK, ALİBackground: The COVID-19 pandemic caused a global public health problem with high morbidity and mortality rates. In this study, we aimed to evaluate the 25-hydroxyvitamin D (25(OH)D) status of patients presenting to the Pediatrics Department of Gaziantep Maternity and Children\"s Hospital in the 1-year period after the onset of the COVID-19 pandemic according to ethnicity, age, and gender. Method: This cross-sectional study included the data of 7640 patients whose 25(OH)D levels were assessed at our hospital between March 2021 and March 2022. Vitamin D levels, age, gender, and the ethnic origin of the patients were retrospectively scanned and recorded from the laboratory results system. Based on the World Health Organization (WHO) classification of vitamin D levels, patients were divided into three groups: <10 ng/mL = vitamin D deficiency; 10–19 ng/mL = vitamin D insufficiency, and 20 ng/mL and over = normal vitamin D status. Results: The mean age of the 7640 patients who presented to the pediatrics department was 7.47 (±5.3) years. Of these patients, 48 % (3665) were male and 52 % (3975) were female. The mean vitamin D level of girls was 18.1 (±15.2) ng/mL, and of boys it was 20.2 (±15.4) ng/mL, with a statistically significant difference (p < 0.001). In total, 21.2 % (1650) of patients had deficient, 43.3 % (3310) of patients had insufficient, and 35.5 % (2710) of patients had normal 25(OH)D levels. Overall, 21.8 % of the patients (1667) were immigrants, and in this group the deficiency was found to be statistically significantly higher at 27.4 % (n = 456; p < 0.001). There was a low negative correlation between the age of the patients and their 25(OH)D levels (r=−0.35; p < 0.001). Conclusions: Vitamin D deficiency remains a serious public health problem. Since the most important production source is exposure to the sun, it must be kept in mind that vitamin D should be supported during lockdown pandemic processes.