Yüksek Lisans Tezleri

Permanent URI for this collection

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 20 of 165
  • PublicationMetadata only
    Prediyabet ve diyabet hastalarında klinik eczacının rolünün araştırılması / Investigation of the role of the clinical pharmacist in prediabetes and diabetes patients
    KUTLUAY, NUR BURCU; İZZETTİN, FİKRET VEHBİ; SÜMBÜL ŞEKERCİ, BETÜL
    Giriş: Prediyabet ve diyabet hastalıkları dünya genelinde görülme sıklığı giderek artan kronik hastalıklardır. Hastaların mevcut hastalıklarını kendi kendilerine yönetmelerine olanak verilmelidir. Bunu sağlık uzmanlarıyla uyum içerisinde yapmaları önemlidir. Eczacının geleneksel rolü ilaç temini ve hasta danışmanlığı olsa da genişletilmiş hizmetler aracılığıyla prediyabet ve diyabet hastalıklarının klinik sonuçlarına olumlu katkıda bulunabileceğine dair kanıtlar artmaktadır. Bu hizmetler uygun maliyet, hasta eğitimi ve farmasötik bakımın etkin bir şekilde sağlanmasıyla sunulabilir. Tezin amacı; prediyabet ve diyabet hastalarının hastalık algıları, bilgi düzeyleri, tedaviye uyumları ve klinik eczacıların bu alandaki rollerini destekleyen mevcut argümanların bir incelemesini sunmaktır. Materyal ve Metot: Araştırmamız girişimsel olmayan, prospektif ve gözlemsel bir araştırma olup, prediyabet ve diyabet hastalarının farmasötik bakım ihtiyacını, mevcut hastalık algısını, bilgi düzeyini ve uyum seviyesini incelemek amacıyla tasarlandı. 27.07.2021-30.04.2022 tarihleri arasında İstanbul Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi İç Hastalıkları Polikliniği'nde gerçekleştirilen çalışmaya, bilgilendirme yapıldıktan sonra çalışmaya katılmayı onaylayan ve 18 yaş ve üzerinde prediyabet veya tip-2 diyabet tanısı almış olan hastalar dahil edildi. Bu hastaların 1. ve 2. vizitlerinde, 90 gün arayla, hastalık kısa algı ölçeği ve kendi hazırladığımız bilgi ölçüm anketleri uygulandı ve rutin laboratuar değerleri takip edilerek kaydedilerek değerlendirildi. 1. vizit sonrasında, klinik eczacı tarafından hastalara hasta eğitimi verildi. Eğitim sonrasında hastalara kendi hazırladığımız broşürler dağıtıldı. Bu eğitimlerde diyabet ve prediyabet hastalığının tanımı ve tipleri, belirtileri, hastalık nedeniyle vücutta oluşabilecek durumlar, rutin olarak yaptırılması gereken tetkikler ve risk grupları hakkında bilgilendirme yapıldı. Elde edilen veriler ile eğitim öncesi ve sonrası hastaların hastalık algısı, rutin laboratuar testleri ve bilgi düzeyi değerlendirildi. Bulgular: Çalışmamıza 79 diyabet ve 66 prediyabet hastası olmak üzere toplam 145 hasta dahil edilmiştir. Prediyabet hastalarının %77,27'si kadın ve diyabet hastalarının %51,89'u erkek hastadır. Prediyabet hastalarının yaş ortalaması ise 45,79±1,40 iken diyabet hastalarının yaş ortalaması 49,24±1,08'dir. Hastaların aile diyabet öyküsü incelendiğinde prediyabet tanışı almış hastaların %72,73'ünün ve diyabet tanısı almış hastaların %67,1'inin ailesinde diyabet öyküsü olduğu belirlenmiştir. Hastalara 1.vizitte "Hastalığınızla ilgili eğitimi kimden/nereden alırsınız?" sorulduğunda prediyabet hastalarının %71,21'i ve diyabet hastalarının %75,9'u hekim cevabını vermiştir. Bu soruya 1.vizit ve 2. vizit sonrası verilen cevaplar karşılaştırıldığında eczacı yanıtı oranında artış gözlenmiştir. Çalışmaya katılan hastaların mevcut hastalığı hakkındaki bilgi seviyesinde eğitim sonrası artış ve tedaviye uyum gözlenmiştir. Eğitim öncesi ve sonrasında kaydedilen kilo, bel çevresi ölçüsü, kan glikozu, kolesterol, HbA1c, Homa-IR ve üre düzeylerinde 90 günlük interval sonrasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık tespit edilmiştir. Kısa Hastalık Algısı Ölçeği kullanılarak yapılan ölçümlerde, 1. ve 2. vizitlerde katılımcıların verdiği yanıtlar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık elde edilmiştir. Araştırma kapsamında elde edilen bulgularda klinik eczacı müdahalesi sonrasında katılımcıların hastalık algıları, hastalık bilgi seviyeleri, tutum ve davranışları arasında ilişki bulunmuştur. Sonuç: Elde edilen veriler ile prediyabet ve diyabet hastalarına klinik eczacı tarafından sunulan hasta eğitimi ve takibi gibi farmasötik bakım hizmetlerinin hastalık prognozuna, hastaların bilgi seviyelerine ve hastalık algılarına olumlu etkileri olduğu saptanmıştır. HbA1c> %9 olan hastaların klinik eczacı müdahalelerinden en büyük faydayı elde ettiği ve bu hastaları hedeflemenin uygun olacağı düşünülmektedir. Hastaların hastalıkları hakkında eğitim alması farmasötik bakım ihtiyaçlarının belirlenmesine katkı sağlayacak ve sağlık uygulayıcılarına da yol gösterici olacaktır. Klinik eczacıların yardımıyla hastayı eğitmek prediyabet hastalığının tip-2 diyabete geçişini önlemek ve diyabet hastalarının tedavisinin kontrolsüz kalması durumunda oluşabilecek komplikasyonların en kısa sürede kontrol altına alınmasını sağlayarak tedavinin başarı olasılığını artıracaktır. Böylece hastaların yaşam kalitesinde artış gözlemlenebilir. Anahtar Kelimeler: Klinik eczacılık, farmasötik bakım, prediyabet, diyabet, hasta eğitimi
  • PublicationMetadata only
    Eczacıların astım farmasötik bakımında bilgi seviyesi, tutum ve davranışlarının araştırılması / Investigation of knowledge level, attitudes and behaviors of pharmacists in asthma pharmaceutical care
    ÇAKMAK, DİLAN; İZZETTİN, FİKRET VEHBİ; AL-EZZI, SAAD AHMED ALI
    Giriş: Astım, önemli derecede morbidite ve mortaliteye yol açan yaygın bir hastalıktır. Günümüzde her yaştan ve her etnik kökenden birçok insanın astımdan muzdarip olduğu görülmektedir. Bu hastalığın hükümete, sağlık sistemlerine, ailelere ve hastalara olan yükünün dünya çapında arttığı görülmektedir. Eczacılar, hastaların astımlarını nasıl izleyeceklerini ve yöneteceklerini anlamalarına yardımcı olmaktadır. Tezin amacı; eczacıların astım hastalığı hakkında algılarını, bilgi seviyelerini, tutumlarını ve astım farmasötik bakım uygulamalarına uyumlarını belirlemektir. Materyal ve Metot: Araştırmamız eczacıların astım farmasötik bakımında bilgi seviyesi tutum ve davranışlarının araştırıldığı tanımlayıcı prospektif bir çalışma olarak tasarlanmıştır. Çalışmamıza 21 Eylül 2021 – 9 Şubat 2022 tarihleri arasında gerekli bilgilendirme yapıldıktan sonra çalışmaya katılmayı onaylayan 18 yaş üzeri serbest eczane, hastane, kamu ve özel sektörde çalışan eczacılar dahil edildi. Online anket sistemi olarak Google formlar anket sistemi kullanıldı. Katılımcılara anket e-posta veya mesaj olarak dijital ortamda gönderildi. Örnekleme yöntemi olarak ayrımcı olmayan kartopu örnekleme yöntemi kullanıldı. Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 32.4±8.86'tür. Astım hastalığı hakkında bilgimin yeterli düzeyde olduğunu düşünme seviyesi 3.27±1,18'dir. Astım bilgi seviyesi ölçüm anketinde katılımcılar tarafından elde edilen bilgi seviyesi ortalama değeri 79.7±12,3 olarak kaydedilmiştir. Astım hastalığı hakkında bilgi seviyesi mesleki deneyimden bağımsızdır. Astım hastalığı hakkında bilgi seviyesi bilgi ortalamasından (70 puan) bağımsızdır. Katılımcılar eczacının dâhil olduğu astım farmasötik bakımında atak sayısının azalacağını belirtmişlerdir. Eczacılar astım hastalarında optimal olmayan ilaç kullanımının önüne geçmek için sağlık uzmanları ile hastalar arasındaki iletişimin geliştirilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Serbest eczacılar tarafından verilen astım farmasötik bakım hizmetinin klinik ve ekonomik sonuçlarda iyileşmeye neden olabileceğini ifade etmiştirler. Sonuç: Elde edilen sonuçlar, eczacıların astım konusunda yeterli bilgiye sahip olduğunu göstermiştir. Eczacıların astım tedavisine karşı olumlu bir tutum içinde olduklarını bulmuştur. Eczacılara göre, astımın başarılı yönetimi için, hasta ve sağlık ekibi arasında iyi bir iletişimin gerektiği ifade edilmiştir. Yine araştırmaya katılan eczacılar, eczacıların astım bakım ekibinde önemli bir rol oynadığını düşünmektedir. Anahtar Kelimeler: Astım, klinik eczacılık, farmasötik bakım, bilgi seviyesi, tutum ve davranış
  • PublicationOpen Access
    Hastane öncesi acil sağlık hizmetlerinde yeni bir birim olan vaka formu onay biriminin retrospektif analizi / Retrospective analysis of the case form confirmation department, a new department in pre-hospital emergency healtcare
    BAĞCI, TAYFUN; ERDOĞAN, ÖZCAN
    Bu çalışmada hastane öncesi acil sağlık hizmetini yürüten İstanbul Acil Sağlık Hizmetlerine bağlı çalışan 112 İl Ambulans Servisi Başhekimliği (Avrupa) bünyesinde 2019 Aralık ayında kurulmuş olan Vaka Formu Onay Biriminin 112 Acil Sağlık Hizmetleri İstasyonları tarafından ASOS'a (Acil Sağlık Otomasyon Sistemi) manuel olarak bilgilerin girildiği Vaka Formlarını incelediği ve hatalarla ilgili geri bildirimde bulunarak hastanın tıbbi geçmişi, sağlık personelinin yaptığı uygulamalar, kullanılan malzemeler ve faturalandırma açısından iyileştirmeye sebep olup olmadığını incelemeyi amaçlamaktadır. Retrospektif bir analiz olan çalışmada Ki-kare testi, bağımsız örneklem t testi ve varyans analizi kullanılmıştır. Çalışmanın evrenini İstanbul 112 İl Ambulans Servisi Başhekimliği (Avrupa) yakasında hizmet veren Acil Sağlık Hizmetleri istasyonlarına bağlı sağlık personellerinin 2020 Ocak - 2020 Kasım ayları arasında doldurduğu 614.957 vaka formu oluşturmaktadır. Çalışmanın örneklemi olarak 11 ay içerisinde hata tespit edilen 26.919 vaka formu incelenmiştir. Elde edilen veriler SPSS 25.0 paket programı ile çözümlenmiştir. Bu çalışmada Vaka Formu Onay Biriminin aktif olarak çalışmasının vaka formlarında var olan vaka bilgisi, uygulama, malzeme hatalarının tamamında azalmaya yol açtığını göstermiştir. Çalışmada incelenen veriler istasyonların bulunduğu ilçelere ve aylara göre incelenmiştir. Hataların tamamı ay bazından incelendiğinde Ocak ayı itibariyle kademeli olarak hataların vaka bilgisi, malzeme ve uygulama alanlarının tamamında %90'dan fazla oranında azalma olduğu tespit edilmiştir.
