Goal:
08 - İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme

Loading...
Project Logo
Description
İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme İstikrarlı, kapsayıcı ve sürdürülebilir ekonomik büyümeyi, tam ve üretken istihdamı ve herkes için insana yakışır işleri desteklemek

Publication Search Results

Now showing 1 - 10 of 15
  • PublicationMetadata only
    Indirect Effect Of A Dentistry And Medical School Hospital Before And After Covid-19 On The Environment
    (2021-03-20T00:00:00Z) Ekinci, Esma; Armagan, Sara; KILIÇ, BANU
    Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’ne göre küresel ısınma tüm dünyada insanların karşılaştığı ciddi sorunlardan biridir.(WHO 2011) Gelecek nesiller için dünyanın uzun bir süre daha var olması önem taşımaktadır. Dolayısıyla bir diş hekimi olarak çevre dostu bir yöntem kullanarak doğanın ko runmasına yönelik katkı sağlamak bizim sorumluluğumuzdur. Küresel ısınmanın en önemli sebeplerinden biri de çevresel kirliliktir. Yapılan çeşitli araştırmalara göre, diş hekimliğinin çevreye etkisi değerlendirilmiştir. Birleşik Krallık Ulusal Sağlık Sistemi (NHS)’ne göre karbon ayakizine en büyük katkıyı dental servislere yapılan giriş çıkışlar ve tedarik süreci oluşturmaktadır. Diş hekimliği klinikleri, diğer sağlık kuruluşlarına kıyasla daha az atık üretiyor olsa da, son on yılda dental atıklarda önemli bir artış gözlenmektedir. Çeşitli ülkelerde yapılan akademik araştırmalarda, Covid-19 sürecinden bağımsız olarak değerlendirilen kliniklerden esinlenerek Bezmialem Vakıf Üniversitesi Diş Hekimliği ve Tıp Fakültesi Hastanelerinde bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışma, Covid-19 öncesi ve sonrası bir diş hekimliği ve tıp fakültesi hastanesinin kullandığı ve harcadığı materyallerin (2019-2020 yıllarının Haziran-Aralık ayları arasındaki dezen-fektan, sabun, kağıt, hasta sayısı, doğalgaz, elektrik ve geri dönüşüm atıkları) derlenmesiyle sağlık sektörünün karbon ayakizinin bu süreçte hangi yönlerde değişime uğradığını belirtmektedir. Matery-allerin belirlenen süreçlerdeki hem yıllık değişimi hem de hasta başına düşen birim değişimi dikkate alınmıştır. Sağlık sektöründeki bireyler olarak bu süreci nasıl değerlendirmiş olduğumuzu gösteren bu çalışma, gelecekte benzer pandemilerin yaşanması durumunda öngörülecek durumları ve dikkat edilmesi gereken noktaları göz önüne sermiştir
  • PublicationMetadata only
    BERNARD SOULİER SENDROMLU ÇOCUKTA GENEL ANESTEZİ ALTINDA DİŞ TEDAVİSİ
    (2021-11-05T00:00:00Z) Esen, Asım; ESEN, ASIM
    Giriş Bernard Soulier sendromu ilk kez 1948’de bildirilmiş, nadir görülen (yaklaşık 1/1milyon) kalıtsal bir pıhtılaşma bozukluğudur. Bildirilmiş birkaç otozomal dominant geçiş dışında otozomal resesif geçişli, dev trombositler, trombosit sayısında düşüklük ve uzamış kanama zamanı ile karakterizedir. Ortalama teşhis yaşı 16’dır. Etkilenmiş bireyler, kanamanın aşırı olmasına ve spontan ekimozlara eğilimlidirler. Bu sunumda biz, genel anestezi altında diş tedavisi yapılacak 14 yaşında bir olguyu paylaşmak istedik.OlguTanısı 6 aylıkken geçirdiği spontan intrakraniyal kanama sonrasında konulmuş 14 yaşında ve 60 kg ağırlığında erkek hasta dört adet diş çekimi ve dört adet diş tedavisi için ameliyathaneye alındı. Bernard Soulier sendromuna ek olarak faktör 7 eksikliği, intrakraniyal kanama sonrasında aralıklı devam eden epileptik nöbetleri, hafif mental retardasyonu, iletişim kurmada güçlüğü, mitral valv prolapsusu, atriyal septal defekti ve sol pulmoner arterde darlığı mevcuttu. Preoperatif dönemde pediyatrik nöroloji ve kardiyoloji ile konsülte edilen hasta için ek hastalıkları nedeniyle yoğun bakım yatağı rezerve edildi. Kan testleri normal sınırlarda olduğu için preoperatif kan ya da kan ürünü replasmanına ihtiyaç duyulmayan hastaya ameliyathaneye inmeden yarım saat önce endokardit profilaksisi için 1 gr ampisilin intravenöz olarak uygulandı. Yine öneriler doğrultusunda 1 ünite aferez trombosit hazırlandı. Ayrıca pediyatrik nöroloji önerileri doğrultusunda antiepileptik ilaçları düzenlendi. İletişimi sınırlı ve inaktif olan hastaya premedikasyon uygulanmadı. Hastanın anestezisi ve postoperatif derlenme dönemi sorunsuz seyretti. Cerrahi işlem sırasında kanama eğilimi, beklendiği gibi, normal hastalara göre fazlaydı. Diş çekimi en sona bırakıldı. Çekim yapılan alanlara emilebilir hemostatik jelatin sünger konuldu. Bu alanlardaki kanama nedeniyle hemostatik süngerler 3-4 kez değiştirildi. Bu süreç esnasında baskı uygulayarak hemostaza yardımcı olmak için fındık boyutunda gaz kompres uygulandı ve kanama aralıklı olarak kontrol edildi. Derlenme ünitesinde 1 saat gözlendikten sonra sorun olmaması üzerine servise alındı. Ameliyatın ertesi günü pediyatrik nöroloji ve kardiyoloji tarafından tekrar değerlendirilen hasta taburcu edildi.Tartışma ve sonuçBernard Soulier sendromlu hastalarda klinik seyir farklı olabildiğinden, bu hastalar preoperatif dönemde ayrıntılı bir şekilde incelenmeli ve gerekli bölümlerle konsülte edilmelidir. Kanama eğilimi nedeniyle peroperatif yakın hemodinamik takip önemlidir. Ayrıca komorbiditelerin olması durumunda postoperatif dönemde yoğun bakım takibine ihtiyaç duyulabileceği akılda tutulmalıdır. Anahtar kelimeler: Bernard Soulier sendromu, Pıhtılaşma Bozukluğu, Trombosit sayısı
  • PublicationMetadata only
    İşitme engelli çocuklarda postüral kontrolün değerlendirilmesi
    (2021-05-08T00:00:00Z) Tuncer, Deniz; Gürses, Hülya Nilgün; TUNCER, DENİZ; GÜRSES, HÜLYA NILGÜN
  • PublicationMetadata only
    Tiroid Hormon Direncini Taklit Eden Bir Olgu
    (2019-04-17T00:00:00Z) Kutlu, Esra; Aslanger, Ayça Dilruba; Özgen, İlker Tolga; Sarıtaş, Betül; Yeşil, Gözde; Cesur, Yaşar; ÖZGEN, İLKER TOLGA; CESUR, YAŞAR