  • PublicationOpen Access
    Covid-19 pandemi döneminde Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi acil servisine başvuran ve 112 ambulans ekipleri tarafından getirilen kardiyopulmoner arrest vakalarının retrospektif analizi / Retrospective analysis of case of cardiopulmonary arrest attending to Bezmialem Vakif University emergency department and brought by 112 ambulance teams during the Covid-19 pandemic period
    DİKENOVA, MESUT; SÖNMEZ, ERTAN
    Kardiyopulmoner arrest (KPA) spontan solunum ve dolaşım işleminin herhangi bir nedenle ani olarak durmasıdır. KPA tedavisi için yapılan işlemlerin tümü kardiyopulmoner resüsitasyonu (KPR) oluşturmaktadır. Avrupa Resüsitasyon Konseyi 2021 kılavuzu verilerine göre; koroner kalp hastalıklarına bağlı ölümlerin ise yüzde %50'sini ani kardiyak arrestler oluşturmaktadır. Covid-19 pandemisinde acil servisler tüm dünyada ilk başvuru basamağı olarak büyük yük altında kalmıştır. Bu çalışmada Covid-19 döneminde acil servise getirilen hastane dışı kardiyak arrest (HDKA) vakaları incelenmiştir. Bu çalışma etik kurul onayı alındıktan sonra Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi Hastanesi acil servisine getirilen non-travmatik, 18 yaş üstü 190 KPA vakası dahil edilerek retrospektif olarak yapıldı. Hastane bilgi işlem merkezinden KPA tanı koduna sahip hastaların acil servis epikriz raporları alındı. Bu hastalardan verilerine tam olarak ulaşılamayan ve başvuru anında exitus kabul edilip müdahale edilmeyen vakalar çalışma dışı bırakıldı. Tüm olgular yaş grupları, cinsiyet, Covid-19 durumu, hastaneye geliş şekilleri, hasta sonlanımı, komorbidite varlığı, ilaç kullanımı, hastane dışında uygulanan havayolu, arreste tanıklık durumu, acil servise geliş saati gibi demografik ve klinik özellikler bakımından araştırıldı. Bu özelliklerin hasta sonlanımına etkileri istatiksel olarak analiz edildi. Çalışmamıza 190 hasta dahil edildi. Hastaların yaş ortalaması 66,2 olup %66,3'ünü (n=126) erkekler, %33,7'sini (n=64) kadınlar oluşturmaktaydı. 65 yaş ve üstü hastaların %57,6 (n=110) ile daha fazla HDKA ile acil servise başvurdukları görüldü. KPR uygulanan vakaların %67,9'unun (n=129) exitus olduğu tespit edildi. KPA şahitli vakalarda Spontan Dolaşımın Geri Dönüşü (SDGD) oranı %33,5 olarak anlamlı seviyede yüksek görülmüştür (p=0.04). Eşlik eden komorbidite durumuna göre anlamlı farklılıklar tespit edilmiştir. Hastane dışında uygulanan KPR sürelerinde 10 dakika ve altında KPR süresi olan vakaların SDGD oranı %42.3 ile anlamlı seviyede yüksek tespit edilmiştir (p=0.03). Çalışmamızda acil sağlık hizmetlerinin müdahalesi olan KPA olguları erkek cinsiyette daha fazla oranda görülmektedir (%66.3). Komorbit hastalık olarak HT (%76,5), DM (%56.3), SVH (%54.5), KBH (%57.9) ve Malignite (%72.4) bulunan olgularda exitus oranları daha fazladır. Acil servis öncesi uygulanan entübasyon işleminin SDGD oranını ve acil servis sonlanımını (%45,3) pozitif etkilediği görülmektedir. Acil sağlık hizmetlerinin havayolu güvenliği sağlama girişimleri desteklenmelidir. KPA şahitli olan olgularda exitus oranlarının daha düşük olduğu tespit edilmiştir (%66,5). 21 dakika veya üzeri uygulanan KPR'de mortalite yüksektir (%94,3). Acil servise getirilen KPA vakalarının tıbbi kayıtlarının daha açık ve eksiksiz kaydedilmelidir. Covid-19 döneminde KPA arrest vakalarını inceleyen daha fazla çalışma yapılması önerilebilir. Anahtar Kelimeler: Kardiyak arrest, Kardiyopulmoner resüsitasyon, acil servis, Covid-19
  • PublicationOpen Access
    PTCH1 geninde meydana gelen epigenetik değişimlerin mide kanserli olgularda incelenmesi / Epigenetic analysis of PTCH1 gene in the patients with gastric cancer
    MATPAN, ERCE; ELİBOL, BİRSEN; AKÇAKAYA, ADEM
    Gastrik kanser (GC) dünyada teşhisi konulan dördüncü en sık kanser olmakla beraber, mortalitesi yüksek ve prognozu kötü bir malignitedir. Yapılan moleküler çalışmalarda, hedhehog sinyal yolağının bir proteini olan PTCH1 reseptör regülasyonunun bozulmasının mide kanserine sebep olduğu gösterilmiştir. Bu nedenle, bu çalışmada cerrahi gastrektomi uygulanmış mide kanserli olgulardan rezekte edilen tümör dokularında, PTCH1 geninin epigenetik değişimi ve buna bağlı olarak ortaya çıkan ekspresyonel farklılıkların incelenmesi amaçlanmıştır.Çalışmaya, gastrik kanser tanılı, 50-70 yaş aralığında, 13 erkek ve 9 kadın hastadan cerrahi gastrektomi ile rezekte edilmiş tümör dokusu ve tümörden uzak bir bölgeden alınmış kontrol dokusu dahil edildi. Elde edilen dokulardan ticari izolasyon kiti yardımıyla DNA izole edildi. İzole edilen DNA'ların konsantrasyonları belirlendikten sonra uygun koşullarda bisülfit dönüşümü yapıldı ve EpiTect Metil 2 PCR Sistemi yardımıyla metile ve metile olmayan primerler kullanılarak kantitatif gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu (RT-qPCR) ile PTCH1 genindeki metilasyon profilindeki değişimler belirlendi. Protein düzeyindeki değişimler için homojenize doku örneklerinden ELISA yardımıyla PTCH1 protein ekspresyonları ölçüldü. RT-PCR sonucunda metile primerlerin kullanıldığı düzenekte çoğunlukla tümör dokusundan elde edilen örneklerin erime sıcaklığı ile tümör uzak dokulardan elde edilen örneklerin erime sıcaklığı arasında yaklaşık 0.5 ± 0.25 derece değişimin olduğu ve bu nedenle tümörlü dokuların metilasyon profillerinin sağlıklı dokuya oranla değiştiği tespit edildi. Protein ekspresyonu sonuçları değerlendirildiğinde PTCH1 protein miktarının kanserli dokularda anlamlı derecede arttığı tespit edildi (p<0,05). Elde edilen sonuçlar gastrik kanser oluşumunda etkisinin olabileceği düşünülen ve PTCH1 genindeki metilasyon profilinde istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmediğinden PTCH1 proteinindeki değişimin direk epigenetik değişimler ile ilişkili olmadığını düşündürmektedir. Bu nedenle, bu sonuçlar çevresel etkiler sonucu oluşan epigenetik değişimlerin gastrik kanser oluşumunda etkisinin sınırlı olduğuna işaret etmektedir.
  • PublicationOpen Access
    Huzursuz bacaklar sendromlu multipl skleroz hastalarında oksidatif stres ve serum mineral değerleri / Oxidative stress and serum mineral values in multiple sclerosis patients with restless LEGS syndrome
    AKÇİN, ŞEYMA; MERAL, İSMAİL
    Multipl skleroz (MS), enflamasyon, demiyelinizasyon ve akson hasarı ile seyreden, korteks, beyaz madde ve derin gri cevherin de tutulabildiği fokal ve multifokal plaklarla karakterize otoimmün bir santral sinir sistemi (SSS) hastalığıdır. SSS'nin en sık görülen inflamatuvar demiyelinizan hastalığıdır ve sıklıkla genç yetişkinlerde ortaya çıkar. Kronik bir hastalık olan MS'in bir kısmı ataklarla seyrederken bir kısmı ilerleyicidir. Multipl sklerozda etkilenmenin varlığı ve derecesini belirlemek için detaylı hikâye, fizik muayene yanında laboratuvar ve görüntüleme yöntemleri kullanılmaktadır. MS hastalarında MSS hasarına bağlı olarak tahmin edilen tüm belirti ve bulgular meydana gelse de sıklıkla ekstremitelerde kuvvet kaybı, duysal belirtiler, ataksi, mesane problemleri, yorgunluk, diplopi, görme bulanıklığı gibi görsel belirtiler, dizartri, bellek-konsantrasyon-dikkat bozukluğu gibi kognitif yakınmalar görülmektedir. MS klinik tipleri, klinik izole sendrom (KİS), relapsing (ataklarla seyreden) MS ve progresif (kötüleşen) MS olarak üç ana başlık altında tanımlanmıştır. KİS, izole optik nöropati, medulla spinalis tutulumu, beyin sapı sendromu, nispeten daha az sıklıkla hemisferik tutulum ile klinik bulgu vererek ortaya çıkan ilk nörolojik tablo olarak tanımlanmaktadır. Ataklarla seyreden MS (RRMS), akut atakların görüldüğü ve ataklar arasında hastalıkta kötüleşmenin gözlenmediği MS tipidir. Progresif seyreden MS ise atak ve iyileşmeler ile devam eden hastalık seyri boyunca özürlülüğün eklendiği klinik seyir tipidir. Yapılan çalışmalarda MS oluşumu sürecinde birden fazla immün mekanizmanın rol aldığı, miyelin kaybının yanı sıra aksonal kaybın da gerçekleşebildiği, dejenerasyon ve tamir mekanizmalarının eş zamanlı rol aldığı aktif bir süreç olduğu gösterilmiştir. Bağımsız dönemlerde farklı ataklarla lezyonlar oluşturması, her hasta ve ataklarda klinik seyrin değişken olması otoimmün sürecin kompleks ve heterojen bir mekanizmanın rol oynadığı düşündürtmektedir. Huzursuz bacaklar sendromu (HBS), Willis-Ekbom hastalığı olarak da bilinen, akşam saatlerinde görülen ve geceleri kötüleşen, istirahat halinde iken bacakları hareket ettirme dürtüsü veya ihtiyacı ile ortaya çıkan sensori-motor, kronik, ilerleyici bir hareket bozukluğudur. Literatüre bakıldığında HBS, ilk olarak 175 vaka serisi ile hazırlanan derleme yazısında "Restless Legs Syndrome" olarak adlandırılmıştır. 17. Yüzyılda Sir Thomas Willis tarafından gözlemlenmiş ancak sendrom tanımlaması 1945 yılında 'Huzursuz Bacaklar' klinik bulguları ile Ekbom tarafından yapılmıştır. Son yıllarda en fazla çalışılan konulardan olan serbest radikaller ve antioksidanlar gün geçtikçe daha da önem kazanmaktadır. Normal şartlar altında canlı metabolizması sağlıklı iken antioksidanlar ile serbest radikaller denge halindedir. Ancak bu denge serbest radikaller lehine değiştiği zaman, oksidatif stres kaynaklı hastalıklara yatkınlık gözlenmektedir. Anahtar kelimeler: relapsing remitting multpl skleroz, huzursuz bacaklar sendromu, oksidatif stres, çinko, klor, sodyum, potasyum
  • PublicationMetadata only
    Hemşirelerde duygusal zekâ ve afete müdahale öz-yeterlilik ilişkisi / The relationship between emotional intelligence and disaster response self-efficacy in nurses
    DOĞAN KUDAY, AHMET; ERDOĞAN, ÖZCAN
    Bu araştırma, hemşirelerin duygusal zekâ düzeylerinin afete müdahale özyeterlilikleriyle olan bağlantısının literatüre kazandırılması amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın evrenini İstanbul Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi'nde görev yapan 390 ve İstanbul UMKE'de görev yapan 689 hemşire olmak üzere toplam 1079 hemşire, örneklemini ise araştırmaya katılmayı kabul eden 565 hemşire oluşturmuştur. Veri toplama araçları olarak 14 maddelik "Sosyodemografik Bilgi Formu", 41 maddelik "Gözden Geçirilmiş Schutte Duygusal Zekâ Ölçeği (GGSDZÖ)" ve 19 maddelik "Afete Müdahale Öz-Yeterlilik Ölçeği (AMÖYÖ)" uygulanmıştır. Verilerin analizinde sayı/yüzde, ortalama, Student's t-test, Mann-Whitney U, One-Way ANOVA, Kruskal Wallis, korelasyon ve regresyon analizleri kullanılmıştır. Çalışma grubunun %66,7'si (n=377) kadın, %33,3'ü (n=188) erkektir. Hemşirelerin %25,7'si (n=145) 24 yaşın altında, %39,8'i (n=225) 25-34 yaş aralığında, %34,5'i (n=195) 35 yaş ve üzerindedir. Hemşirelerin %56,5'i (n=319) evli, %43,5'i (n=246) bekardır. Hemşirelerin %39,8'inin (n=225) çocuğu yokken, %34,7'sinin (n=196) bir çocuğu, %25,5'inin (n=144) iki ve daha fazla çocuğu vardır. Hemşirelerin %66,4'ü (n=375) çekirdek, %33,6'sı (n=190) geniş aileye sahiptir. Hemşirelerin %28,7'sinin (n=162) geliri giderden fazla, %38,9'unun (n=220) geliri giderle eşit ve %32,4'ünün (n=183) geliri giderden azdır. Hemşirelerin %25,0'i (n=141) lise, %11,3'ü (n=64) ön lisans, %41,4'ü (n=234) lisans, %14,7'si (n=83) yüksek lisans ve %7,6'sı (n=43) doktora mezunudur. Hemşirelerin %88,1'i (n=498) en az bir afet ile karşılaşmış ve %79,8'i (n=451) en az bir doğal afette görev almıştır. Çalışma bulguları; hemşirelerin yaş, cinsiyet, medeni durum, aile tipi, gelir durumu ve daha önce afet yaşama durumuna göre GGSDZÖ ve AMÖYÖ alt boyut ve toplam puan ortalamaları arasında anlamlı bir ilişki görülmediğini (p>0.05) göstermiştir. Eğitim durumu, çalıştığı kurum, çalıştığı birim, meslekte çalışma süresi ve daha önce afette görev alma durumuna göre GGSDZÖ ve AMÖYÖ alt boyut ve toplam puan ortalamaları arasında ise anlamlı bir ilişki görüldüğü (p<0.05) saptanmıştır. Çocuk sayısı ile toplam GGSDZÖ ortalama puanıyla istatiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmuştur (p<0.05). Bununla birlikte, afet yaşama durumuna göre GGSDZÖ ve AMÖYÖ puanları arasında anlamlı bir ilişki görülmezken, afette görev alma durumuna göre anlamlı ilişki görülmüştür (p<0.05). Yapılan korelasyon ve regresyon analizi sonucunda duygusal zekâ ile afete müdahale öz-yeterlilik arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki olduğu (r=0,885, p<0,05) ve duygusal zekâ ölçeğinin afete müdahale öz-yeterliliği pozitif yönde anlamlı bir şekilde etkilediği (β =1,660, p<0,05) bulunmuştur. Bu sonuçlar doğrultusunda; duygusal zekâ düzeyi ve afete müdahale öz-yeterliliği düşük olan hemşirelerin bu alanda geliştirilmesi gereken grup olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Hemşirelerin lisansüstü eğitimlerinin desteklenmesi, eğitim ve kurs programlarının geliştirilmesi, afet hemşireliğinin özel dal olmasının sağlanması, hastanenin acil ve diğer birimlerinde çalışan hemşirelerin beceri ve klinik tecrübe kazanmalarına fırsat sağlayacak çalışma programlarının oluşturulması, tatbikatlar düzenleyerek hemşirelerin deneyim kazanmalarının sağlanması, STK ve gönüllülük hizmetlerinin desteklenmesi önerilmektedir. Gelecekteki araştırmalar için hemşirelerde duygusal zekâ ve afete müdahale öz-yeterliliğin farklı evren ve örneklem üzerinde tekrarlanarak araştırılması ve hemşirelerde duygusal zekâ ve afete müdahale öz-yeterliliklerinin geliştirilmesinin faydalarının belirlenmesi önerilmektedir.