    Giriş: Tiroid hormon hiposensitivitesine yol açan durumlar üç grupta sınıflandırılabilir. Bunlardan ilki klasik tiroid reseptöründeki kusurlarabağlı olarak gelişen tiroid hormon direnci, ikincisi tiroid hormon membran transport bozuklukları (MCT8) ve üçüncüsü monodeiyodinazsistemi ile ilgili bozukluklardır. Selonosistein ekleme dizisi bağlayıcı protein 2 (SECISBP-2) genindeki mutasyonlar monodeiyonidaz sisteminietkileyerek tiroid hormon hiposensitivitesine yol açabilmektedir. Bu gende mutasyon saptanan hastalar; iyodotironin deiodinazlarınazalmış enzim aktivitesinden dolayı hafif yüksek serbest tiroksin (FT4), düşük veya normal triiyodotreonin (FT3) ve normal veya hafifyükselmiş tiroid stimülan hormon (TSH) seviyelerine sahiptir. Bu hastalarda genelde düşük veya alt sınıra yakın selenyum seviyelerimevcuttur. Bu gendeki mutasyon büyüme geriliği, kısa boy, miyopati, adduktor kas tutulumu, azospermi, ışığa duyarlılık ve sensinöralişitme kaybı gibi multisistemik tutuluma neden olur.Olgu: Nöromotor retarde, trakeostomize 17 aylık kız hasta FT4 yüksekliği ve hafif TSH yüksekliğinin olması nedeniyle tarafımıza başvurdu.Özgeçmişinde 3980 gr normal spontan vajinal yolla miadında doğduğu, doğum sonrası mekonyum aspirasyon sendromu nedeniyle 15 günyenidoğan yoğun bakım ünitesinde yatışının olduğu ve her iki ayakta pes ekinovarus gözlendiği öğrenildi. Nöromotor gelişimisorgulandığında yenidoğan reflekslerinin aktif olduğu, 2.5 aylıkken hareketlerinde yavaşlama ve emerken yorulma şikayetlerinin başladığıöğrenildi. Hastanın pnömoni ve solunum yetmezliği nedeniyle 4 aylıkken 28 gün, 6 aylıkken 25 gün, 8 aylıkken 45 gün çocuk yoğunbakımünitesinde (ÇYBÜ), 10 aylıkken 21 gün çocuk hastalıkları servisinde yatışının olduğu ve dış merkez ÇYBÜ-nde yatışı sırasında TSH yüksekliğinedeniyle hastaya levotiroksin tedavisinin başlandığı öğrenildi. Soy geçmişinde anne ve babası sağlıklı olup aralarında 1. Dereceden kuzenevliliği vardı. Fizik muayenesinde trakeostomize hasta, boy: 80 cm (SDS:0.4, Persentil:64.9), Ağırlık: 9 kg (SDS:-1.7, Persentil:4.7), Başçevresi: 45.5 cm (SDS:-0.5, Persentil:29.4) olarak saptandı. Keratopati mevcuttu. Tiroid ele gelmiyordu. Nörolojik muayenesinde apatikgörünüm, artmış tonus, normal kas gücü, hipoaktif derin tendon refleksleri ve her iki ayakta clubfoot mevcuttu. Ayrıca her iki el yumrukşeklinde, göz takibi ve baş tutması yoktu. Diğer sistemik muayeneleri normaldi.Olgunun nöromotor retarde ve gelişme geriliğinin olması, tekrarlayan yüksek FT4 ve hafif TSH yüksekliğinin olması nedeniyle tiroid hormondirenci olabileceği düşünüldü. Bakılan triiyodotreonin (FT3) normal gelmesi ve çocuğun nöromotor aşırı geri olması nedeni ile deiyonidazenziminde ya da SECISBP-2 geninde sorun olabileceği düşünüldü ve selenyum çalışıldı. Selenyum düzeyinin düşük olması (selenyum:58,1mcg/L (normal sınırlar: 96-143 mcg/L) sebebiyle ayırıcı tanısında deiyodinaz enzim defektine yol açan olayın SECISBP-2 mutasyonuna bağlıolduğu kanaatine varıldı. Hastanın genetik incelemeleri devam etmektedir. Hastaya Tıromel® (triiyodotreonin) tedavisi başlandı. Hastalığaeşlik edebilecek olan tutulumlar açısından göz muayenesi, işitme testi, el-bilek grafisi, kas tutulumu açısından EMG ve adduktor kasbiyopsisi planlandı.Sonuç: Günümüzde tiroid hastalıklarının tanısında rutin TSH ve FT4 düzeyi bakılmaktadır. Bununla beraber özellikle nöromotorretardasyonu olan hastalarda FT3 düzeyininde rutin tetkiklere eklenmesi gerektiğini gösteren bir vaka olmuştur. Olgu çok nadir görülmesinedeniyle sunulmuştur.