  • PublicationOpen Access
    Sağlık eğitimi veren bir üniversitede okuyan öğrencilerin afet bilinci ve temel ilk yardım düzeylerinin değerlendirilmesi: Bir Vakıf Üniversitesi örneği / Evaluation of disaster awareness and basic first aid levels of students reading at A HEALTH education university: A foundation university example
    AKTAŞ, MERVE NUR; DOĞAN DEMİR, AYŞEGÜL
    Yapılan bu çalışmada sağlık eğitimi veren bir üniversitenin sağlık bölümlerinde öğrenim gören üniversite öğrencilerinin ilk yardım bilgi düzeyleri ile afet bilinç düzeylerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmaya 2021-2022 eğitim ve öğretim yılı içinde Bezmialem Vakıf Üniversitesinin Tıp Fakültesi ile Sağlık Meslek Yüksekokulunda öğrenim gören 233 kadın ve 73 erkek olmak üzere toplam 306 üniversite öğrencisi katılmıştır. Araştırmaya katılan öğrencilerin ilkyardım bilgi düzeyleri ile temel afet bilinçlerinin belirlenmesinde "İlkyardım ve Temel Afet Bilinci Belirleme Anketi" kullanılmıştır. Elde edilen verilerin analizinde SPSS 22.0 programında Mann Whitney U testi, Kruskal Wallis H testi ve Spearman Korelasyon analizi kullanılmıştır. Bulgular: Araştırmaya katılan öğrencilerin %9,7'si 18 yaşında, %28,2'si 19 yaşında, %42,7'si 20 yaşında, %10,4'ü 21 yaşında, %9,1'i 21+ yaşında, %35,3'ü 1.sınıf öğrencisi, %55,7'si 2.sınıf öğrencisi, %4,2'si 3.sınıf öğrencisi, %4,9'u 4.sınıf öğrencisi olduğu bulunmuştur. Araştırmanın sonunda öğrencilerin ilk yardım bilgi düzeyinin orta seviyenin üzerinde olduğu, temel afet bilinç düzeyinin ise yüksek düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Öğrencilerin ilkyardım konusundaki görüşlerinin öğrenim görülen sınıf ve daha önce ilk yardım eğitimi değişkenlerine göre anlamlı farklılık gösterdiği tespit edilmiştir (p<0.05). Öğrencilerin afet bilinç düzeylerinin eğitim görülen bölüm, daha önce ilkyardım eğitimi alınan birim, daha önce afet yaşama durumu, daha önce ilkyardım eğitimi alma durumu ve yaşadıkları afet türü değişkenlerine göre anlamlı farklılık gösterdiği bulunmuştur (p<0.05). Bunun yanında öğrencilerin ilkyardım bilgi düzeyleri ile afet bilinç düzeyleri arasında pozitif yönde anlamlı ilişki olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Sonuç olarak, sağlık bölümlerinde öğrenim gören üniversite öğrencilerinde ilkyardım bilgi düzeyinin yüksek olmasının temel afet bilinç düzeyini arttırdığı söylenebilir.
  • PublicationOpen Access
    Sumak (RHUS CORiARİA) bitkisinin beslenme ve fitoterapide kullanımıüzerine araştırmalar / Research on use of sumak (RHUS CORiARİA) plant in nutrition and phytotherapy
    KARADUMAN, ZEYNEP NİSA; KARTAL, MURAT
    Sumak (Rhus coriaria) 150 farklı türü olan Anacardiaceae familyasının bir bitkisidir. Sumak (Rhus coriaria) meyvesinin tozu, tebliğde, meyvelerinin uygun teknik şartlarda kurutulduktan sonra sofra tuzu katılarak öğütülmüş hali olarak tanımlanmaktadır. Ülkemizde ekşi tadı nedeniyle suda bekletilen meyveleri süzülerek "sumak ekşisi" olarak soslarda, kurutulmuş toz hali yemeklerde, salatalarda ve etlerde limonlu bir tat vermek amacı ile kullanılan bir meyvedir. Yapılan araştırmalarda sumak meyveleri tanence zengin olup yüksek miktarda fenolik maddeler, organik asitler, yağ asitleri, vitamin ve mineraller gibi birçok bileşiği içerdiği görülmüştür. Bu bilgiler ışığında bu araştırmada Gaziantep-Oğuzeli bölgesinde yetişen sumak (Rhus coriaria) bitkisi araştırma materyali olarak seçilmiştir. Bitkinin meyvelerinden hareketle su, alkol ve sulu-alkol ekstrelerinin fenolik, flavonoid, antosiyanin miktarları ve antioksidan aktivite özellikleri incelenmiştir. Soxhlet cihazı kullanılarak n-hekzan ile ekstre te edilen meyvelerde ise yağ asidi kompozisyonu analiz edilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre optimum çözücünün tespiti yapılmıştır. Topladığımız sumak (Rhus coriaria) meyveleri ve aktardan alınan toz sumak numune olarak kullanılmıştır. Antioksidan aktivite tayininde DPPH ile ölçülen antioksidan aktivitesi (IC50) sumak meyvesi 16,22 (µg/mL) ve toz sumakta 17,36 (µg/mL) olarak bulunmuştur. Topladığımız Sumak (Rhus coriaria) meyvelerinden ve aktardan alınan toz sumak numunesinde; fenolik-flavonoid madde miktarı tayini için; su, etil alkol ve sulu-etilalkol (50:50) çözücü sistemleri kullanılarak ekstreler hazırlanmıştır. Fenolik madde miktarı en çok sumak numunelerinin sulu-etilalkol çözeltilerinde tespit edilmiştir. 1 gram kuru bitkideki fenolik madde, toz sumakta 55,50 mg, meyve sumakta 54,02 mg olarak bulunmuştur. Flavonoid madde miktarı en çok sumak numunelerinin etil alkol çözeltilerinde tespit edilmiştir. 1 gram kuru bitkideki flavonoid madde, meyve sumakta 5,00 mg, toz sumakta 3,87 mg olarak bulunmuştur. Sumak (Rhus coriaria) meyvesindeki yağ asidi kimyasal kompozisyonu gaz kromatografisi kütle spektrometresi ve alev iyonlaşma detektörü (GS-MS/FID) ile analiz edilmiş ve 10 adet bileşen tespit edilerek miktarları belirlenmiştir. Yağ asidi ana bileşenleri oleik asit (%27,34), palmitik asit (%21,06) ve/ linoleik asit (%17,65) olarak bulunmuştur. Toplam antosiyanin miktarı ise toz sumakta %0,069 bulunurken meyve sumakta tespit edilememiştir. Anahtar Kelimeler: Sumak, beslenme, kimyasal kompozisyon, fenolik bileşik
  • PublicationOpen Access
    Bezmialem Vakıf Üniversitesi ve Bezmialem Dragos Hastanesi'nin afetlerde güvenilirlik düzeyinin belirlenmesi ve hastane afet planı'nda görev alan personelin bilgi düzeylerinin hastane güvenliğine etkisi / Determination of the reliability level of Bezmialem University and Bezmialem Dragos Hospital in disastersand the effect of the knowledge level of the personnel working in the hospital disaster plan on hospital safety
    ERKMEN, ÜMRAN; TAŞLIDERE, BAHADIR
    Afetler geçmişten günümüze kadar insan hayatını maddi ve manevi olarak olumsuz etkileyen, can kayıplarının yaşandığı, doğanın dengesinin bozulduğu müdahale ve iyileştirme aşamalarında yardıma ihtiyaç duyulan olaylardır. Yaşanan afetler sonucu dünya üzerinde birçok hastanenin de olumsuz yönde etkilenerek kötü sonuçların ortaya çıktığı olaylar yaşanmış ve sağlık personelinin ve sağlık kuruluşunun en değerli olduğu kriz anlarında gerekli müdahaleler, hastanelerin ve hastane personelinin de etkilenmesi sebebi ile aksamıştır. Hastanelerin güvenliğini sağlamak amacı ile Sağlık Bakanlığı tarafından Hastane Afet Planı (HAP) Yönetmeliği hazırlanmıştır. Yaşanan bu üzücü olaylar değerlendirildiğinde hastanelerin güvenliğinin sağlanması, afetler sonrasında gerekli müdahalelerin aksamaması ve hastanelerin güvenliğine olumlu yönde etki sağlayacak faktörlerin iyileştirilmesi ve geliştirilmesi amacı ile bu çalışma yapılmıştır. Araştırma; Bezmialem Vakıf Üniversitesi ve Bezmialem Dragos Hastanesi'nde gerçekleştirilmiştir. Çalışma 151 kişi ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın verileri, araştırmacı tarafından hazırlanan demografik ve HAP hakkında bilgi düzeyinin belirlenmesine yönelik soruların yer aldığı 21 'i 3'lü likert tipinde olmak üzere toplam 39 soruluk anket, Bezmialem Vakıf Üniversitesi ve Bezmialem Dragos Hastanesi'nin HAP'larında yer alan ''Güvenli Hastane Kontrol Listesi'' kullanılarak toplanmıştır. Çalışma verilerinin sunulmasında minimum, maksimum, ortalama, standart sapma, medyan, birinci çeyrek, üçüncü çeyrek, frekans ve yüzde kullanılmıştır. Çalışmaya katılan 151 kişinin demografik verileri incelendiğinde;64 (%42.4) katılımcının kadın, 87 (%57.6) katılımcının erkek olduğu ve katılımcıların yaş ortalamasının 34.69±8.28 yıl olduğu, çalışma sürelerinin 1 ile 348 ay arasında değişmekte olup ortalaması 90.14±72.40 ay olarak bulunmuştur. Çalışmaya katılan 151 katılımcıdan, 96 (%63,6) kişinin Bezmialem Vakıf Üniversitesi Hastanesi'nde 55 (%36,4) kişinin Bezmialem Dragos Hastanesi'nde çalıştığı, çalışmaya katılan katılımcıların meslekleri incelendiğinde, 20 (%13.2) kişinin doktor, 52 (%34.4) kişinin hemşire, 42 (%27.8) kişinin yardımcı sağlık personeli, 23 (%15.2) kişinin teknisyen veya tekniker, 14 (%9.3) kişinin idari personel olduğu görülmektedir. Katılımcıların bilgi düzeylerinin; çalışma süreleri ile arasında pozitif yönde istatistiksel olarak anlamlı ilişki olduğu (p<0.001), cinsiyetlerine göre istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı (p>0.05), çalıştıkları hastaneye göre anlamlı fark olmadığı (p>0.05), mesleklerine göre doktorların puanlarının hemşire, yardımcı sağlık personeli, idare ve teknisyen/tekniker pozisyonlarında çalışanların puanlarından daha düşük olduğu (sırasıyla, p<0.001, p=0.003, p<0.001, p=0.009), afet ve acil durumla ilgili eğitim alma durumlarına göre istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu(p<0.001) saptanmıştır. Katılımcıların, medyan değerine göre değerlendirmesinde, %57.6 (n=87)'sının bilgi düzeyi yetersiz, %42.4 (n=64)'ünün bilgi düzeyi yeterli olarak değerlendirilmiştir. Hastanelerin güvenlik puanlarına bakıldığında, Bezmialem Vakıf Üniversitesi Hastanesinin 37 puan üzerinden güvenlik puanı 14.525, Bezmialem Dragos Hastanesinin 37 puan üzerinden güvenlik puanı 24 olarak belirlenmiştir. Her iki hastane de orta derecede güvenli olarak derecelendirilmiştir. HAP personelinin bilgi düzeyleri ile Bezmialem Vakıf Üniversitesi Hastanesi ve Bezmialem Dragos Hastanesi'nin güvenlik puanlarının ilişkisine bakıldığında, istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmamıştır (p>0.05) Tüm bu veriler ışığında hastanenin güvenlik düzeyini yükseltmek için ilgili birimler tarafından, HAP içeriğindeki gerekli prosedürlerin oluşturulması, sistemlerin aktive edilmesi, kaynakların sağlanması ve personelin sık periyodlarla eğitim alması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
  • PublicationOpen Access
    T.C. İstanbul Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığının 2020 yılı araç yangını kayıtlarının değerlendirilmesi / Evaluation of 2020 vehicle fire records of T.C. Istanbul Metropolitan Municipality Fire Department
    ARSLAN, ENES; ÖZDER, ACLAN
    Bu çalışmada, 01.01.2020-31.12.2020 tarihleri arasında İstanbul'da gerçekleşen araç yangınlarının genel durumu, sayısı, aylara göre sayı değişikliği, nedenlerine göre sayıları, aylara göre yangın çıkış nedenleri, ilçelerindeki araç yangın sayıları v.b bakımından ilçelerine, nedenlerine ve aylara göre gösterdikleri dağılımı, yangınlara karşı alınan tedbirler ve müdahale aşamasında kullanılan araç ve ekipmanın neler olduğu ve bunların araç yangınını nasıl etkiledikleri incelenmiştir. Araştırmanın evrenini, İstanbul ilinde 01.01.2020-31.12.2020 tarihleri arasında meydana gelen araç yangınlarına ait tüm veriler oluşturmaktadır. Verilerin girişi ve analizinde "Statiscial Package for Social Sciences (SPSS) 25" programı kullanılmıştır. İncelemeler sonucu verilerin sayı ve yüzde dağılımları yapılmış ve aralarındaki anlamlı ilişkilerini anlayabilmek için Pearson Corelasyon değerlerine bakılmıştır. Araştırmada 1509 araç yangını verileri incelenmiştir. Araç Yangınlarının en fazla olduğu ilk 3 ilçe sırasıyla %5,9 (n=89) Esenyurt, %5,2 (n=78) Pendik, %5,1 (n=77) Ümraniye, en az olduğu ilçeler, %0,9 (n=14) Beyoğlu, %0,8 (n=12) Beşiktaş, %0,8 (n=12) Şile' dir. Araç Yangınlarının nedenleri olarak 2020 yılı içinde en sık meydana gelen nedenler %59,6 (n=900) ile Elektrik, %13,1 (n=199) Tespit Edilemedi ve %11,0 (n=166) ile Kızışma olurken en az sıklıkta araç yangını görülen nedenler %3 (n=4) ile Kimyasal Madde Tutuşması, %0,2 (n=3) ile Bilgisayar ve %0,2 (n=3) ile Yangın Zannı olmuştur. Toplam araç yangının en sık meydana geldiği ilçeler %5,9 (n=89) ile Esenyurt, %5,2 (n=78) ile Pendik ve %5,1 (n=77) ile Ümraniye olurken en az araç yangının meydana geldiği ilçeler %0,9 (n=14) ile Beyoğlu, %0,8 (n=12) ile Beşiktaş ve%0,8 (n=12) ile Şile olmuştur. Araç Yangınlarının en sık meydana geldiği aylar %10,7 (n=162) ile Ocak, %10,2 (n=154) ile Ekim ve %10,1 (n=152) ile Haziran olurken en az sıklıkta araç yangını görülen aylar %5,4 (n=81) ile Mayıs, %5,8 (n=88) ile Nisan ve %6,6 (n=100) ile Aralık olmuştur. Araç Yangınlarının ay ve nedenlerine göre incelendiğinde ocak ayında en sık meydana gelen %7,2 (n=109) ile elektrik nedenli araç yangınlar olurken bilgisayar ve lpg oto nedenli araç yangınlar hiç karşılaşılmamıştır. Şubat ayında en sık meydana gelen %5,1 (n=77) ile elektrik nedenli araç yangınları olurken yangın zannı olarak tespit edilen ve kimyasal madde tutuşması nedenli araç yangınları hiç karşılaşılmamıştır. Mart ayında en sık meydana gelen %4,9 (n=74) ile elektrik nedenli araç yangınları olurken yangın zannı olarak tespit edilen, sabotaj, kimyasal madde tutuşması, bilgisayar ve benzin parlaması nedenli araç yangınları ile karşılaşılmamıştır. Nisan ayında en sık meydana gelen %3,2 (n=48) ile elektrik nedenli araç yangınları olurken yangın zannı olarak tespit edilen, lpg oto, kimyasal madde tutuşması ve bilgisayar nedenli araç yangınları ile karşılaşılmamıştır. Mayıs ayında en sık meydana gelen %3,0 (n=46) ile elektrik nedenli araç yangınları olurken bilgisayar, lpg oto ve sabotaj nedenli araç yangınları ile karşılaşılmamıştır. Haziran ayında en sık meydana gelen %6,8 (n=102) ile elektrik nedenli araç yangınları olurken yangın zannı olarak tespit edilen, araç yangınları olurken bilgisayar, kimyasal madde tutuşması, lpg oto ve sigara nedenli araç yangınları ile karşılaşılmamıştır. Temmuz ayında en sık meydana gelen %5,3 (n=80) ile elektrik nedenli araç yangınları olurken yangın zannı olarak tespit edilen ve sabotaj nedenli araç yangınları ile karşılaşılmamıştır. Ağustos ayında en sık meydana gelen %4,2 (n=64) ile elektrik nedenli araç yangınları olurken yangın zannı olarak tespit edilen, sabotaj, lpg oto, kimyasal madde tutuşması ve bilgisayar nedenli araç yangınları ile karşılaşılmamıştır. Eylül ayında en sık meydana gelen %5,6 (n=85) ile elektrik nedenli araç yangınları olurken yangın zannı olarak tespit edilen, sabotaj, kimyasal madde tutuşması, bilgisayar ve benzin parlaması nedenli araç yangınları ile karşılaşılmamıştır. Ekim ayında en sık meydana gelen %6,2 (n=94) ile elektrik nedenli araç yangınları olurken yangın zannı olarak tespit edilen, kimyasal madde tutuşması ve lpg oto nedenli araç yangınları ile karşılaşılmamıştır. Kasım ayında en sık meydana gelen %4,8 (n=72) ile elektrik nedenli araç yangınları olurken yangın zannı olarak tespit edilen ve lpg oto kaynaklı araç yangınları ile karşılaşılmamıştır. Aralık ayında en sık meydana gelen %3,3 (n=49) ile elektrik nedenli araç yangınları olurken kimyasal madde tutuşması, bilgisayar ve benzin parlaması nedenli araç yangınları ile karşılaşılmamıştır.