  • PublicationMetadata only
    Okul Öncesi Çocuklardaki Böbrek ve Üreter Taşlarında Üreterorenoskopi Sonuçlarımız
    (2021-05-27T00:00:00Z) İlktaç, Abdullah; İLKTAÇ, ABDULLAH
    AMAÇ:Pediatrik taş hastalığının tedavisinde üreterorenoskopi (URS) oldukça sık olarak kullanılmaktadır. Biz bu yazıda okul öncesi çocukluk döneminde görülen böbrek ve üreter taşlarının tedavisinde URS deneyimimizi paylaşmaktayız.YÖNTEM-GEREÇLER:2013-2020 yılları arasında böbrek ve üreter taşı nedeniyle cerrahi uygulanan 7 yaş altı çocuk hastaların verileri retrospektif olarak analiz edildi. Böbrek taşları için Storz flex X2 7.5 F fleksibl üreteroskopi, üreter taşlarının cerrahisi için ise Richard Wolf 4.5 F semirigid üreteroskopi kullanıldı. Bütün hastaların taşları 272 μm holmium lazer fiber kullanılarak kırıldı. Hastalar için ameliyat esnasında skopi kullanılmadı. Böbrek taşları tedavisi için uygun olan hastalarda 10.7 F 13 cm Cook akses kılıf kullanıldı. Akses kılıfın ilerletilemediği hastalarda kılavuz tel üzerinden fleksibl URS ilerletilerek taşa ulaşıldı. Hastaların üreteral stentleri postoperatif 1. günde direkt üriner sistem grafisi ile kontrol edildi. Ameliyat sonrası 2-4. haftalar arası hastaların direkt üriner sistem grafisi ve üriner ultrasonografi ile değerlendirilmesi sonucunda ya sadece stent çekimi işlemi uygulandı ya da rest kalküllere müdahale edilerek en üst seviyede taşsızlık sağlanmaya çalışıldı. Hastaların komplikasyon oranları ilk 30 gün Clavien-Dindo sınıflamasına uygun olarak kayıt altına alındı. Bütün hastalar ameliyat öncesi ve taşsızlık sağlandıktan sonra metabolik değerlendirme ve medikal tedavinin düzenlenmesi için pediatrik nefroloji ile konsülte edildi.BULGULAR:2013-2020 yılları arasında kliniğimize böbrek ve üreter taşı nedeniyle başvuru sonrasında endoskopik olarak ameliyat kararı alınan 1-7 yaş arası toplam 48 hasta çalışmaya dahil edildi. Böbrek taşı nedeniyle fleksibl URS uygulanan 26 hastanın ortalama yaşı 3.6±1.6 yıl, ortalama taş boyutu 11.5±3.4 mm ve ortalama ameliyat süresi 49±17 dakika idi. Ortalama hastane yatış süresi 1.8±1.9 gün ve taşsızlık oranı ilk cerrahi sonrası %73.1 olarak hesaplandı. İlk ameliyat sonrası bütün çocuk hastalara double J stent takıldı. URS geçmediği için double j stent takılıp ikinci seansta tedavi edilen bir hasta ve 4 mm üstü rest kalkülü olan 5 hastada 2. kez uygulanan f-URS sonrası bu oran %88.5’e yükseldi.Üreter taşı nedeniyle URS yapılan 22 hastanın ortalama yaşı 4.3±1.5 yıl, ortalama taş boyutu 9.7±2.9 mm, ortalama ameliyat süresi 26±6.4 dakika ve taşsızlık oranı ilk cerrahi sonrası % 91 olarak saptandı. Double j stent çekilme esnasında 2 çocuk hastadaki rest kalküllerin endoskopik olarak tedavisi sonrası bütün üreter taşı hastalarında taşsızlık sağlandı.Peroperatif olarak hiçbir hastada komplikasyon gözlenmedi. Postoperatif olarak 3 böbrek taşı ve 1 üreter taşı hastası pyelonefrit nedeniyle yatarak tedavi edildi. Üreter taşı hastalarından bir tanesinin double j kateteri spontan olarak düştü ve hastaya ek müdahale gerekmedi.SONUÇLAR:Çalışmamız özellikle okul öncesi çocuklarda böbrek ve üreter taşlarının tedavisinin deneyimli merkezlerde yüksek taşsızlık ve düşük komplikasyon oranları ile yapılabildiğini göstermesi açısından önemlidir.