  • PublicationOpen Access
    Yenilebilir deniz yosunları ulva rigida ve grateloupia turuturu türleri üzerine fitokimyasal araştırmalar / Photochemical studies on species of edible seaweed ulva rigida and grateloupia turuturu
    ZENGİN, BEGÜM; ŞENOL, HALİL
    Yenilebilir deniz yosunları biyoaktif antioksidanlar, çözünür diyet lifleri, proteinler, mineraller, vitaminler, fitokimyasallar ve çoklu doymamış yağ asitleri bakımından oldukça zengindir. Deniz yosunları gıda veya ilaç endüstrilerinde başlıca jelleştirici ve yoğunlaştırıcı ajan olarak kullanılsa da, yapılan son araştırmalar tamamlayıcı tıp potansiyellerini ortaya çıkarmıştır. Ulva rigida Ulvophyceae sınıfının Ulvaceae familyasına ait, "Deniz marulu" olarak adlandırılan yeşil bir makroalgdir. Grateloupia turuturu ise, Florideophyceae sınıfının Halymeniaceae familyasına ait, Asya kökenli yaygın olarak "Şeytanın dili otu","Jinuari" (Korece) ve "Ratanho" (Portekizce) olarak adlandırılan kırmızı bir makroalgdir. Bu tez çalışmasında yenilebilir deniz yosunlarından Ulva rigida ve Grateloupia turuturu türlerinin kimyasal içeriği ve biyolojik aktiviteleri araştırıldı. İlgili alglerin hekzan, diklorometan-metanol (1:1), metanol ve su ekstreleri hazırlandı ve kimyasal içerikleri GC-MS ve LC-MS yöntemleriyle belirlendi. Ayrıca hazırlanan bütün ekstrelerin MCF-7 ve MDA-MB231 insan meme kanseri hücreleri ve CCD-1079-Sk insan fibroblast sağlıklı deri hücreleri üzerindeki sitotoksik etkileri, Staphylococcus aureus, Escherichia coli bakteri türleri ile Candida albicans mantar türü üzerindeki antimikrobiyal etkileri, asetilkolinesteraz (AChE) ve butirilkolinesteraz (BuChE) enzimleri üzerindeki enzim inhibisyon etkiler incelendi. Sitotoksisite deneylerinin sonuçlarına göre sağlıklı hücreler üzerinde toksisitesi en düşük olan ekstre G. turuturu'nun MeOH ekstresi (IC50: 140,5 µg/mL) olarak belirlenirken, MCF-7 ve MDA-MB-231 meme kanseri hücreleri üzerinde toksisitesi en yüksek olan ekstre G. turuturu'nun DCM:MeOH (1:1) ekstresi (IC50: 28,7 µg/mL) olarak belirlendi. Ekstrelerin ilgili bakteri ve mantar türleri üzerindeki antimikrobiyal etkinlikleri 125 µg/mL olarak tespit edildi. AChE enzimini en iyi inhibe eden ekstreler her iki alg türünde de hekzan ekstresi olarak belirlenirken ekstreler BuChE enzimine karşı inhibitör özellik göstermediler.
  • PublicationOpen Access
    Artvin ormanlarında yangınların dağılımı ve büyük yangınların değerlendirilmesi / Distribution of fires and evaluation of large fires in Artvin forests
    SAVAŞ, KÜBRA; ÖZDER, ACLAN
    Bu çalışmada, 01.01.2015-31.12.2021 tarihleri arasında Artvin Orman Bölge Müdürlüğü'nde meydana gelen orman yangınlarının genel durumu, sayı ve alan bakımından Orman İşletme Şefliklerine ve yerleşim yerlerine göre gösterdikleri dağılımı, iklim verilerinin yangın sayı ve alanına yaptığı etkiyi, yangınlara karşı alınan tedbirler ve müdahale usullerinin nasıl yapıldığını ve bunların etkinlikleri incelenmiştir. Araştırmanın evrenini, Artvin ilinde 01.01.2015-31.12.2021 tarihleri arasında meydana gelen orman yangınlarına ait tüm raporlar oluşturmaktadır. Veri girişi ve analizinde "Statiscial Package for Social Sciences (SPSS) 25" programı kullanılmıştır. Analizlerde kayıt altına alınan değişkenlere ait sayı ve yüzde dağılımları yapılmış ve veriler arasındaki anlamlı ilişki düzeyine bakmak için Pearson Corelasyon değerlerine bakılmıştır. Araştırmada 84 adet orman yangını detaylı incelenmiştir. Borçka en fazla orman yangınının görüldüğü (n=29 , %35) ilçe olarak tespit edilmiştir. 7 Yıl boyunca meydana gelen orman yangınları en fazla ilkbahar mevsiminde (n=28, %33,33), Mart ayında (n=12, %14, 29), Çarşamba günleri (n=16, %19,05) ve 12:00-17:59 saatleri (n=54, %64,29) arasında meydana geldiği saptanmıştır. 00:00-05:59 Saatleri arasında hiç yangın olmamıştır. Orman yangınları sonucu toplam 70,22ha ormanlık alan yanarak yok olmuştur. Borçka en çok alanın yandığı (n=18,237, %26) ilçe olmuştur. Orman yangınlarının çıkış sebeplerinin sırası ile (n=40, %47,62) en fazla ihmal ve dikkatsizlik, (n=18, %21,43) faili meçhul, (n=17, %20,24) doğal olaylar (yıldırım), (n=5, %5,95) kaza (elektrik hattı), (n=4, %4,76) bilinmeyen sebeplerden meydana geldiği tespit edilmiş ve nedeni bilinmeyen sebepler ile beraber (n=62, %73,81) yangının en çok çıkış sebebi olarak insan faktörü tespit edilmiştir. Araştırmada yanma türü en fazla örtü yangını (n=81, %96,43), tepe ve örtü yangını karışık olarak (n=3, %3,57) gerçekleşmiştir. Orman yangınlarında meydana gelen yangınlar ağaç türü bakımından değerlendirildiğinde en çok yanan ağaç türü (n=17, 20,24) sarıçam, en az yanan ağaç türleri (n=1, %1,19) karaçam, (n=1, %1,19) gürgen, (n=1, %1,19) ardıç olarak belirlenmiştir. Artvin Orman Bölge Müdürlüğü'nde meydana gelen yangınlarındaki aylık toplam yağışın yanan alan ve söndürme sürelerine olan etkisi incelenmiş ve aynı yönde ilişki olduğu görülmüş, toplam yağış toplam yanan alan ve söndürme süresine aynı yönde etki ettiği tespit edilmiştir. Ayrıca aylık toplam yağışın söndürme süresi üzerine etkisi bakılmış ve söndürme süresine aynı yönde etki ettiği belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Müdahale, Orman yangını, yangınların dağılımı, İklim Faktörü, Artvin
  • PublicationOpen Access
    Helıchrysum ıtalıcum içeren kozmetik formülasyonların geliştirilmesi / Developing cosmetic formulas with helichrysum italicum
    YILDIRIM, ESMA ESİN; KARTAL, MURAT
    Doğal bir antioksidan olan ölmez çiçek (Helichrysum italicum (Roth) G. Don) uçucu yağı kozmetik sektörü tarafından kullanılan en popüler bileşenlerden birisidir. Baharatımsı kokusu ile parfüm sektöründe de tercih edilmektedir. Bu çalışmamızda Datça bölgesinde yetişen ölmez çiçek bitkisinden elde edilen uçucu yağın kimyasal kompozisyonu, antioksidan ve antimikrobiyal özellikleri incelenmiştir. Ölmez çiçek uçucu yağ verimi %0,27 olarak tespit edilmiştir. Uçucu yağın kimyasal kompozisyonu gaz kromatografisi kütle spektrometresi ve gaz kromatografisi alev iyonlaşma detektörü (GS-MS/FID) ile analiz edilmiş ve 30 adet bileşen tespit edilerek miktarları belirlenmiştir. Uçucu yağın ana bileşenleri γ-curcumene (%13,98), neril asetat (%11,67) ve alfa pinene (%10,84) olarak bulunmuştur. Uçucu yağın DPPH ile ölçülen antioksidan aktivitesi (IC50) 37,63 (μg/mL) olarak bulunmuştur. Beta karoten/linoleik asit (BCB) antioksidan testinde ise ölmez çiçek uçucu yağı %78 inhibisyon yapmıştır. Ölmez çiçek uçucu yağı gram pozitif ve gram negatif 6 farklı bakteri ile 2 adet maya ile yapılan disk difüzyon ve broth mikrodilüsyon antimikrobiyal aktivite testlerinde oldukça başarılı sonuçlar vermiştir. Anahtar Kelimeler: Ölmez çiçek, uçucu yağ, kimyasal kompozisyon, antioksidan, antimikrobiyal
  • PublicationOpen Access
    Paklitaksel yüklü polimerik misellerin sentezi ve kombinasyonel terapi etkinliğinin belirlenmesi / Synthesis of paclitaxel loaded polymeric micelles and evaluation of their efficacy in combinational therapy
    KESKİN YALÇIN, EMİNE; DAĞ, AYDAN; TUNCAY, SALİH
    Kanser, vücudun hemen hemen her yerinde başlayabilen, hücrelerin kontrolsüz bir şekilde büyüdüğü ve sonrasında vücudun diğer bölgelerine yayıldığı bir hastalık olup insan hayatını tehdit etmektedir. Kanserin mevcut temel tedavisi kemoterapi, radyoterapi ve cerrahi müdahaleyi içerir; bunlar arasında kemoterapi basit ve uygun süreci nedeniyle klinikte yaygın olarak uygulanmaktadır. Kemoterapi, radyoterapi ve cerrahinin koordineli olarak uygulandığı geleneksel tedavi yöntemlerinin toksisite, vücutta spesifik olmayan bölgelere dağılma, zayıf oral biyoyararlanım ve ilaç dozunun ayarlanamaması gibi dezavantajları bulunması sebebiyle daha etkin, kişiye ve hastalığın türüne özel teşhis/tedavi sistemleri geliştirilmeye çalışılmaktadır. Yeni nesil kombine tedavi yöntemleri arasında bulunan fotodinamik terapi (FDT), fototermal terapi (PTT), manyetik hipertermi gibi tedaviler umut vadeden yöntemler arasındadır. Bu yöntemlerin kombinasyonel terapide kullanılması, ilaç taşıyıcı sistemlerin etkinliğini artırmak ve antikanser ilacı tümör bölgesine hedeflemek açısından potansiyel bir tedavi yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmada hidrofobik kemoterapi ilacı paklitakselin (PTX), foto duyarlılaştırıcı ajan protoporfirin IX (PpIX) ile kombinasyonel tedavide kullanılması amaçlanmıştır. Öncelikle RAFT polimerizasyon yöntemi ile diblok kopolimeri hazırlanmış protoporfirin IX ve şeker bileşenleri ile azit-alkin halka katılma click reaksiyonu ile glikopolimerler sentezlenmiştir. Nanoçöktürme yöntemi ile paklitaksel glikopolimerlere enkapsüle edilerek misel formülasyonları hazırlanmıştır. Daha sonra, sadece FDT özellikli ilaç içermeyen glikopolimer bazlı miseller (GM) ve kemo-FDT özellikli paklitaksel içeren glikopolimerik misellerin (GM-PTX), A549 akciğer kanseri hücre hattı ve CCD-1079Sk sağlıklı fibroblast hücre hattı üzerindeki sitotoksik etkileri incelenmiştir. Kırmızı ışığı absorplayan/ışıma yapan PpIX taşıyan, biyouyumlu, biyobozunur ve NIR'la tetiklenen singlet oksijen duyarlı ilaç salımı yapan glikopolimerik misel bazlı taşıyıcı platformların sentezi ve elde edilen misel yapılarının akciğer kanser hücrelerini hedeflemesi ile literatüre yeni bir FDT-Kemo kombinasyonel terapi kazandırması açısından önem taşımaktadır.
  • PublicationOpen Access
    Covid-19 pandemisi döneminde İstanbul Anadolu Yakası 112 Acil Sağlık Hizmetlerinde çalışan sağlık personelinin Covıd-19 korkusu, iş yaşam dengesi ve tükenmişlikleri arasındaki ilişkinin araştırılması / Investigation of the relationship between Covid-19 fear, work-life balance and burnout of health personnel working in İstanbul Anatolian Side 112 Emergency Health Services during the Covid-19 pandemic period
    DEMİRTUĞ, ABDÜL SAMET; GÜRSU, MELTEM
    COVID-19 pandemisi 11.03.2019 tarihinden itibaren içerisinde olduğumuz, maddi ve manevi tüm toplumları etkileyen bir süreçtir. Sağlıklı sağlık personeli afet koşullarında toplum sağlığı açısından her zamankinden daha çok önem taşımaktadır. Çalışmamızda pandemi sürecinde acil sağlık çalışanlarında COVID-19 korkusu, işyaşam dengesi ve tükenmişlikleri arasındaki ilişki araştırılmıştır. Araştırma, İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü 112 Acil Sağlık Hizmetleri Anadolu Bölgesinde 01.07.2021–30.12.2021 tarihleri arasında, pandemi döneminde aktif olarak görev yapan 112 Acil Sağlık Hizmetleri Anadolu Bölgesi çalışanlarının katılımıyla yapılmıştır. Katılımcılardan demografik özellikleri, iş ve yaşam değişkenlerinin yanı sıra, genel tükenmişlik kavramlarını anlamak adına 'Maslach tükenmişlik ölçeği', pandemi döneminde değişen sosyal yaşantı analizi için 'iş yaşam dengesi ölçeği' ve artan infeksiyon riskinin olumsuz psikolojik etkilerini anlamak adına 'COVID-19 korku ölçeği'ni içeren anket formlarını elektronik ortamda doldurulmaları istenmiştir. Çalışmaya farklı eğitim düzeyleri ve farklı görevleri (%28.4'ü acil tıp teknisyeni, %7.5'i hemşire, %9.6'sı doktor ve %9.2'si şoför) olan 415 katılımcı (216 erkek, 199 kadın) dahil edildi. Ortalama yaş 29.49±6.59 yıl idi. Meslekte çalışma sürelerinin toplam 7.55±6.52 yıl; haftalık çalışma süresinin 49.49±10.08 saat, aylık çalışma süresinin 183.27±32.39 saat ve aylık nöbet sayılarının 7.64±3.42 olduğu görüldü. Pandemi süresince ortalama 27.00±127.00 gün karantinada kaldıkları, 4.79±6.32 kez PCR yaptırdıkları, %47.5'inin COVID-19 geçirdiği tespit edildi. %97.1'i pandemi sürecinde iş yüklerinin arttığını ifade ettiler. COVID-19 korkusunun ve 'yaşamın işten ibaret olması' fikrinin kadınlarda daha yoğun olduğu, doktor, paramedik ve acil tıp teknisyenlerinin duygusal tükenmişlik düzeylerinin daha yüksek olduğu, hekimlerin yaşamı ihmal etme seviyelerinin daha yüksek olduğu belirlendi. Duygusal tükenme, kişisel başarı ve genel tükenmişlik ile yaş arasında negatif korelasyon tespit edildi. Yaş ile iş-yaşam uyumu, yaşamı ihmal etme, kendine zaman ayırma ve yaşamın işten ibaret olması konularında kaydedilen skorlar arasında pozitif korelasyon saptandı. Aylık çalışma süresi ile yaşamın işten ibaret olması görüşü arasında pozitif korelasyon tespit edildi. COVID-19 korku düzeylerinin duygusal tükenme, kişisel başarı, duyarsızlaşma ve genel tükenmişlik seviyeleri ile istatistiksel anlamlı olarak pozitif korele bulundu. İş-yaşam uyumu düzeyleri ile duygusal tükenme, kişisel başarı ve genel tükenmişlik seviyeleri arasında negatif korelasyon tespit edildi. Yaşamı ihlal etme düzeyi, duygusal tükenme, kişisel başarı, duyarsızlaşma ve genel tükenmişlik düzeyleri ile negatif korele saptandı. Kendine zaman ayırma düzeyleri ile duygusal tükenme, kişisel başarı, duyarsızlaşma ve genel tükenmişlik düzeyleri negatif korele idi. Genel tükenmişlik düzeylerine etki eden en önemli değişkenin kendine zaman ayırma olduğu görüldü. Yaşamı ihmal etme ve COVID-19 korkusu boyutlarının etkileri ise birbirine yakın ve daha düşük düzeydedir.
  • PublicationOpen Access
    Lantanum karbonat'ın böbreğin endokrin fonksiyonlarına etkisi / Effect of lanthanum carbonate on the endocrine functions of kidney
    HÜSEYİNBAŞ, ÖNDER; TAŞAN, ERTUĞRUL
    Serum fosfor sev20iyelerinin normal değerler üzerine çıkması durumunda hiperfosfatemi tablosu gelişir. Vücuttaki fosfat birikimi ve hiperfosfatemi, yumuşak doku ve damar kalsifikasyonlarına neden olur. Bununla birlikte fosfat tutulması, koroner arter hastalığının yol açtığı ölüm ve ani ölüm gibi durumlarla kardiyovasküler mortaliteyi artırır. Hiperfosfatemi tedavisinde diyet ve diyalizin yanı sıra oral fosfat bağlayıcılar kullanılmaktadır. Fosfat bağlayıcılar bir anyon olan fosfatı aktif bir katyonla değiştirerek emilmeyen ve bağırsaktan dışkıyla atılan bir bileşik oluştururlar. Fosfat bağlayıcıların, alüminyum bazlı ve kalsiyum bazlı olanları dışında alüminyum ve kalsiyum içermeyen birçok çeşidi mevcuttur. Çalışma kapsamında etkisi incelenen lantanum, hiperfosfatemi tedavisinde kullanılan, alüminyum ve kalsiyum bazlı olmayan, nadir toprak elementlerinden Lantanit sınıfı bir fosfat bağlayıcıdır. Lantanum, alüminyum ve kalsiyum bazlı fosfat bağlayıcıların yan etkilerini göstermez ayrıca yapılan çalışmalarda emilim ve doku birikiminin oldukça düşük seviyelerde olduğu görülmüştür. Lantanumun emilimi, birikimi ve toksisitesi ile ilgili çalışmalarda büyük oranda kemik, karaciğer ve sindirim sistemine odaklanılmıştır. Tez kapsamında, sağlıklı sıçanlara lantanum karbonatın farklı dozlarının verilmesinin, böbreğin endokrin fonksiyonları ve kalsiyum-fosfor metabolizmasının düzenlemesinde rol oynayan hormonlar üzerine etkisi araştırıldı. Çalışmada 20 erkek erişkin sıçan dört gruba ayırıldı. Üç gruba 28 gün boyunca 500, 1000 ve 2000 mg/kg dozlarında oral lantanum karbonat uygulandı. Sıçanların ilk gün ve son gün kanları alındı. Alınan kanlardan tam kan sayımı, 1,25 dihidroksi vitamin D3, parathormon, eritropoietin, renin, kalsitonin, kalsiyum ve fosfor seviyeleri ölçüldü. Tüm sonuçlar istatistiksel anlamlılık yönünden incelendi. Grupların ilk gün ve son gün kan değerlerinin istatistiksel analizinde 500-2000 mg/kg gruplarında, uygulama öncesi ve sonrası serum kalsiyum değerlerinde anlamlı fark bulundu. 500 mg/kg grubunda uygulama öncesi ve sonrası serum PTH, renin ve kalsitonin seviyelerinde anlamlı fark bulundu. Gruplar karşılaştırıldığında uygulama sonrası, 2000 mg/kg ve kontrol grubu arasında serum kalsiyum seviyelerinde ve 500-1000 mg/kg grupları arasında serum fosfor seviyelerinde anlamlı fark bulundu. Elde ettiğimiz sonuçlar lantanumun böbrek hasarı ile ilişkili olabileceğini göstermektedir. Çalışmamızın sonuçları daha büyük kohortlar ile tekrarlanmalı ve elde edilen biyokimyasal ve endokrin parametre sonuçları histopatolojik gözlemlerle konfirme edilmelidir.