  • PublicationMetadata only
    Özel Gereksinimli Çocuğa Eğitim Veren Öğretmenlerde Stresin ve Stigmanın İncelenmesi
    (2020-07-26T00:00:00Z) Baysal, Ayşenur; BAYSAL, AYŞENUR
    Engelli öğrencinin davranış problemlerinin öğretmenler üzerinde stres yaratabileceği düşünülmektedir fakat bu konuda yeterli çalışmalar mevcut değildir. Çocukların davranış problemleri ile akranları arasındaki ilişkiyi inceleyen birçok araştırma varken, çocuğun davranış problemi ile öğretmenin stresini inceleyen çalışmalar daha azdır. Amaç: Bu çalışma, özel gereksinimli öğrenciye eğitim veren öğretmenlerin stres düzeylerini ve öğretmenlerin özel gereksinimli öğrencilere tutumlarını incelemek için yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 30 öğretmen dahil edildi. Öğretmenler sınıf öğretmeni ve orta okul öğretmeniydi. Öğretmenler ile yarı yapılandırılmış görüşme yapıldı. Öğretmenlere Algılanan Stres Ölçeği, Sınıf İçi İstenmeyen Davranışlara Yönelik Tutum Ölçeği ve Engelli Bireylerin Eğitilmesine İlişkin Tutum Ölçeği uygulandı. Görüşme sonuçları ve anket sonuçları analiz edildi. Sonuç: Çalışmaya katılan öğretmenler sınıf içerisinde problemler yaşadıklarını söyledi. Bu problemler kurallara uymama , davranış problemleri,iletişim problemleriydi.Öğretmenler yaşadıkları problemlerin kendilerinde stres yarattığını söyledi.Öğretmenler kendilerini -engellilik- alanında yetersiz hissettiklerini ifade etti .Öğretmenlerin özel gereksinimli öğrenciye tutumları olumlu yöndeydi. Tartışma: Öğretmenlerin yaşadıkları stres öğretmenlerin öğretmenlik rollerini olumsuz etkileyebilir. Özel gereksinimli öğrencinin eğitime katılımını olumsuz etkileyebilir. Yaşanan problemler göz önüne alınırsa ergoterapistler eğitimciler ile işbirliği içerisinde çalışabilir.
  • PublicationOpen Access
    Evaluating compliance to stimulants in adults with attention deficit and hyperactivity disorder
    (2021-12-03T00:00:00Z) Kılıç, Özge; Boylu, Muhammed Emin; KILIÇ, ÖZGE; BOYLU, MUHAMMED EMİN
    Objective: Attention deficit hyperactivity disorder (ADHD) has several negative psychosocial outcomes including poor work performance, academic failure, problems in social relationships, and criminality. However, it is among the most treatable mental disorders given the safety and efficacy of stimulants. We aimed to explore compliance levels to methylphenidate and associated sociodemographic factors in adults with ADHD.Methods: Patients with ADHD who have been following up in a single-center outpatient psychiatry clinic of a university hospital were included in the study. Diagnoses were established according to the Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders Fifth Edition (DSM-5) during a face-to-face clinical interview. Sociodemographic data form and Morisky medication adherence scale were utilized.Results: Among 64 patients (36 males, 28 females) (mean age ± SD = 25.2 ± 6.8) with ADHD, 19 (29.7 %) and 29 (45.3%) patients showed high and medium adherence to methylphenidate respectively. However, 16 (25 %) had low adherence. Men and women did not significantly differ in compliance levels to stimulants (X2 (2) = 1.639, p = 0.441). Compliance was not found to be related to education, marital and economic status, living conditions, smoking. The number of patients who consume alcohol tends to be higher in the low adherent group although not reaching statistical significance.Discussion: One-fourth of adult patients with ADHD had