  • PublicationOpen Access
    COVID-19 tanısıyla hastanede yatan hastaların hemşirelik bakımı memnuniyeti değerlendirmesi / Nursing care of hospitalized pati̇ents wi̇th A diagnosis of COVİD-19 satisfaction evaluati̇on
    DALĞIÇ UYDUR, FERİDE; AŞTI, TÜRKİNAZ
    Bu çalışmanın amacı, COVID-19 tanısıyla hastaneye yatışı yapılan hastaların bulunduğu şartlar içerisinde hemşirelik bakımından memnuniyet düzeyini belirlemektir. Bu amaçla İstanbul Anadolu Yakasında, bir eğitim ve araştırma hastanesine bağlı faaliyet gösteren acil durum hastanesinde ve bir şehir hastanesinde 2020 yılının Ekim-Kasım ayları arasında yatmakta olan, 103 gönüllü hasta ile çalışma gerçekleştirilmiştir. Çalışmamız bir anket çalışması olup araştırmacı tarafından hazırlanan Sosyodemografik Form ve "Newcastle Hemşirelik Bakımından Memnuniyet Ölçeği (NHBMÖ) ", "Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği" ve "Beck Anksiyete Ölçeği" hastalar tarafından doldurulmuştur. Çalışmadan elde edilen verilerin analizi SPSS 22.1 programıyla analiz edilmiştir. Araştırmanın sonuçlarına bakıldığında, NHBMÖ puanları cinsiyet, yaş, medeni durum, gelir durumu, eğitim durumuna göre farklılık göstermemektedir ve hastaların genel memnuniyet düzeyleri yüksektir. Araştırmada sonuçlarına göre elde edilen verilerde katılımcıların hemşirelik bakımından memnuniyet puan ortalamasının 78,73 ± 18,79 olduğu bulunmuştur. Hastalara yönlendirilen sorular içerisinde sağlık profesyonellerinin desteğini hissetme ve NHBMÖ sonuçları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur. Sağlık profesyonellerinin desteğini hissedenlerin hissetmeyenlere göre NHBMÖ puanı yüksek bulunmuştur. Erkek hastaların, Çok Boyutlu Sosyal Destek Ölçeği Arkadaş boyutundan aldıkları sosyal destek daha yüksekken, emekli olan hastaların diğer hastalara göre aldıkları sosyal destek daha düşük bulunmuştur, bu durumun bireylerin yaş aldıkça daha az sosyalleşmesiyle ilgili olduğu düşünülmektedir. Kadınların Beck Anksiyete Ölçeğinden aldıkları anksiyete puanı anlamlı derecede daha yüksek bulunmuştur. Sağlık güvencesi olmayan hastaların ve sağlık profesyonelinin desteğinin daha az hisseden hastaların anksiyete puanları daha yüksek bulunmuştur. Hastaların COVID-19 semptom ağırlığı arttıkça yaşadıkları anksiyete semptomlarının da arttığı görülmüştür. Sonuç olarak, COVID-19 pandemisinde tüm dünyada artan vaka sayıları ve hastane yoğunluklarında hastaların fiziksel şikayetlerinin ve kaygılarının azalmasında aldıkları kaliteli hemşirelik bakımıyla sağlık profesyonellerinden alınan sosyal destek önemli bulunmuştur. Bu çalışma ülkemizde daha önce COVID-19 hastaları ile yapılmadığından, COVID-19 hastaları ve ileride oluşabilecek salgın durumlarında hastaların ihtiyaçlarını belirlemede ve memnuniyetlerini artırmaya yönelik girişimler için yol gösterici olacağı düşünülmektedir.
  • PublicationOpen Access
    Prematüre bebeklerde kanguru bakımının perfüzyon indeksi, kalp tepe atımı ve oksijen satürasyonuna etkisi / The effect of kangaroo care on perfusi̇on index, PEAK HEART rate and oxygen saturati̇on i̇n premature infants
    YILGÖR BECERİKLİ, KÜBRA; SAYIN, YAZİLE
    Giriş: Kanguru bakımı, prematüre bebeğin sadece bebek bezi ve bir başlık ile ebeveynin göğüsleri arasına yüzükoyun dik pozisyonda yatırılmasıyla ten tene temasın sağlandığı, prematüre bebeklerin sağlığını ve iyilik halini korumak için kullanılan güçlü ve uygulanması basit bir yöntemdir. Amaç: Bu çalışma, prematüre bebeklerde kanguru bakımının perfüzyon indeksi, kalp tepe atımı ve oksijen satürasyonuna etkisini belirlemek amacıyla planlandı. Yöntem: Araştırma ön test son test kontrol gruplu deneysel bir tasarımdır. Çalışmada özel bir Üniversite hastanesinin yenidoğan yoğun bakım ünitesinde yatan 76 prematüre bebek yer aldı. Kanguru bakımı yapılan (n=38 deney) kanguru bakımı yapılmayan (n=38 kontrol) 2 grup oluşturuldu. Çalışma verileri, "Anne Tanıtıcı Bilgi Formu", "Bebek Tanıtıcı Bilgi Formu" ve "Kanguru Bakımı İzlem Formu" ile elde edildi. Çalışma için etik kurul, kurum ve katılımcıların ebeveynlerinden gönüllü izni alındı. Bulgular: Hem deney hem de kontrol grubunun sosyodemografik ve klinik karakteristikleri birbirine benzerdi. Deney grubunda kontrol grubuna göre; kanguru bakımından 45 dakika önce perfüzyon indeksi, kalp tepe atımı ve oksijen satürasyonları arasında anlamlı bir fark yoktu (p>0,005). Ancak, kanguru bakımının 15-45. dakikası arasında kalp tepe atımları daha düşüktü, oksijen satürasyonları ise daha yüksekti . Bu değerlerdeki değişimler istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0,005). Perfüzyon indeksi istatistiksel olarak kanguru bakımının 45. dakikasında anlamlı fark gösterdi . Sonuç: Kanguru bakımı uygulaması kalp tepe atımı ve oksijen satürasyonunu olumlu yönde etkiledi. Perfüzyon indeksi beklenen sonuçları için uzun süreli uygulanması önemlidir. Anahtar Kelimeler: Prematüre bebek, kanguru bakımı, perfüzyon indeksi, kalp tepe atımı, oksijen satürasyonu
  • PublicationOpen Access
    COVID-19 pandemi sürecinde hemşirelerde tükenmişlik düzeyleri ve uyku kalitesi / Burnout levels and sleep quali̇ty in nurses duri̇ng the COVID-19 pandemi̇c process
    TEMUR, HÜLYA; AŞTI , TÜRKİNAZ; TURAN, NURAY
    Giriş: COVID-19 pandemi sürecinde sağlık çalışanları arasında tükenmişlik açısından en riskli gruplardan biri olan hemşirelerin; çalışma şekli, çalıştıkları bölüm ve çalışma süresinden kaynaklanan çeşitli nedenlerden dolayı uyku kaliteleri etkilenmektedir. Amaç: Bu çalışma, COVID-19 pandemi sürecinde hemşirelerin tükenmişlik ve uyku kalitesi arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla gerçekleştirildi. Yöntem: Tanımlayıcı ve ilişki arayıcı türde yapılan araştırmanın evrenini, İstanbul ilinde bir eğitim ve araştırma hastanesinin; dahili, cerrahi, yoğun bakım, acil kliniklerinde ve poliklinik hizmetlerinde çalışan hemşireler (N=444); örneklemini ise, güç analizine göre belirlenen ve araştırmaya dahil edilme kriterlerini (aktif olarak çalışma, çalışmaya katılmaya istekli ve gönüllü olma) karşılayan 220 hemşire oluşturdu. Veriler toplanmadan önce, Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Bilimsel Araştırma izni, İl Sağlık Müdürlüğü'nden kurum izni ve Girişimsel Olmayan Araştırmalar Etik Kurul'undan etik onay alındı. Veriler; Hemşire Bilgi Formu, Maslach Tükenmişlik Ölçeği ve Richard-Campbell Uyku Ölçeği aracılığı ile toplandı. Toplanan veriler, IBM SPSS Statistics 22 programında analiz edildi. Bulgular: Hemşirelerin %86,8'inin kadın ve %67,3'ünün lisans mezunu olduğu, haftalık çalışma süresi ortalamasının 52,99±11,28 saat, %89,5'inin fazla mesai yaptığı, %62,7'sinin görev yerinin değiştiği, %38,2'sinin sosyal destek kaynaklarına ulaşamadığı, %70,5'inin günde altı ve daha fazla hastaya bakım verdiği ve %58,2'sinin meslekten ayrılmayı düşündüğü saptandı. Hemşirelerin Maslach Tükenmişlik Ölçeği alt boyut puan ortalamaları sırasıyla; Duygusal Tükenmede 23,32±7,77, Kişisel Başarıda 21,34±5,10, Duyarsızlaşmada 7,55±4,69 ve Richard-Campbell Uyku Kalitesi Ölçeği puan ortalamasının ise 49,47±21,31 olduğu belirlendi. Hemşirelerin Richard Campbell Uyku Ölçeği ile Maslach Tükenmişlik Ölçeği Duygusal Tükenme ve Duyarsızlaşma alt boyut puan ortalamaları arasında negatif yönde istatistiksel olarak anlamlı ilişki tespit edildi (p<0,05). Sonuç: Hemşirelerin COVID-19 pandemi sürecinde uyku kalitelerinin çok iyi olmadığı ve tükenmişlik yaşadıkları belirlendi. Bu kapsamda, hemşirelerin çalışma koşullarının ve çalışma sürelerinin iyileştirilmesi, tükenmişlik ile baş edebilmeleri konusunda hizmet içi eğitimlerin planlanması ve uygulanması, ayrıca psikolojik destek sağlanması önerilebilir. Anahtar Kelimeler; COVID-19, pandemi, tükenmişlik, uyku kalitesi, hemşirelik