low adherence to methylphenidate. Men and women did not differ in adherence levels. No significant difference has been observed in the mean ages between the three adherence groups. Our results were in line with some earlier studies on treatment adherence in ADHD but not with others that showed adherence was higher in females and younger patients. The reason for these discrepancies could be that the studies with contrary results have recruited both children and adolescents. Longitudinal multicenter studies are needed to draw conclusions on the factors affecting compliance in ADHD.Keywords: attention deficit and hyperactivity disorder, drugs/medication, pharmacology, treatment compliance, treatment adherence, demographic
  • PublicationMetadata only
    Kanserli Çocuklarda Serviste İnvaziv İşlemler için Uygulanan Derin Sedasyonun Hastalar ve Ebeveynler için Oluşturduğu Rahatlık
    (2018-03-10T00:00:00Z) Çakır, Fatma Betül; Uzuner, Selçuk; Daşkaya, Hayrettin; Çalım, Muhittin; ÇAKIR, FATMA BETÜL; UZUNER, SELÇUK; DAŞKAYA, HAYRETTİN; ÇALIM, MUHITTIN
  • PublicationMetadata only
    Okul oncesi cocuklarin dis tedavi ihtiyaci ve davranis rehberligi tipinin tele-dis hekimligi ile saptanmasi: pilot calisma - Determining dental treatment need and behavioral guidance in preschool children via tele-dentistry: a pilot study
    (2021-10-07T00:00:00Z) Gürsoy, Bircan; Kaya, Mustafa Sarp; GÜRSOY, BİRCAN; KAYA, MUSTAFA SARP
    AMAÇ: Tele diş hekimliği, muayene-konsültasyon gibi sağlık hizmetlerine fiziki erişim güçlüklerinde yeni bir seçenektir. Bu çalışmanın amacı, okul öncesi çocuklarda diş tedavi ihtiyaçlarının ve uygulanacak davranış rehberliği tipinin saptanmasında klinik muayene ile tele-diş muayenesini karşılaştırmaktır. YÖNTEM: Çalışmaya, kliniğimizden ilk muayene randevusu alan 4-6 yaş arası sağlıklı ve başka bir tıbbi işlem sebebiyle genel anestezi endikasyonu olmayan, özel bakım ihtiyacı bulunmayan çocuklar, velinin onamı alınarak dahil edildi. Klinik muayene (KM); diş kliniğinde çocuk fotöyde oturup veli eşliğinde, Tele diş muayenesi (TM); çocuk ve velisiyle randevulaşılan saatte telefondan video görüşme yoluyla yapıldı. Her iki muayenede; spontan ağrı, provake ağrı, gıda sıkışma ağrısı, acil tedavi ihtiyacı ve elektif tedavi ihtiyacı varlığı ile velinin tedavideki davranış öngörüsü (Frankl Skalası), uygulanacak davranış rehberliği tipi (farmakolojik/non-farmakolojik), oluşturulan forma kaydedildi. Hastanın KM ve TM’deki kategorik veri dağılımlarının karşılaştırılması Fisher Exact testiyle (p< 0.05) yapıldı. BULGULAR: Çalışmaya ortalama 4.6 ± 0.6 yaşında 6 kız 5 erkek dahil edildi. KM ve TM’de; spontan ağrı (χ²: 5.238, p= 0.631), provake ağrı (χ²: 0, p= 1), gıda sıkışma ağrısı varlığı (χ²: 0.786, p= 0.659) dağılımlarında fark bulunmamış, ancak acil tedavi ihtiyacı dağılımlarında fark (χ²: 4.545, p= 0.033) bulunmuştur. Elektif tedavi ihtiyacı (χ²: 0.259, p= 0.611), velinin tedavideki davranış öngörüsü (χ²: 1.732, p= 0.489) ve uygulanacak davranış rehberliği tipi (χ²:0.733, p= 0.670) dağılımlarında ise fark saptanmamıştır. SONUÇLAR: Okul öncesi çocuklardan oluşan bu örneklemde TM elektif tedavi ihtiyacının ayırt edilmesi ve davranış rehberliği tipi öngörüsünde KM’ye benzer, acil diş tedavisi ihtiyaçlarının saptanmasında farklıdır. Acil tedavi ihtiyaçlarının TM ile saptanmasında mevcut yöntemin iyileştirilmesi gereklidir. Anahtar kelimeler: Tele-tıp, tele-diş hekimliği, çocuk diş hekimliği